Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye ve Rusya Libya’da birbirine zıt ekonomik ve stratejik çıkarlarını birbirine bağlıyor. Aslında Suriye tecrübesi iki ülke için Libya sahasında kolaylaştırıcı rol sağlıyor. Ama poker masası oldukça kalabalık.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin, birbirine düşman grupları destekliyor. Suriye’de yaptıkları gibi bu Kuzey Afrika ülkesinde de, her iki süper güce faydalı olabilecek ve Akdeniz’deki ağırlıklarını güçlendirecek bir Türk-Rus barışı aracılığıyla nüfuz alanlarını, rollerini açık bir şekilde ortaya koyuyorlar.

        Ankara ve Moskova’nın önderliğindeki ateşkesin sürdürülebilirliğini görmek gerekecek. Asıl önemli olan Ankara ve Moskova’nın Libya’da hızlı bir siyasi dönüşüm ve yol haritasını hayata geçirip geçiremeyecekleri. Zira oyuncular zadece bizden ibaret değil. Vekiller üzerinde markaj oluşturabilecek ekonomik refaha sahip diğer oyuncular devreye girebilir.

        Zaten Hafter ilk başta ateşkese uyamayacağını ilan etmişti ancak sonra tabi oldu. Rusya da destek verdiği tarafın itirazı ile karşı karşıya kaldı. Yani burada durum Suriye’de Rusya’nın komutlarına kayıtsız şartsız itaat eden Şam yönetiminden farklı.

        Türkiye ise Libya’nın istikrara kavuşmasını ve ateşkesle sadece Kuzey Afrika ülkelerindeki nüfuz alanını genişletmek istiyor. Tarihsel bir geçmiş de var. Putin de Türkiye ile aralarındaki ittifakın zayıf tarafı olmadığını göstermek istiyor.

        Suriye’de varılan uzlaşma, Ankara’nın Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan hükümetin garantörü haline gelmesi ve bundan kaynaklanan avantajları Moskova ile paylaşması, beraberinde rollerde bir değişiklik eşliğinde Libya’da da tekrarlanabilir.

        Türkiye’nin planı, Libya’daki en etkili ülkeyi, yani oyuncuyu temsil etmek. Koordinasyon operasyonları için birlikleri gönderdi ama aslında askerler sahayı kontrol edecek, şimdilik muharip güç değil.

        Ancak, Libya’nın kompleks bir ülke olduğu ve güç dengesine sadece silahlarla değil bilhassa diplomasiyle ulaşılabileceği düşünülürse bölgedeki dengeleri de iyi okumamız gerekecek. Türkiye bu süreçte Akdeniz’e uzanma imkanı verecek ve doğal gaz sondaj projelerine de müdahale etmesine imkan verecek güçlü bir konum istiyor.

        Türkiye’nin geçmişine bakıldığında Erdoğan’ın Libya hamlesinin bir istisna olmadığını da görüyoruz. 1974 yılında solcu bir lider olan merhum başbakan Bülent Ecevit Türk birliklerinin Kuzey Kıbrıs’a girmesi talimatını vermişti. Bu durum hala Avrupa’yı meşgul eden bir sorun. Türkiye’nin geçen zaman içerisinde Suriye’nin kuzeyine yaptığı üç müdahale de neredeyse halkın tamamı tarafından desteklendi.

        Ancak silahların yanı sıra Kuzey Afrika ülkesinde bir propaganda savaşı da oynanıyor: Misrata askeri akademisine bir saldırı yapıldığı veya Brüksel’den dönüşü sırasında Sarrac’ın kaçırıldığı iddiası ve sonrasında sert bir şekilde yalanlanması gibi. Bununla birlikte Ankara ve Moskova’nın hamlesi Libya’daki satranç tahtasında soruna çözüm bulma konusunda Avrupa Birliği’ni saf dışı bıraktı.

        Avrupa açısından aylardan beri anlaşmazlıkları çözmesi ve masanın etrafına herkesi toplaması ümit edilen Berlin Konferansı için bir tarih belirleyemedi.

        Moskova ise Trablus hükümetiyle diyaloğa devam ediyor ama bir yandan da diğer tarafı, General Hafter’in Ulusal Libya Ordusu’nu askeri anlamda destekliyor.

        Rusya, Kaddafi rejiminin düşüşüyle birlikte kaybettiği milyarlarca dolarlık petrol ve silah tedariği ihalelerini geri kazanabilmek için Hafter’i bir araç olarak görüyor. Ancak Hafter’in rızasıyla birlikte petrol kuyularının yanı sıra Akdeniz’in merkezinde değerli bir stratejik çıkış noktasını da kazanabilir. Ayrıca Türkiye ile varılan anlaşma, Kremlin’e ilerideki barış sürecinde ABD’nin, AB’nin ve hatta BM’nin ağırlığını sınırlama imkanı verebilir.

        Bu karmaşık sistem içerisinde sahada hangi dengeler söz konusu?

        General Hafter liderliğindeki kuvvetler Sirte'nin bir kısmını aldı ve Trablus'a baskı yapıyor. El Sarrac, İtalyan ve Avrupalı müttefiklerinin yardımını istedikten sonra zaten savunmada askerleri konuşlandırmış olan, ancak savaşmayacağını ve sadece koordinasyon faaliyetlerini gerçekleştireceğini garanti eden Türkiye'ye yöneldi.

        Aslında Rusya, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan ile birlikte çitin diğer tarafında. Moskova her iki tarafla da görüşüyor, ancak Hafter'i desteklemek için binlerce paralı asker dağıtmakla suçlanıyor. Ayrıca son saatlerde Hafter, Libya'nın başkentinde çalışan tek havalimanı olan Trablus havaalanı Mitiga'yı bombaladı.

        İtalya, AB’nin sessizliğine rağmen diplomasi trafiği sürüyor

        Cuma günü İtalya Başbakanı Conte, Roma'da Hafter ile görüştü. Ayrıca, Libya Başbakanı el Sarrac ile de görüşmüş olması gerekiyordu. Bu arada Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio, Kahire'de Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs ile, yani Trablus hükümetine muhalif ülkeler ile bir toplantıya katıldı.

        Ancak İtalyan bakan, sadece eşitlik pozisyonunu korumak için el Sarrac ve Türkiye'ye karşı çok sert kabul edilen bir ortak bildiriyi imzalamak istemedi. Bu noktaya kadar Brüksel'den hiç yardım gelmedi.

        İtalya, Almanya, İngiltere Dışişleri Bakanlarının Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile birlikte Trablusgarp görevlerindeki başarısızlığı, Avrupa’nın giderek uluslararası hale gelen bir çatışmayla başa çıkamayacağını gösteriyor. Sanki böyle bir diplomatik yeterliliği yitirmişler gibi.

        İtalya, tarihi, bölgeyi tanıması ve ekonomik sebepler nedeniyle Libya'da önemli bir sözünü muhafaza ediyor, erteliyor. Yine de hiçbir Avrupa ülkesi, bir ortak politika yoksunluğunda sahada durumu etkilemeleri düşünülemez.

        Geçtiğimiz hafta Paris, Roma'nın Haftar'ın güçlerinin Trablus Akademisi'ne yaptığı saldırıyı kınayan ortak bir bildiriyi açıklamasını engelledi. İtalya ise Brüksel’de gerçekleşen toplantı sonrasında, Hafter lehinde çıkacak bir belgeyi “çok dengesiz” bulduğu için oylamayı reddetti.

        Ankara ve Moskova, Suriye'de olduğu gibi Libya'da da rakipler ancak bu sefer kartlarını konusu yeni Akdeniz’de nüfuz alanları olan doğrudan bir müzakere içinde oynuyorlar.

        Şimdilik işler kontrollü gidiyor, ittifak dinamikleri oynamadığı müddetçe. Belki, Ankara ve Moskova, Arap Baharının başladığı yerlerden Libya’ya Barış Baharını getirebilir. Ama yine de, dikkati zemin kaygan.

        Diğer Yazılar