İktisadi olay, demokratik toplumda üretim ve bölüşüm ilişkilerinin bütünüdür. Bir sosyal sistem; siyasal, kültürel ve ekonomik alt sistemlerden oluşur. İktisadi olayın unsurları; insan, devlet, işletme ve iktisadi kaynaklardır. İktisat; toplumda mal ve hizmetlerin üretim, bölüşüm, tüketim ve değişimine ilişkin temel ilkeler ile toplumsal ilişkilerin bu unsurları nasıl etkilediğini inceleyen bilim dalıdır.
İktisadi düşünce tarihinde, iktisadi olaya ilişkin ilk bilgiler hem unsurların tanımına hem de devlet yöneticilerinin neler yapması gerektiğine dönüktür. İbn-i Haldun, toplum ve ekonomi alanında önemli açıklamalarda bulunmuştur. Sonraki yıllarda Avrupa'da iktisadi düşünce, kıymetli madenlerin ticaretine ve toprağa dayalı gelişmeleri esas almıştır. Bu bilgiler zamanın devlet yöneticilerine tavsiye niteliğindedir. Modern iktisadın kurucusu olduğu kabul gören Adam Smith (ö. 1790), "Ulusların Zenginliği" kitabında, 18. yüzyılda bir bilim dalı olarak ekonomi politiğin iki hedefi olduğunu ifade etmiştir. Bu hedeflerden ilkini halkın bol gelir sağlamasına ortam hazırlamak, ikincisini de kamu hizmetleri için kaynak sağlamak, olarak açıklamaktadır.
Klasik iktisatçılar belirli varsayımlara dayalı düşünceleri, neoklasik iktisatçılar ise farklı analiz yöntemleri ile iktisat teorisinin gelişmesinde yerlerini alırlar. Zaman içinde teori, pratikten etkilenirken, uygulamalar da teorik gelişmelerden yararlanır. Makro iktisat teorisi çerçevesinde ekonominin çalışmasını açıklayan çok çeşitli ve kapsamlı modeller geliştirilmiştir. Yani politik iktisat yaklaşımından, makroekonomi politikası kavramına gelinmiştir.
İktisat teorisinde makro ve mikro ayrımı; iktisadi unsurların tekil ve çoğul olarak incelenmesinden kaynaklanan yöntemsel konudur. Mikroekonomi; birey ve firma davranışlarından başlayarak, kaynak dağılımı, üretim, piyasalar ve bölüşüm konularını inceler. Kimler için hangi malların, nasıl ve nerede üretileceği sorularına cevap arar. Makroekonomik analiz ise toplam üretim, istihdam, işsizlik, enflasyon ve ödemeler dengesi konularını analiz eder.
Ekonominin belirli hedeflere kendiliğinden mi yoksa ekonomi yönetimlerinin müdahalesi ile mi gideceği hala tartışma konusudur. Klasikler asgari müdahale isterken, Keynesgiller, sorunların kamu müdahalesi ile çözülebileceği iddiasındadır. 1929 küresel krizinden çıkışta 1936'da Keynes'in (ö. 1946) "İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi'nde toplam talep yetersizliği nedeniyle üretim ve istihdamda gerileme yaşandığında, devlet maliye politikası araçları ile ekonomiye müdahale etmeli, toplam talebi, üretim ve istihdamı arttırmalıdır görüşü, olumlu sonuçlarla yaygınlık ve saygınlık kazanmıştır.
Yerinde bir sorun teşhisi, ekonomik hedeflerin tanımlanmasının ön koşuludur. Mevcut durum veya yapıdan hareketle belirlenen ekonomik amaçları gerçekleştirmek üzere alınan kararlar, uygulamalar, bunların hedef ve gerçekleşmelerinin ölçme ve değerlendirilmesi, geri bildirimlerle sürecin yönetilmesi, modern ekonomi politikası teorisinin temelini oluşturur.
Politika kavramı, belli bir amaca ulaşmak için kararların alınması ve alınan bu kararların uygulanması olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla ekonomi politikasını da "kamu otoritesinin belirlenmiş ekonomik amaçlara ulaşmak için karar alma ve uygulama süreçleri" olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere, ekonomi politikasının temel belirleyicisi kamu otoritesinin kendisidir. Ekonomi politikası, pozitif ve normatif unsurları kapsayabilir. Pozitif iktisada dayanan pozitif iktisat politikası teorisi, otoritelerin davranış nedenlerini inceler. Sadece belirli bir politikanın iktisadi sonuçlarını tespit etmeyi amaçlayan objektif bir analiz pozitif olarak kabul edilir. Normatif yaklaşımın odaklandığı temel sorunlar; otoritelerin ekonomiye müdahale etmelerinin gerekip gerekmediği, edilecekse amaçlara hangi araçlarla ulaşılacağı ve politika tercihlerini formüle etmenin ve ölçmenin en iyi yollarının neler olduğu biçiminde sıralanabilir. Makroekonomi politikasında tercihte bulunma ve karar alma, bizatihi değer yargıları ile hareket etme olarak değerlendirilebilir. Makroekonomi teorisi, otoritelere durum tespiti, hedef belirleme ve araçların seçiminde farklı seçenekler sunan bir mutfak görevi yapar.
Refahı artırmada başarılı olan hükûmetler, yeniden seçilmeyi de büyük ölçüde garantilemiş olur. Ancak hükûmetlerin ve bürokratların, her koşulda toplumsal refahı yükseltecekleri varsayımı son dönemde sorgulanmaktadır. Makroekonomi politikasının oluşturulması ve uygulanmasından sorumlu siyasetçiler ve bürokratlar kendi refah ve çıkar hesaplarını önceleyerek iş yapar. Kamusal tercihler ve partizan teorisi görüşlerinin odağındaki hipotez budur. Seçim öncesinde, genişletici ekonomi politikaları ile işsizliğin azaltılması için enflasyonun yükseltilmesine göz yumulur. İşsizlik enflasyona göre daha fazla oy kaybettirebilir. Kamu maliyesindeki yapısal bozulmaları önlemek için, siyasi karar alma süreçlerini düzenleyen anayasal iktisat gibi öneriler geliştirilmiştir.
Makroekonomi politikalarının uygulama ve izlemesini yapan iki otorite vardır. Maliye politikasını Maliye Bakanlığı ve Hazine, para politikasını Merkez Bankaları yürütür. Vergiler ve borçlanma ile harcamaların gösterildiği bütçelerle yürütülen maliye politikasıdır. Para arzını düzenleyen otorite ise merkez bankalarıdır. Dünyada bazı ülkelerde ve Türkiye'de para ve maliye politikası otoritesi ayrılmıştır.
Merkez Bankası bağımsızlığı, amaç ve araç bağımsızlığı biçiminde ele alınabilir. Birincide hükûmetin para politikası amaçları üzerinde dolaylı bir etkisinin olmaması demektir. Araç bağımsızlığı ise bankanın faiz oranı, döviz kuru gibi araçların işlem hedeflerini serbestçe belirlemesidir.
Makroekonomi politikalarının nihai amacı adaletli gelir dağılımı çerçevesinde halkın refahının yükseltilmesidir. Bunu sağlamak üzere 5 temel amaç tanımı yapılabilir;
1. Tam İstihdam: Geniş anlamda bütün üretim faktörlerinin, özelde beşeri sermayenin tamamının üretimde kullanılmasıdır. Hükûmetlerin öncelikli amacı, ekonomide işsizliğin azaltılması, ya da makul düzeye indirilmesidir. Geçici ve yapısal işsizlik türleri, ekonomide daimidir. Bu ikisinin toplamı gelişmekte olan ekonomiler için yaklaşık yüzde 6, gelişmiş ekonomiler için yüzde 4 kabul edilir.
2. Sürdürülebilir Büyüme: Ekonomide kaynaklar ve imkanlar çerçevesinde yıllık büyüme oranları hesaplanabilir. Reel GSYİH yıllık artış oranı nüfus artış hızının üzerinde ise refah artışı sağlayabilir. Sürdürülebilir büyüme başta insan kaynağı olmak üzere üretim kaynaklarının verimli kullanımını gerektirir. Hükûmetler büyüme hızını arttıran ve azaltan politika araçlarına sahiptir. Genişletici para ve maliye politikaları ile sürdürülebilir oranının üzerinde büyüme hızları gelişmekte olan ekonomilerde enflasyon ile sonuçlanabilir.
3. Enflasyonu Önleme: Fiyatlar genel düzeyinin hızlı ve sürekli artışı olan enflasyon, sağlıklı ekonomik büyümeye zarar verir. Toplumda geniş kesimlerin satın alma gücünü düşürür. Enflasyon ile işsizlik arasında ekonomi otoriteleri tercihlerini enflasyondan yana yaparlar. Ancak enflasyonu yüzde 1 azaltmak için katlanılan büyüme ve istihdam kaybına fedakarlık oranı denir.
4. Ödemeler Bilançosunda Denge: Uluslararası ticaret ve yatırımlar dışa açık ekonominin gereğidir. Rekabet gücü düşük ekonomiler döviz kurlarını düşük tutarak yabancı kaynak sağlamak isterler. İthalatı da kısmış olurlar. Dış ticaret dengesi, cari işlemler hesabı dengesi ve ödemeler bilançosu dengesi, döviz kuru istikrarı için önemlidir. Gereğinden değerli veya değersiz kurlar yerine, istikrar için gerçekçi kur uygulamaları tercih edilir.
5. Gelir Dağılımında Adalet: Gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde sabit gelirli toplum tabakaları aleyhine dağılımda adaletsizlikler ortaya çıkar. Hükûmetlerin öncelikleri, sermaye birikimini önleyecek politikalar yerine gelirin yeniden dağılımı önlemlerinin uygulanmasıdır. Adil bir gelir vergisi uygulaması ile yeterli vergi toplayamayan otorite, dolaylı vergilere yüklenir. Zorunlu tüketimde vergilerin düşürülmesi, lüks tüketimde arttırılması, vergi denetimi ve kayıt dışı ile mücadele, gelir dağılımı adaletinde önemli uygulamalardır.
Ekonomi politikalarının amaçları, politika araçlarının belirlenmesi ve etkin uygulanması ile gerçekleştirilebilir.
Makroekonomi Politikası araçları; maliye politikası, para politikası ve yapısal politika araçları olarak gruplandırılabilir. Para politikası amaçları merkez bankalarının temel araçları ile bazı özel araçlardan oluşur. Genel araçlar; açık piyasa işlemleri, zorunlu karşılık oranları, reeskont oranıdır.
Açık piyasa işlemleri, merkez bankalarınca hazine ve bazı özel sektör senetlerinin alınıp satılmasıdır. Merkez bankası bu işlemlerle parasal taban, para arzı ve faiz oranı büyüklüklerini belirler. Senet satışı parasal tabanı ve para arzını genişletirken kısa vadeli faiz oranını düşürür. Senet alımı ise bunun tersi etki doğurur. En etkili ve esnek para politikası aracıdır.
Zorunlu karşılık oranları ise bu oranların arttırılıp azaltılması yolu ile para arzı büyüklüğü üzerinde etkilidir. Zorunlu karşılık oranının arttırılması parasal taban çarpanını küçültür, para arzını azaltır. Bütün banka mevduatları uygulamadan etkilenir ve para arzı üzerinde sonuç doğurur.
Reeskont oranları, reeskont kredi oranlarının değiştirilmesi ile uygulanır. Oranların arttırılması parasal tabanı ve para arzını daraltır, azaltılması ise genişletir. Genel disponibilite oranı, sözlü yönlendirme ya da ikna gücü gibi modern iletişim yöntemlerine de günümüzde sıkça başvurulur.
Maliye politikası araçları, kamu harcamaları ve vergilerdeki değişmelerle ekonomik gidişatı etkiler. Toplam talep genişletilmek istenirse harcamalar arttırılır vergiler azaltılır.
Para politikası uygulamalarında, banka kredilerinin faiz oranı, miktar ve vade olarak farklılaştırılması (tarım, konut vb.) tüketici kredilerinin, kredi kartlarının faiz oranlarının ve menkul kıymet kredilerinin kontrolü ile farklılaştırılmış reeskont oranları gibi özel araçlara da başvurulmaktadır. Maliye politikasında transfer ödemeleri, borçlanma ve bütçe açıkları ayrıca sayılabilir.
Yapısal politikalar, ekonomik yapıyı değiştirmeye dönük uygulamalardır. Gelişmekte olan ekonomiler hem gündelik hem de çözümü zor ve zaman alan ekonomik sorunlarla karşı karşıyadır. Eğitim sisteminin iyileştirilmesi, hukuki altyapının düzeltilmesi gibi iş ve işlemler bunlar arasında sayılabilir. Piyasa ekonomilerinde, piyasaların etkin çalışması için yapılan müdahaleler yapısal politikalar kapsamında değerlendirilebilir.
Ekonomi politikalarının uygulanmasında, nihai amaçlar ile araçlar arasında bazı göstergeler bulunur. Bu göstergelerin istenen değerleri yakalaması ile nihai amaçlara ulaşılması mümkün duruma gelir. Merkez bankası, fiyatlar genel düzeyi ve istihdama ait nihai amaçlar doğrultusunda M1, M2,M3 gibi parasal büyüklükler ve faiz oranları gibi ara değişkenleri seçer ve izler. Ara değişkenlerin, fiyat düzeyi ve istihdam gibi nihai amaçlar üzerinde doğrudan etkisi vardır.
YAZAR
Ahmet İncekara