Amerikan Başkanı James Monroe'nun 2 Aralık 1823 tarihinde Amerikan Kongresi'nde yaptığı konuşmada çerçevesini ortaya koyduğu, Amerikan dış politikasına uzun süre damgasını vurmuş uluslararası politikada Amerika Birleşik Devleti (ABD) hükûmetinin küresel etki alanlarının ayrışma ve bölüşümüne dair temel görüşleri ve tutumunu yansıtan prensiplerdir. Avrupa'nın bulunduğu "Eski Dünya"yı ve Amerika'nın yer aldığı "Yeni Dünya"yı iki farklı sistem ve etki alanı olarak tanımlayan Monroe Doktrini dört temel prensibe dayanır. Birincisi, ABD Avrupa'daki güçlerin iç işlerine ya da aralarında yaptıkları savaşlara katılmayacaktır. İkincisi, ABD Batı Yarım Küre'de var olan sömürgeleri tanıyacak ve onlara karışmayacaktır. Üçüncüsü, ancak bundan sonra Batı Yarım Küre'de daha fazla sömürgeciliğe ve yeni sömürgelere müsaade etmeyecektir. Dördüncü prensip de üçüncü madde ile bağlantılı olarak, Avrupalı güçlerin Batı Yarım Küre'de herhangi bir ülke ya da milleti kontrol altına alma girişimlerinin ABD'ye karşı yapılmış düşmanca bir hareket olarak görüleceğini vurgular.
Monroe Doktrini bir yandan ABD'nin sömürgecilik karşıtı pozisyonunu vurgulayarak, diğer yandan da Amerika'nın Batı Yarım Küre'deki etki alanını net bir şekilde tanımlamayı hedeflemektedir. Zira o dönemde Güney Amerika'daki İspanyol kolonilerinde bağımsızlık isyanları yaşanmaktaydı ve Amerika Avrupalı büyük güçlerden oluşan Kutsal İttifak'ın sömürgeci çıkarları için buralara müdahale etmesini istemiyordu. Ayrıca, o yıllarda Alaska'ya sahip olan Rusya'nın egemenliğini güneye doğru genişletmesine de karşı çıkıyordu. Monroe Doktrini'nin çok önemli diğer bir boyutu da Amerikan dış politikasında "kabuğuna çekilme" (isolationism) prensibiyle ABD'nin Avrupa devletlerinin iç işlerine ve kendi aralarındaki sorunlara, anlaşmazlık ya da savaşlara taraf olmama stratejisini açıkça vurgulamasıdır. Bu bağlamda ABD 1. Dünya Savaşı'na ancak Almanya'yı kendi güvenliğine de bir tehdit olarak gördükten sonra bir taraf olarak katılmış ve savaştan çekilme hakkını hep muhafaza etmiştir. ABD ve Osmanlı Devleti ise karşılıklı savaş ilanında bulunmayarak, sadece diplomatik ilişkileri kesmekle yetinmişlerdir. 1. Dünya Savaşı sonunda ABD Başkanı Woodrow Wilson özellikle Versay Antlaşması'nı ve onunla bağlantılı Milletler Cemiyeti Paktı'nı kabul ettirebilmek için yoğun bir çaba göstermiştir. Sonunda, Woodrow Wilson'ın tüm gayretlerine rağmen Amerikan Senatosu, Versay Antlaşmasını ve Milletler Cemiyeti Paktı'nı onaylamamış ve Monroe Doktrini'nden uzaklaşma girişimi sonuçsuz kalmıştır. Monroe Doktrini de Amerikan dış politikasını uzun dönemler şekillendiren bir prensipler bütünü olarak etkisini korumuştur.
YAZAR
Şuhnaz Yılmaz Özbağcı