Nereden çıktı Hitler'in Yahudiliği
Hani internet tartışmalarına dair Godwin Kuralı vardır; herhangi bir konuda söz yarıştırma ne kadar uzarsa, tartışanlardan biri bir diğerini mutlaka Hitler’e benzetir ya da Nazi damgasını yapıştırır. Amerikalı avukat Mike Godwin’in ta 1990’da Usenet grupları için ortaya attığı bu teoriye göre Hitler’in adı peydahlandığı an tartışma sona erer, çünkü artık söyleyecek söz kalmamıştır ve Hitler’in adını telaffuz eden kişi genelde dalaşı kaybeden taraf olur.
Usenet zamanlarından kalma bir teori olduğu halde bugün sosyal medyadaki her türlü çatışmaya adapte edilebilir olduğunu söyleyenler var. Godwin yasasının online tutarlılığı tartışmalı olabilir, ancak savaş ortamında kesinlikle geçerli.
Ukrayna savaşı uzadıkça Hitler ve Nazi analojileri çoğalıyor.
Putin, Ukrayna işgalini ülkeyi Nazilerden arındırma masalıyla pazarlayıp meşrulaştırmaya çalışıyor. Fakat Hitler’in izinden gittiğine dair genel görüş hakim. Hitler’in Alman azınlığı bahane ederek Çekoslovakya’yı haritadan silme planlarıyla Putin’in Ukrayna diye bir ülke olmadığını iddia etmesi kıyaslanıyor. Hitler’in Avusturya’yı, Putin’in Kırım’ı ilhakıyla sürüyor kıyaslama. Neticede Batı’nın faşizme karşı savaştığı şeklinde bir tablo çıkıyor ortaya. Peki Vietnam, Irak ve Afganistan’da yapılan neydi? O bahislere kimse girmiyor.
Sonra Kiev’in propaganda makinesi, eski Japon imparatoru Hirohito’yu Hitler’e benzetiyor durduk yerde.
Ukrayna yönetimi, uluslararası dayanışmayı bağlamak için her ülkenin travmalarına hitap edecek şekilde tarihi paralellikler kurmayı iyi beceriyor. Zelenski konuşmalarında Pearl Harbour’dan girip Hiroşima’dan çıkıyor.
Bu bakımdan Japonya’da bir yol kazası yaşanıyor. “Faşizm ve Nazizm 1945’de yenilgiye uğradı” sloganıyla kurgulanan Hirohito, Hitler ve Mussolini’yle birlikte gösteren video Japonları çok kızdırıyor, hükümetçe münasebetsiz bulunuyor ve bir protesto notasıyla Hirohito fotoğraflarının kaldırılması isteniyor.
Kiev hatasını fark edip özür diliyor, “Niyetimiz Japon halkını incitmek değildi” diyor. Fakat Japon kamuoyunda öfke kolay dinmiyor, çünkü Ukrayna’ya 300 milyon dolar kadar yardım yapmış, yüzlerce Ukraynalı sığınmacıyı kabul etmişler.
Diğer yanda, Hirohito’nun İkinci Dünya Savaşı yıllarını da kapsayan hükümdarlığı (1926 -1989) sırasında Japonya’nın Hitler ve Mussolini ile ittifak kurduğu ve Asya’nın doğusunda geniş toprak parçalarını işgal ettiği de bir gerçek. Ancak Hirohito’nun rolü tarihçiler arasında tartışma konusu. Savaşın sonunda Müttefikler imparatorun ilahi statüsünü bırakmak kaydıyla tahtta kalmasına izin vermişti. Dönemin Başbakanı Hideki Tojo ise savaş suçlarından ötürü yargılanıp idam edilmişti.
SAFSATA TADINDA BİR MİTOS
En hararetli Hitler tartışması ise Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un akla ziyan sözleriyle patlak veriyor. İtalyan kanalındaki programda “Yanılıyor olabilirim ama Hitler de Yahudi kanı taşıyordu. Yahudi bilgeleri söylemiştir, en ateşli antisemitistler Yahudiler arasından çıkar” diyor.
“Ukrayna lideri Zelenski Yahudi kökenli, Nazizm nasıl hakim olabilir?” sorusu üzerine söylüyor bu sözleri.
Moskova işgalin başından beri Ukrayna’daki Nazi tehdidine sığınıyor, fakat Zelenski’nin Yahudi tarafı bu propagandanın yumuşak karnı olduğu için Lavrov bu sefer de iyice köhnemiş bir safsataya sığınıyor. Dolayısıyla Zelenski, Yahudi düşmanı bir Nazi oluveriyor.
İsrail’de infial büyük. Başbakan Naftali Bennett, “Tarihte işlenmiş en korkunç suçtan Yahudileri sorumlu tutmak ve zalimleri temize çıkarmak için uydurulmuş bir yalandır bu. Özür bekliyoruz” diyor. Bunun üzerine Putin’in Bennett’i arayarak özür dilediği söyleniyor. Ancak bilgi İsrail kaynaklı. Kremlin’in açıklamasında ise özürden bahsedilmiyor.
Peki Hitler’in Yahudi kanı taşıdığı mitosunu kim, ne zaman icat etmiş?
1920’lerden beri dolaşımda olan bu söylenti, Hitler’in aile hikayesinin fazlasıyla karışık olmasından besleniyor ve siyasetteki ilk dönemlerde muhalifleri tarafından yayılıyor. İleriki yıllarda yaşanacak soykırım ışığında bakılınca, çok talihsiz bir söylenti tabii.
Linz Üniversitesi’nden tarihçi Prof. Roman Sandgruber uzun yıllardır Hitler’in soyağacını araştırıyor. Geçen yıl yayınladığı “Hitlers Vater” (Hitler’in Babası) kitabında aile hikayesindeki karışıklıkları ve bazı kırtasiye hatalarının nasıl bir hipoteze dönüşerek 1930’lu yıllar boyunca propaganda malzemesi olarak rağbet gördüğünü anlatıyor.
Çıkış noktası şu: Hitler’in babası Alois 1837’de evlilik dışı dünyaya geliyor ve doğum yeri Avusturya’nın Döllersheim kasabasının papazı vaftiz defterinde “babalık” kısmını boş bırakıyor. Alois, annesi Maria Anna Schicklgruber’in soyadını taşıyor. Ancak 1876 tarihli bir noter senedinde Alois’in soyadının Hitler olarak değiştiği görülüyor. Annesi Maria Anna’nın ölümünden 30 yıl, annesinin evlendiği Johann George Hiedler’in ölümünden 20 yıl sonra yapılıyor bu değişiklik. Fakat üvey baba Hiedler, Alois’i nüfusuna geçirmiş değil. Nedeni bilinmiyor. Hiedler soyadının neden Hitler olarak kayda geçtiği de bilinmiyor.
Babanın gayrı meşru olması, o dönem sıradan insanlar için çok alışılmadık bir durum değil. Ancak Adolf Hitler siyaset sahnesinde olduğu için taraftarları kadar rakiplerini de ilgilendiriyor soy bağı. Ailede ensest ilişkiler ya da Yahudi soyu olabileceğine dair varsayımlar yürütülüyor.
Soy bağını bu kadar önceleyen bir parti liderinin şeceresindeki gedik, büyükbabasının Yahudi olabileceği yönünde spekülasyonu kabartıyor. Eğer büyükbaba Yahudi ise Nasyonal Sosyalistlerin 1935 tarihli Nürnberg Yasası’na göre Hitler’in “Çeyrek Yahudi” sayılması gerekiyor.
Yahudi soyuna dair bir atak da bizzat aile çevresinden geliyor. Hitler’in üvey kardeşinin İrlandalı anneden dünyaya gelen oğlu William Patrick Hitler, kendisine para yardımı yapmadığı takdirde ailenin gizli tutulan Yahudi köklerini kamuoyuna açıklayacağı şeklinde tehdit mektubu yazıyor. Üvey yeğene bir iş veriliyor, sonra kovuluyor. Hitler “En iğrenç akrabalarımdan biri” dediği yeğenle uğraşma işini avukatı Hans Frank’a havale ediyor. William Patrick Hitler, Amerikan vatandaşı olup adını William Stuart-Houston olarak değiştiriyor ve İkinci Dünya Savaşı’nda üvey amcaya karşı ABD donanmasında hizmet veriyor.
1932 Yılında Hitler, soy araştırmacısı Karl Friedrich von Frank’ı 300 mark karşılığında soyağacını çıkarmakla görevlendiriyor. Fakat soyağacında dikkat çekici bir isim ortaya çıkıyor: Katharina Salomon. Bu isim daha sonra Maria Hamberger olarak düzeltiliyor. Tarihçi Sandgruber’e göre Hitler’in akrabaları arasında bir Salomon yok, yanlışlık olduğu belli ama o isim nasıl araya karışmış bilinmiyor. Şüpheler iyice kuvvetleniyor.
Bir iddia da Hitler’in avukatı Hans Frank’tan gelir. İşgal altında Polonya’ya genel vali olarak atanan ve Polonya Kasabı lakabıyla da anılan Frank 1946’da Nürnberg’de idam edilmeden önce hücresinde kaleme aldığı otobiyografisinde Hitler’in büyükbabasının “Frankenberger veya Frankenreiter” adlı Grazlı bir Yahudi olduğunu, büyükanne Maria Anna Schicklgruber’in ise onun yanında aşçı olarak çalıştığını öne sürer. Frank’ın tezine göre Hitler’in Yahudi düşmanlığı, bizzat dedesinin Yahudi olmasından kaynaklanıyordu.
Sandgruber’e göre bu iddia absürt. Çünkü Hitler’in büyükannesi Graz’da hiç bulunmamış ve zaten o tarihte bölgede Yahudilerin yaşaması yasaktı.
Daha böyle yığınla hikaye piyasaya sürülüyor. Rothschild adı geçmeden komplo teorisi olur mu? Dijial çağın bir iddiasına göre Hitler’in büyükbabası, Viyana’da yaşayan ve Avusturya’nın en zengin adamı olan Salomon Rothschild idi. Fakat o dönemde ne Hitler’in büyükannesi ne de Rothschild Viyana’da yaşıyordu. Bankacı Salomon Mayer von Rothschild doğma büyüme Frankfurtluydu.