'Tunceli'deki yangını her boyutuyla araştırdım'
Habertürk yazarı Kemal Öztürk, Tunceli'deki yangının ardından yangından etkilenen bölgeleri "havadan ve karadan" inceledi. Sosyal medyada yangın ile ilgili açıklamaları ile de dikkat çeken Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ile de görüşen yazarımız "Yangın önlenebilir miydi" sorusuna da yanıt aradı
Aslında daha önceki yangın bölgelerine gittiğimde sosyal medyada benzer etiketler açılmıştı.
“BodrumYanıyor”, “MarmarisYanıyor” “AntalyaYanıyor”…
Ancak Tunceli’de çıkan yangınlarda açılan, “DersimYanıyor” etiketi bunlara benzemiyor.
Çünkü bu cümlenin tarihi bir derinliği, siyasi bir anlamı ve fay hatlarını tetikleyecek bir geçmişi var.
O nedenle bu yangına, bu olaya ayrıca dikkat kesildim.
Bu esnada eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bir de, “Dersim’de ormanlar bilinçli olarak yakılır, kimsenin de müdahale etmesine izin verilmez. On yıllardır sürdürülen bilinçli ve resmi bir politikadır…” diye tivit atınca, sosyal medyadaki siyasi yangın, Tunceli’deki fiziki yangından daha önemli hale geldi.
Bu yüzden dün Tunceli’ye geldim. Amacım yangının fiziki olarak söndürülüp söndürülmemesinden daha çok, sosyal medyada çıkan siyasi yangının buradaki karşılığını anlamaktı.
YANGINLAR İLK NASIL BAŞLADI?
Aslında Tunceli’de geçen sene de, önceki sene de yangınlar çıktı. Bunlar Valilik'in, Orman İl Müdürlüğü’nün ve Belediye'nin imkanlarıyla söndürüldü. Pek kimse de bu konuyu tartışmadı.
Ancak bu yangın biraz farklı oldu.
31 Temmuz günü bir terörist grubu Hozat’ın Yenibaş mevkiinde bir tıra ateş açtı.
Teröristlerin ateş açtığı tırdaki kurşun deliklerinin fotoğraflarını gördüm.
Güvenlik kuvvetleri bu gruba karşılık verdi ve bölgeye İHA ve SİHA’lar sevk edildi.
Resmi yetkililer, teröristlerin İHA’lardan saklanmak için ağaçlık alanı ateşe verdiklerini, çıkan yangında da “EL Yapımı Patlayıcıların” (EYP) infilak ettiğini belirtiyor.
Bu patlamalar sonucunda bölgeye giriş çıkışlar hemen durduruluyor.
Üç gün bölgeye girilemiyor ve yangın büyüyor.
Şu ana kadar EYP, mayın, teröristlerin barınaklarındaki tüp ya da eski mühimmatlardan kaynaklanan toplam 30’a yakın patlama gerçekleşti.
Yangınların bir kısmı bu EYP ve benzeri şeylerin patlamasıyla yayıldı ya da büyüdü.
Bu da yangına müdahaleyi oldukça zora soktu. Zira can kaybı olmaması için gönüllü sivillerin ve kara ekiplerinin bölgeye girişlerine izin verilmedi.
31 Temmuz’daki çatışmanın haricinde teröristlerle başka bir temas olmadı. Ancak tüm tartışmalar ve söylentiler de bir ay önceki bu olaydan sonra oldu.
Bu çatışmayı bahane edenler, devletin bomba atarak yangını çıkarttığını söyledi. Tunceli Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu’da bu ilk günkü olayda köye girmesinde sorunlar yaşandığını söylüyor.
31 Temmuz’dan bu yana, Tunceli’de 30’a yakın irili ufaklı yangın çıktı ve bunların hiçbirinde çatışma yoktu. Tümü de yangın söndürme ekipleri, askeri personel, belediye çalışanları ve gönüllüler tarafından söndürüldü.
Lakin kimse belediye, resmi ekiplerin ve sivillerin ortak çalışmalar yaptığını dile getirmedi.
TUNCELİ BELEDİYE BAŞKANI: “BOMBALAMA SONUCU YANGIN ÇIKSAYDI SÖYLERDİM”
Tunceli Belediye Başkanı ile Kutu Dere bölgesinde yangın söndürme çalışmalarına katılıp dönen gönüllülerle dere kenarında bir tesiste yemek yerken buluştuk.
Kendi deyimiyle, ülkenin “tek komünist belediye başkanı” olması hasebiyle çok medyatik olan Başkan, yangınlar boyunca oldukça aktif bir sosyal medya faaliyeti yürüttü.
Konuşmamızın en önemli kısmı Selahattin Demirtaş’ın iddiasıydı.
“Dersim’de ormanları devlet mi yaktı?” diye sordum.
“Özellikle şunlar yaktı, bunlar yaktı diyemem, demem de. Görmediğim bir şeyi söyleyemem... Bir bombalama sonrası yangın çıksaydı söylerdim... Canlı tanıklar bize deselerdi ki burada bir bombalama oldu ya da çatışma oldu deseydi bunu çok çok rahat söylerdim size… Eğer görseydim söylerdim, çekinmezdim” dedi.
Maçoğlu’nun sahada yangınlarla uğraşırken görmediği bir şeyi, Demirtaş hapisten görüp ilan etmişti. Neden bu çok önemli iddiaya bir cevap vermediğini de sordum. Aslında tartışmaları bu şekilde bitirebilirdi Maçoğlu. Cevap olarak, Demirtaş’ın o açıklamasını göremediğini söyledi sonra.
Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ile.İDDİALARDAKİ TUTARSIZLIK
Şehrin önemli siyasi isimlerinden birine aynı soruyu sorduğumda şunu dedi: “Eskiden devlet teröristlerle mücadele diye ormanları yakardı. Söndürmek için de hiçbir çaba göstermezdi. Ancak şimdi gözümüzle gördük, Vali’den askere, jandarmadan orman işçisinde kadar, herkes bu yangını söndürmek için gece gündüz çalıştı. Devlet yaktıysa, söndürmek için niye uğraşsın ki bu kadar?”
Tunceli’de son birkaç yıldır teröristler eylem yapamayacak halde getirildi. Helikopterle havadan yangın yerlerini dolaşırken, 84 ayrı noktaya kurulmuş karakol ve kulelerin bir kısmını da gördük. Bölge komutanı yapılan mücadeleyi anlattı.
Devletin orman yaktığı iddiasının Tunceli’de sahada gördüklerimle çeliştiğini, buna dair bir delilin, emarenin olmadığını gördüm.
En önemlisi de Belediye Başkanı Maçoğlu’nun bu iddiayı doğrulamamasıydı tabii.
YANGINA ZAMANINDA MÜDAHALE EDİLDİ Mİ?
Tıpkı Akdeniz’deki yangınlar gibi, buradaki en önemli tartışma da havadan müdahalede geç kalındığı yönünde.
Çeşitli aralıklarla çıkan irili ufaklı yangınlara müdahale edilip söndürüldü ancak Hozat ve Munzur Milli Parkı’ndaki yangınlarda havadan müdahalede geç kalındığı eleştirisi çok yaygın.
Yangınlara müdahale eden ekip, yangının büyüklüğü ve türü nedeniyle ilk çıkan yangınlar için hava desteğine ihtiyaç duymadı ve istemedi. Zira meşe ağaçlarının olduğu alanlarda yangın çam ormanındaki gibi hızla yayılmıyor ve “tepe yangını” dediğimiz çok büyük alevli olmuyor. Akdeniz’deki yangın risklerinin devam etmesi nedeniyle oradaki hava araçları buraya kaydırılmadı.
Ancak farklı bölgelerde aynı anda yangınlar çoğalınca, 27 Ağustos tarihinde hava desteği isteniyor. Bir uçak ve iki helikopter 29 Ağustos günü, akşama doğru Tunceli’ye geliyor.
Munzur Milli Parkı’ndaki yangın da 29 Ağustos günü başlıyor. Belki hava desteği talep edildiği gün gelseydi, milli parktaki yangın bu kadar büyümeyebilirdi. Milli park, Kutu Deresi bölgesi hava desteği ile iki günde kontrol altına alınıyor ve üçüncü gün soğutma çalışmalarına geçiliyor.
Burada bir gecikmenin olduğunu not emeliyiz.
İHMALLER, HATALAR VE EKSİKLİLER
Belediye Başkanı’na, muhalefet milletvekillerine ve bölgedeki insanlara ihmal ya da hataları sorduğumda tümü şu cümleyi kurmadan başlamadı söze:
“Bakın Vali de, komutan da, orman işçileri de gece gündüz çalıştılar, hep sahadalardı bunu teslim edelim.”
En önemli eksiliğin hava desteğinin geç gelmesini ilk sırada saymalıyız. Araç gereç yetersizliği de ikinci sırada zikredilebilir.
Benim kanımca hükümet Tunceli’deki yangını teknik olarak çok büyük görmese de, bu bölgenin siyasi ve toplumsal hassasiyeti, bitki ve canlı türünün nadir oluşu nedeniyle buraya ayrı bir önem vermeliydi.
Hava destek unsurları psikolojik etki yapması açısından bile olsa, daha erken getirilmeliydi.
Buraya Tarım ya da İçişleri Bakanı’nın bir günlüğüne bile olsa gelmesi, bölge halkı üzerinde olumlu etki yapardı.
Buradaki insanlarla devletin arasını daha da güçlendirmek için böyle krizler aslında çok önemli fırsatlar sunarken, bunun iyi değerlendirildiği kanaatinde değilim.
Vali çok çalışkan ve yöre halkıyla iletişimini çok iyi yürüten bir yönetici. Aynı güçlü iletişimi yangın esnasında Belediye Başkanı ve diğer siyasilerle kuramadı. Bunda, diğer kesimin yanlış bilgiler vermesi ve dezenformasyonu körükleyen tutumlarının etkisi olduğunu da eklemeliyim.
Bakanlık ve hükümetin iletişim kanadı, burada yeterince iletişim çalışmaları yapmadı. Örneğin ajansların havadan yangın yerlerinin görüntüsünü alması ancak dün gerçekleşti. Oysa daha önce helikoptere Belediye Başkanı, muhalif basın da dahil, ajanslar bindirilseydi yangının sosyal medyada abartıldığı kadar büyük olmadığı gösterilmiş olurdu.
Merkezi hükümet ve muhalefete ait belediyeler arasındaki iletişim ve işbirliği sorunu, Akdeniz yangınından sonra burada da görüldü. Yangın gibi tehlikeli bir afette bunun önüne geçmek gerek.
Söndürme çalışmalarına katılan gönüllülerle.TAHRİBATIN BOYUTU NEDİR?
Orman Bölge Müdürlüğü yetkilileri havadan yaptıkları ilk değerlendirmelere göre, 45-50 hektarlık ormanlık alan ve 2 hektarlık mera alanının yandığını düşünüyorlar.
Yanılmış olsalar bile, yanan yerlerin 100 hektarı kesinlikle geçmeyeceğinde ısrarlılar. Ancak yine de kesin rakamların havadan yapılacak teknik ölçümlerden sonra ortaya çıkacağını söylüyorlar.
Belediye Başkanı ve yerel halk ise bu rakamın çok üstünde bir tahribatın olduğu kanaatinde. Onların gözlemleri ise karadan.
Hatırlayalım, Alanya’da 60 bin, Marmaris’te 13 bin 500 hektar alan yanmıştı.
Bir ay önce yanan meşe ağaçlarının yeni sürgüler verdiğini, bölgenin kısa sürede kendini hızla yenileyeceğini söylüyor buradaki orman ekibi.
Munzur Milli Parkı 42 Bin 674 hektar. Buradaki yangına müdahale eden pilotların görüşüne göre parkta yanan alan 6-8 hektar civarında. Ancak son derece önemli endemik bitkilerin olduğu bu parktaki tahribatın boyutu yine daha sonra yapılacak teknik incelemelerle belirlenecek.
Marmaris, Bodrum bölgesindeki yangınları da yerinde gören biri olarak şunları söyleyebilirim:
Sosyal medyada iddia edildiği kadar büyük bir yangın değil, oradaki sorunlar kadar yaygın sorunlar da görmedim Tunceli’de.
Çok şükür ki ucuz atlatılmış bir yangın.
Yine de daha iyi müdahale ve organizasyon yapılabilir miydi? Evet.
Daha iyi iletişim ve bilgilendirme olabilir miydi? Evet.
Ancak “Devlet Dersim’de orman yakıyor” iddialarının tamamen asılsız olduğunu kesinlikle söyleyebilirim.