Mülkiyet, sahibine, hakkın konusu olan eşyayı kullanma, eşyanın ürünlerinden yararlanma ve eşya üzerinde tasarrufta bulunma, onu tüketme yetkilerini sağlayan bir ayni haktır.
Ayni hak, kişiye eşya üzerinde doğrudan doğruya hakimiyet sağlayan ve bu sebeple herkese karşı ileri sürülebilen bir hak türüdür. Mülkiyet hakkı, eşya üzerinde en geniş yetkiler ve tam egemenlik sağlar. Mülkiyet dışındaki diğer ayni haklar (irtifaklar, taşınmaz yükü ve rehin), mülkiyet kadar geniş yetki vermezler. Mülkiyet hakkına sahip olan kimseye, malik denilir. Malik, mülkiyet hakkını herkese karşı ileri sürebilir ve her kim mülkiyet hakkını ihlal ederse hakkına uygun davranmasını, ondan isteyebilir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası düzenlemelerin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında mülkiyet hakkı, temel haklar arasında sayılmış ve başta Medeni Kanun olmak üzere, tüm hukuk sisteminde özel olarak koruma altına alınmıştır.
Bir eşyaya malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o eşya üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Bunlar mülkiyet hakkının sağladığı aktif yetkilerdir. Malik, mülkiyet hakkı ihlallerine karşı koruyucu yetkilere de sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir. Malik, mülkiyet hakkına yönelik saldırıya karşı savunma amaçlı kuvvet de kullanabilir.
Klasik teoriye göre, mülkiyet hakkı, eşya üzerinde mutlak ve sınırsız yetkiler verir. Mülkiyet hakkının içeriğindeki yetkiler, dokunulmazdır; bunların sınırlanması, mülkiyet hakkına yabancı olup, istisnai nitelik taşır. Bu anlayışa karşı çıkan çağdaş teoriye göre, bireysel menfaat ile toplumsal menfaat arasında denge sağlanmalı, mülkiyet hakkının, hem yetkiyi hem de özellikle kamu hukukundan doğan çeşitli ödevleri birlikte içerdiği kabul edilmelidir. Bu yaklaşım biçimi, gerek Türk hukukunda gerekse birçok yabancı ülke hukukunda benimsenmiş, mülkiyet hakkına çeşitli sınırlamalar getirilmiştir. Mülkiyet hakkı kısıtlamaları, Medeni Kanunda ve diğer kanunlarda, eşyanın taşınır veya taşınmaz olmasına göre çeşitli şekillerde düzenlenmiştir.
Mülkiyet hakkının konusu, hukuki anlamda eşyadır. Fiziken eşya sayılan her şey, hukuken eşya değildir. İsviçre ve Türk hukuklarına göre eşya, üzerinde hakimiyet sağlanabilen ve belirli bir ihtiyaca cevap verebilen kişiler dışındaki maddi (cismani) varlıklardır. Mülkiyet hakkının kazanılması ve kaybedilmesi, eşyanın taşınır veya taşınmaz olmasına göre farklılık gösterir. Taşınır mülkiyetinin kazanılması için kural olarak, taşınırın zilyetliğinin devrine ve bu zilyetlik devrinin mülkiyetin nakli amacıyla yapıldığı hususunda tarafların anlaşmasına ihtiyaç vardır. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması için kural olarak, tapu memuru tarafından resmi senet düzenlenmesi ve tapu kütüğüne tescil yapılması gerekir. Ancak hem taşınırlarda hem de taşınmazlarda, mülkiyetin kazanılmasına ilişkin ana kuralın çeşitli istisnaları bulunmaktadır.
Maddi varlığı olmayan şeyler (örnek olarak, alacak hakları, fikir ve sanat eserleri), hukuken eşya olmadığından, bunlar üzerinde Medeni Kanun anlamında mülkiyet hakkı bulunmaz. Ancak anayasada teminat altına alınan mülkiyet hakkı kavramı, daha geniştir. Bunun kapsamına, eşyaların yanı sıra, maddi varlığı olmayan alacak hakları ile fikri ve sınai haklar da girer. Keza kanun koyucu, çeşitli nedenlerle, maddi varlığı bulunmayan bazı şeyleri mülkiyet hakkına konu yapmıştır. Edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçler (örnek olarak, kabloda birikmiş elektrik enerjisi, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi vs.), taşınır mülkiyetinin kapsamına dahil edilmiştir. Bunun yanı sıra bağımsız ve sürekli hakların (örnek olarak, üst hakkı ve kaynak hakkı), tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilerek taşınmaz mülkiyetine konu edilebilmeleri de mümkün kılınmıştır.
Mülkiyet hakkı, eşyanın bütünleyici parçası ile eklentisini de kapsar. Bir eşya üzerinde birden fazla kimsenin birlikte mülkiyet hakkı bulunabilir. Bu halde, eşya üzerinde yine tek bir mülkiyet hakkı vardır, fakat bu mülkiyet hakkı, paylı mülkiyet ya da elbirliği mülkiyeti esasları çerçevesinde birden fazla kimseye aittir. Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir (örnek olarak, miras ortaklığı, mal ortaklığı, aile malları ortaklığı, adi ortaklık). Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.
Mülkiyet hakkı, herhangi bir süreye tabi değildir; yıllanmaz ve zamanla kaybedilmez; ancak üçüncü kişiler, zamanaşımı ile mülkiyet hakkını kazanabilirler. Mülkiyet hakkı devredilebilir ve mirasçılara intikal edebilir.
Mülkiyet hakkını, zilyetlikten ayırt etmek gerekir. Bir kimsenin eşya üzerindeki fiili hakimiyeti, zilyetlik olarak adlandırılır. Bir kimse, malik olmadığı halde zilyet olabilir veya malik olduğu halde zilyet olmayabilir. Zilyetliğin mutlaka bir hakka dayanması şart değildir; eşyayı fiili hakimiyetinde bulunduran hırsız da zilyet sayılır. Kanun koyucu, toplumsal huzur ve güvenin sarsılmaması amacıyla bir hakka dayanıp dayanmadığını araştırmadan zilyetliği koruyan hükümler getirmiştir. Zilyet, eşya üzerindeki fiili hakimiyetini ihlal eden fiillere karşı kuvvet kullanarak ya da dava açarak zilyetliğini koruyabilir.
YAZAR
M. Serkan Ergüne