Seyyid Ahmed er-Rifai (ö. 1182) adına nispetle anılan Rifailik, İslam dünyasının ilk tasavvuf tarikatlarından biri olup daha kurucu şahsiyetinin/pirinin sağlığında kuruluşunu tamamlamış, teşkilatlanmış, İslam ülkelerine ve diğerlerine yayılmıştır. İslam tasavvufunu devam ettiren tarikatlardan/ekollerden biridir.
er-Rifai Hz. Hüseyin soyundan bir seyyid, hem baba hem de anne tarafından sûfi ve Abbasi Devleti'nde, Batıni ve Şii gruplara karşı Sünniliği korumakla görevli "Nakiplik" yapan bir aileye mensuptur. Irak'ta, Bağdat'ın güneyinde Vasıt ile Basra arasında Bataih (Bataklıklar) denilen bölgedeki Ümm Abide'de 1118'de doğdu. "Rifai" kelimesi günümüzde Rufai ve Rıfai şeklinde de söylenmekte ve yazılmaktadır.
er-Rifai öğrenimini ve manevi eğitimini hocası ve şeyhi Ali Ebu'l-fazl el-Vasıti (ö. 1144) yanında yaptı; din ilimlerinden icazet aldı ve hırka giydi; şeyhi "zahir ve batın ilimlerine vakıf" olduğunu belirtmek için ona "Ebu'l-alemeyn" ("İki bayrak sahibi") lakabını verdi. Şeyhi Ebu'l-Fazl'ın vefatı üzerine dayısı Şeyh Mansûr el-Bataihi'nin irşat halkasına girdi. 1145'te Şeyh Mansûr onu "şeyhler şeyhliği" unvanıyla kendisine bağlı bütün tekkelerin şeyhliğine tayin etti ve kendisine babasından intikal etmiş olan Ümm Abide'deki tekkeye yerleşmesini istedi. 1160'ta bazı yakınları ve müritleriyle birlikte hacca gitti. Dönüşte Medine'yi ziyaret etti. Rifai'nin bu ziyareti sırasında zuhur eden ve menkıbelerde anlatılan olay dolayısıyla adı İslam dünyasında yaygın olarak duyulmuş ve günümüze kadar büyük bir saygıyla anılmıştır.
Ahmed er-Rifai'nin yaşadığı bölge XII. ve hatta XIV. yy.da gayet yeşillik, mamur ve refah içinde bir bölgeydi. Günümüzde ise çöl halinde olup Hz. Rifai'nin türbesinden başka bir bina kalmamıştır denebilir.
Tarikat silsilesi el-Cüneyd el-Bağdadi vasıtasıyla Hz. Ali'ye ulaşmaktadır. Kendisi "Gitmediğim zor bir yol, hakikatına vakıf olmadığım bir sülûk yöntemi kalmadı. Hepsini çok kalabalık buldum. Tevazu, inkisar ve alçak gönüllülük kapısına vardım, onu bomboş gördüm ve oradan girdim. Diğer kapıların talipleri hala yerlerinde idiler" sözleriyle yolunun özelliğini belirtmiştir.
Rifailikte dervişlikle alakalı konular, zikirler ve toplu merasimler detaylı olarak ilgili kitaplarda anlatılmıştır.
"Havarık" (Olağanüstü şeyler) ve "burhan" denilen Rifai ayinlerinin adeta bir özelliği olarak görünen çıplak elle ateş tutmak, "gül" denilen ateşte kızdırılmış bir demir parçasını diliyle yalamak, vücûdun çeşitli yerlerine tığ, topuz, şiş vb. aletleri saplamak gibi bazı fiiller, "tarikatın sır ve bereketlerinden" olduğu söylenir.
Rifailik bulunduğu bölgelerde ve yaşadığı dönemlerde muhtelif şeyhler tarafından temsil edilmiş, bunlar Sayyadiye, Haririyye, Keyyaliyye, Fazliyye, Maarifiyye vb. kol veya şube adlarıyla anılmıştır.
XII. yy.da Sûriye, Mısır, doğu ve güneydoğu Anadolu, Yemen ve öteki İslam ülkelerinde yayılmıştır. Osmanlı Devleti'nin kurulduğu XIII. yüzyılın sonunda Anadolu'daki önemli tarikatlardan biridir. İstanbul'da XVI. yy. sonlarında gelmiştir. XVIII yy. başlarından itibaren Edirne'de mevcuttur. Tekkeleri yasaklayan kanundan (1925) önce İstanbul'da 40 kadar Rifai tekkesinin olduğu bilinmektedir.
Ebü'l-Hüda Efendi (ö. 1909) adında hem soy hem de tarikat bakımından Rifai-Sayyadi olan bir zatın, Halep Nakibü'l-eşrafı ve Beşiktaş'ta Saray'a yakın Rifai dergahı şeyhi olarak Sultan II. Abdülhamid tarafından himaye edilmesi Rifailiğin XIX. yy. sonu ve XX. yy. başlarında bütün Osmanlı topraklarında yaygın ve canlı olduğunu göstermektedir.
Günümüzde Rifailik hemen hemen dünyanın her yerinde görülmekte ve Avrupa, ABD, Kanada ve Avustralya'ya göç eden müslümanların oralarda da Rifai tekkeleri açtığını görülmektedir.
YAZAR
Mustafa Tahralı