Öğretmenler Günü'nü kutlamayı hak ettik mi?
Şahane kalbi olan tüm öğretmenlerin günü şahane geçti. Sevgili annemiz dahil, ailemizde oldukça fazla öğretmen var. Zaman zaman aşağıda yazdıklarımı tartışır dururuz. Ben son yıllarda hep şunu dile getirir oldum. Tamamını kast etmesem de; ailesinde, yakın çevresinde, ülkesinde ve dünyada olup biteni anlama, anlamlandırmayla ilgili ciddi problemi var öğretmenlerimizin… Öğretmenler, ki bana göre adı ‘’Eğitmen’’ olsa daha doğru olurmuş; neyse, kısaca herkesin gözü önünde olup biten bunca sorunu analiz edemez hale gelmiş öğretmenler... Sorun büyük… Arka cebimizde taşıdığımız teknolojik donanım sayesinde, vakıf olamamak demeyelim de, göremediğimiz hiçbir şey kalmadı artık. Ve her şeyler ortaya bu kadar saçılmış iken öğretmenlerin de bu sere serpe karmaşanın içinde yüzüyor olması sizi/bizi hepimizi endişelendirmiyor mu?.. Okulları veliler yönetiyor. Spor kulüplerini üyeler yönetiyor. Şirketleri müşteri yönetiyor. Siyaseti halk yönetiyor. E o zaman bu yöneticiler ne halta yarıyor?!.. Veliler/üyeler/müşteriler/halk yöneticiyi seçer, eleştirir, denetler, fikirle katkı verir. Ama işi gücü bırakıp yönetmeye kalkmaz… Bir endişe var insanlarda, yönetilemediklerine inanıyorlar ve müdahale ediyorlar. Durum vahim…
Önce bu dünyanın hali-pürmelaline bir bakalım. Parayı yönetenler çıkarlarına göre ülkeleri yönetiyor. Faydalı olanı değil para kazananın peşine düşenler, insanları yönetiyor. Ülkemizin hali-pürmelal-i de tıpkısının aynısı. ‘’Cumhurbaşkanı olmasaydım, Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim’’ diyen kişi Mustafa Kemal Atatürk… Bu ülkenin başına gelmiş en önemli eğitimcimiz o değil mi? Evet diyenlerimiz çoğunlukta çok şükür. Peki ne oldu da eğitimimiz onun kurguladığı yöntemin dışına çıktı… Öyle ya; Atatürk’ü dünyanın bir çok ülkesi dahi bir eğitmen olarak tanımlamıyor mu?!.. Hem dünyayı yönetenler, hem de ülkemizi yönetenler bu dahi eğitmenimize neden bu kadar kayıtsız?!.. Sayın bakanımız Ziya Selçuk’u yakından takip ediyorum. Ve çoğu zaman çalışmalarını beğeniyorum. Ancak herkesin dilinde pelesenk olmuş ‘’Eğitim şart’’ cümlesi kulaklarımızı hala tırmalıyor ise iş çok ciddi demektir.
Aslında bence bir öğretmenlik mesleği ayıbı ile karşı karşıyayız. Tek cümle ile özetler isek; öğretmenlerimiz bunu iyi anlatamamış. Öğrenmeyi, öğretememiş. Oysa, öğrenmek çok kolay… Ve bir insan için öğrenmek; acıkınca iştahla yemek yemek gibi, aşık olup iştahla sevişmek gibi, bitmek tükenmek bilmez şahane bir duygu. Mustafa Kemal’in öğretmenlik ve eğitimle ilgili bu duyguyu anlatan harika bir sözü var. "Öğretmenlik ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir’’ Öğretmenlerin becerileriyle ilgili bir başka sözünün son cümlesi şöyle ‘’..….insanlığın ve medeniyetin getirdiği ilmi ve fenni, öğretmen versin. Fakat o kadar pratik bir şekilde versin ki; çocuk okuldan çıktığı zaman, aç kalmaya mahkum olmadığına emin olsun"
Milattan önce 469 yılında doğmuş ve ahlak felsefesinin kurucusu olarak söz edilen Sokrates’in, öğretmenlere hitaben sözü, tam da bunu anlatıyor. Sokrates demiş ki, ‘’Öğrencilerinize bir şey öğretmeyin. Onların düşünmelerini sağlayın. Çünkü onlar düşünmeye başlarsa zaten kendi çabalarıyla öğrenirler. Ve bir çaba sonucu öğrenilen bilgi en kalıcı bilgi olur. Asla silinmez…
Gençlik ve Spordan sorumlu sayın Mehmet Muharrem Kasapoğlu da aslında bir nev-i öğretmen. Türk sporundaki tükenmişliği görüyor elbette. Ve bir şeyler yapmak için çabalıyor. Gayreti de herkesçe hissediliyor. Ancak yapılanlar veya çalışılan alanlarda çok ciddi bilgi ve beceri eksikliği var. Bunlar da herkesçe görülüyor ve biliniyor. Biz 2005 yılında dünyada tenis adına adı sanı olmayan ülkemizi, tenis adına dünyanın en dikkat çeken ve gelişen 20 ülkesi içine soktuk. Dünya tenisini yönetenlere, Türkiye ve İstanbul farkındalığı yarattık, önemsettik. Bir öğretmen, sayın bakanımızı kast ederek belirtiyorum; bunu nasıl yaptınız diye sormalı ve sorgulamalı… İşte o zaman görebilecek kimin ne yaptığını. Sokrates’in dediği gibi, ondan sonrasını öğrenciler yapar zaten. Ve yaptılar da… Bu ülkede bir tane bile WTA veya ATP şampiyonluğu yok iken, bir tane tenisçimiz Wimbledon dahil Grand Slam oynamamışken, biz bunları yaptık sayın öğretmenim/bakanım… Bayanlar WTA’de 1 tekler/3 Çiftler, erkekler ATP’de 1 Çiftler kupası kazandık. Uluslararası arenada, yani olimpik lobilerde çok etkili olan 2 büyük tenis turnuvası kazandırdık bu ülkeye. 2005 yılında federasyon kayıtlarında ülke genelinde 10 yaşta 75 çocuk lisans sahibi olarak turnuvalara katılır iken, bugün bu sayı 12 bini aştı.
Bunlar oldu ancak işe bir eğitmenin edası eklenmeyince bugünlerde bu başarılar silinmeye ve eski günlere geri dönmeye başladık. Örneğin; bundan 15 yıl önce tenise başlama yaşı 13/15 iken tenisi bırakma yaşı 25’li yaşlarda idi. Bugün ise tenise başlama yaşı 5 olmuş, bırakma yaşı ise 15’li yaşlara inmiş. Bugün birçok spor branşında benzer problemler yaşanıyor. Sorun sadece spor alanında da değil. Eğitimdeki eğitmenlerin eksikliği/yetersizliği her alanda sorun yaşatıyor. O nedenledir ki, öğretmenler gününde öğrencilerimiz öğretmenleri kutlasın onların yüreği zengin. Ancak biz öğretmenler için kutlama yapmak pek de içe sinecek bir durum değil. Elimizi başımızın arasına alıp biraz düşünelim sevgili öğretmenlerim.