Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Yönetişim Nedir?

        Çeşitli aktörlerin ortak eylemlerini eşgüdümlemek ve yönetmektir. Toplumsal ve ekonomik sorunların üstesinden gelmek üzere sınırların ve sorumlulukların bulanıklaştığı bir alan olarak yönetişim devletin içinden ve dışından kurumların ve aktörlerin kapsayıcı bir siyasi otorite olmadan karşılıklı güç bağımlılığı ilişkilerini ifade eder. Bir başka deyişle, yönetişim, kendi kendini yöneten özerk aktör ağlarının (yönetişim ağları) devlete dayanmadan işlevlerini yerine getirme kapasitesini anlatır.

        Yönetişim, birçok toplum bilim alanında -siyaset bilimi, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, iktisat, hukuk, işletme, iletişim- ve örgütsel ve yönetsel düzeylerde -yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası- uygulamaya konu olmaktadır. Yönetişimin farklı dini inançlardaki kökleri de irdelenmektedir. Başta rejim (uluslararası ilişkiler), küresel ortak varlıklar, ussal tercih, yeni kurumsalcılık, yorumlayıcı yaklaşım, yeni-Marksist düzenleme okulu ve feminizm olmak üzere birçok bilimsel yaklaşım yönetişim kavramına yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Bu bağlamda, küresel yönetişim, ulus ötesi yönetişim, ekonomi yönetişimi, işletme yönetişimi, kültür yönetişimi, çevre yönetişimi, bölgesel yönetişimler, bilgi yönetişimi, İnternet yönetişimi, metropolitan yönetişim, kentsel yönetişim, yerel yönetişim, çok düzlemli yönetişim kavramları kullanılmaktadır.

        Ağlar tarafından sunulan bir nesne olarak bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler sonucunda yatay şirket yapılarının hiyerarşik olanlara göre işlem maliyetini azaltacağı iddiasını destekleyen yönetişim kavramı, ilk kez 1937'de Ronald Coase (ö. 2013) tarafından kullanılmıştır. Kamu yönetimi alanında yönetişim kavramı özellikle 1980'lerden sonra başlayan neo-liberal kamu sektörü reformlarıyla devletin toplumsal yaşamdaki konumu ve rolündeki değişiklikleri tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır. Kamu sektörü reformu bir yandan devletin hiyerarşik bir bürokratik yapıdan piyasaların ve kurumsal yönetim tekniklerinin kullanılmasına geçişi, öte yandan yeniden canlandırılan kamu yönetimi etiği tarafından ifade edilen birleştirilmiş ağlar dizisi ve yönetimi girişimlerini içeriyordu. Piyasalarla karşılaştırıldığında devletin doğası gereği verimsiz olduğunu iddia eden neo-liberaller, rasyonel tercih kuramının kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden bireyler yaklaşımının kamu yararını gözeten politika yapıcılarının konumlarını zayıflattığını ileri sürdüler. Yönetişim, bir uygulayıcıya gerek duymadan varolan ve işleyen yönetim kuralları ve biçimleri olarak tanımlandı. Bu bağlamda, radikaller, sosyalistler ve anarşistlerin, sivil toplumun kapitalist devlete gereksinim duymayan bir alan yaklaşımları -neo-liberalizmin yeni güç ve zorlama sistemleri saklı kalmak kaydıyla- demokratik bir seçenek olarak görüldü. Dolayısıyla, yönetişim terimi, devlet dışındaki toplumsal ve siyasal düzenleri ifade etmeye başladı. Dünyanın birçok bölgesinde otoriter ve totaliter rejimlerden demokrasiye geçişler, Birleşmiş Milletler sistemi, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve ulusal düzeydeki hükûmet dışı kuruluşların siyasal yaşamda artan önemleri ile birlikte eski Yugoslavya, Somali ve Rwanda gibi ülkelerde yaşanan insanlık dramlarına uluslararası müdahaleler yönetişim sürecinin yaygınlaşmasına neden oldu.

        Küresel ekonomik bütünleşme, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, yenilikçilik ve sürdürülebilirlik gibi birçok unsurun bileşik etkisi özel sektörden merkezi ve yerel yönetimlere kadar tüm düzeylerde yönetim paradigmasını değiştirmiştir. Dünya Bankası (Governance and Development, 1992), Uluslararası Ekonomik İşbirliği Örgütü (Recommendation of the Council on Improving the Quality of Government Regulation, 1995), Küresel Yönetişim Komisyonu (Our Global Neighborhood, 1995) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (Governance and Sustainable Human Development, 1997) yönetişimi tanımlarken, siyasal otorite ve yönetim düzeylerinin yapıları ve işlevlerini yanında özellikle, toplumsal ve ekonomik ortak kaynakların bireysel ya da kurumsal, özel ya da kamusal çıkarlar ve hakların gözetilerek kalkınmaya yönelik kullanılmasının ilke, süreç ve kurumlar vurgulamıştır. 

        İktidar (güç) ve otoritenin tek elde toplanmadığı, devletin etkin olmadığında bile düzeni sağlama konusunda artan farkındalığa işaret eden yönetişim kavramının farklı disiplinlerde farklı türleri ve kullanım alanları bulunmaktadır. Örneğin "uluslararası yönetişim" terimi genellikle, kendi topraklarında egemenlik haklarını kullanamayan bir devlete benzer bir biçimde küresel düzeyde Birleşmiş Milletler'in (BM) oldukça zayıf kaldığı bir yönetim biçimini ifade eder. Öte yandan, "kurumsal yönetişim" terimi, işletmelerdeki kural kalıplarını, yani şirketlerin yönetildiği ve kontrol edildiği sistemleri, kurumları ve normları tanımlar.

        Kamusal işlerin sorumlu bir biçimde yürütülmesi ve kamu kaynaklarının yönetimi olarak tanımlanan "iyi yönetişim", Avrupa Konseyi'nin 12 "İyi Yönetişim İlkesi"nde özetlenmiştir: seçimlerin, temsilin ve katılımın adil yönetimi, yanıtlayabilme gücü, verimlilik ve etkililik, açıklık ve şeffaflık, hukuk devleti, etik yönetim ve yeterlilik ve yetenek. İyi yönetişimin uygulanabilmesi amacıyla siyasal çoğulculuk, katılım, bilgiye erişim, oydaşma, hesap verebilirlik ve stratejik vizyon gereklidir. Yönetişim alanındaki birçok çalışmada "demokratik yönetişim" ve "iyi yönetişim" eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Şeffaflığın ve demokratik hesap verebilirliğin yolsuzluğu azaltarak devletin dolayısıyla yönetişimin kalitesini artırdığı ileri sürülmektedir. Geleneksel devlet ve yönetim yapısında asil ve temsilci ilişkisinde, vekilin yolsuzluk yapması ya da sorumluluğu durumunda belli yasal yollarla hesap verebilirlik süreçleri işletilebilmektedir. Yönetişim sisteminde birçok bilinmeyen asiller -şirketlerin hissedarları ile hükûmet dışı kuruluşların paydaşları- bulunmakta ve bu durum demokratik hesap verebilirlik yönünden önemli bir sorun alanı olarak görülmektedir. Neo-klasik liberal kuramın piyasaların verimli bir biçimde çalışması amacıyla devlet müdahalelerin en aza indirilmesi gerektiğini yolundaki savına karşılık, bazı demokrasi kuramları kaynakların tahsisinde ve ekonomik önceliklerin belirlenmesinde siyasal süreçlerin birincil rol oynaması gerektiğini savunur. Ekonomik yönetişim, düzenleyici kuralların çalışanları, yatırımcıları, çevre kalitesini ve benzer toplumsal değerlerin korunmasında etkili bir yönetişim gerektirir. Bu bağlamda, e-demokrasi (elektronik demokrasi), temsili demokrasiyi geliştirmek ve bazı durumlarda onun yerini almak üzere bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımını tanımlar.

        Küresel yönetişim "devletler, piyasalar, vatandaşlar ve kuruluşlar arasındaki ve arasındaki resmi ve gayriresmi kurumların, mekanizmaların, ilişkilerin ve süreçlerin, hem hükûmetler arası hem de hükûmetler dışı, küresel ölçekte ortak çıkarların oluşturduğu karmaşık bir yapı" olarak tanımlanabilir. 2030 Gündemi, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 16'da (barış, adalet ve güçlü kurumlar) yer alan güçlü kurumları savunmak üzere bu stratejileri kullanmaktadır. Küresel yönetişimin normatif niteliği- dünyanın nasıl yönetildiği ve nasıl yönetilebileceği- 1983'te Stephen Krasner tarafından, uluslararası rejimlerin, aktör beklentilerinin etrafında birleştiği uluslararası ilişkiler alanlarında en iyi ilkeler, normlar, kurallar ve karar alma süreçleri olarak tanımlanmıştır. Örneğin çevresel yönetişim, devlet tarafından (düzenleyici olarak), piyasa aracılığıyla (bir fiyat mekanizması olarak) ya da sivil toplum tarafından sağlanabilir ve ahlaki yaptırımlarla desteklenen normlar ve beklentiler üretilebilir. Uluslararası dayanışmanın bir sonucu olarak, uluslararası işbirliği, ortak çıkarları ve paylaşılan değerleri teşvik etmenin ve artan karşılıklı bağımlılığın yarattığı kırılganlıkları azaltmanın bir yoludur. Yönetişimin iddia edilen bir avantajı, farklı hükûmet ölçeklerini ve bunlarla ilişkili bölgesel sınırları aşabilmesidir, ancak bu durum, değişken geometrilere sahip çok düzlemli sistemlerde egemenliğin nihai konumu konusunda gerilimi artırmaktadır. Avrupa Birliği bunun birçok örneğini göstermektedir.

        Son dönemde yönetişimin ölçülmesine yönelik çalışmalar yapılmış, farklı yönetişim göstergeleri geliştirilmiştir. 21. yüzyılın başından bu yana devletin kalitesinin ölçülmesi çalışmaları Dünya Bankası (Ülke Politikası ve Kurumsal Değerlendirme, CPIA ve Dünya Çapında Yönetişim Göstergeleri, WGI), Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Yolsuzluk Algı Endeksi, CPI), Global Integrity (kurumsal yapının performansı endeksi), V-Dem (Demokrasinin Çeşitliliği Endeksi), Berthelsman (Sürdürülebilir Yönetişim Endeksi, SGI ve Dönüşüm Endeksi, BTI) ve World Justice Project (Hukuk Devleti Endeksi) gibi kurumsal projelere ve akademik çalışmalara konu olmaktadır.

        YAZAR

        Ömer Faruk Gençkaya