Hataylı Zeynep'in bayramlık pembe ayakkabıları…
Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya ve Gaziantep halkı trajedinin kendini hala en sert şekli ile hissettirdiği bir atmosferde bayram kutluyor. Çadır ve konteyner kentlerde derin bir hüzün var. Bu dünyadan göçüp giden yakınları için sabah saatlerinden itibaren mezarlıklarda dualar eden vatandaşların yasları sonlanmış değil. En büyük kaygıları ise unutulmak…
Arife gününden bir gün önce Beyoğlu Belediyesi’nin düzenlediği geleneksel ‘Kardeşlik Sofrası’ iftar yemeği için, dört semavi dinin temsilcilerinin de katılımı ile Hatay’a gittik. Temsilcilerle birlikte bu dini kurumların önemli cemaat önderlerinin de yer aldığı program süresince herkes bölge halkı için dualar etti.
Hatay merkeze indiğimizde dini temsilcilerle birlikte Habibi Neccar Camisi ile başlayan ziyaretlerimizde yıkılan kiliseleri, havrayı ziyaret ettik. Her dilden edilen dualarla yıkılan kutsal mekanların enkazında dualara eşlik ettik. Hoşgörünün, birlikte yaşama kültürünün eşsiz değer taşıdığı Hatay’da bu buluşma çok önemliydi.
Gittiğimiz her noktada içimizdeki acı daha da katlanarak büyüyordu. Çünkü depremin gerçekleştiği ilk andan itibaren ben ve Habertürk Haber Merkezi’ndeki arkadaşlarımın hemen hemen hepsi bölgeye intikal etmişti. Her birimiz farklı noktalardan yayınlar vererek acıyı yakından yaşamıştık.
Mesleğim gereği dünyanın birçok kriz merkezinden yayınlar yaptım. Gittiğim her bölgede ağıtları, göz yaşlarını, yakarışları yerel dillerden dinlemiştim ve ilk kez kendi topraklarımda kendi halkımın dilinden ağıtları dinledim demiştim. Aradan geçen 70 günün ardından bu sefer farklı semavi dinlerin dualarını ve ilahilerini kendi halkım için dinledim.
Sezen Aksu’nun dediği gibi ‘‘Hepimiz aynı Tanrı’nın çocuklarıyız’’. Bunu bir kez daha kardeşlik sofrasında gördük.
Bayramın birinci günü, namaz saati ile beraber bir konteyner kentteydim. Namaz sonrasında eni konu bir bayramlaşma olmadı. Anladım ki herkes dertli, herkes birbirine yakın ama bir o kadar da uzak. Zaten burada kalanların çoğu köylerine vs gitmiş. Kimisi bayramlaşmak, kimisi aile mezarlığı ziyareti için. İnsanların yüzünde endişe, korku ve de hala ilk günkü haliyle duruyor.
Yıkılan evlerini, iş yerlerini ve hayata dair motivasyonlarını kaybetmiş haldeler. “Dünyanın malına mülküne sahiptim şimdi ailemin yarısından daha fazlasını kaybettim ve çadır kentte yaşıyorum. Bir daha da iş yapabilecek kadar kendime güvenmiyorum” diye kendini bana sabah sofrasında anlatan İbrahim amca ile biraz siyaset konuşmak istedim. Anladım ki çok kırgın…
Hatay kent merkezindeki binaların tamamı kullanılmaz durumda. Şehir adeta hayalet kent. Tek bir insan dahi kent merkezinde yaşamıyor. Tarihi mekanların önünden geçerken içimin yandığını söylemeden edemeyeceğim. Bizler ekranlarda siyasi mülahazalar yaparken, konutlar bir yılda teslim edilir mi edilmez mi üzerinden neredeyse yazı tura atarken, Hataylı yurttaşlarımızı kente bağlayacak, orada kalmalarını sağlayacak pek bir şey yok açıkçası.
Depremin ve bölgede yaşanan trajedinin bir milli güvenlik konusu olması gerektiğinin altını çizen Hataylı siyasiler, Atatürk’ün “Hatay benim milli meselemdir” sözünün akıllardan çıkmaması gerektiğine vurgu yapıyor ve tüm siyasi kesimlerin bu meseleyi kendi milli meselesi haline dönüştürmesini istiyorlar.
Yine de en masum en güleç yüz çocuklarda… Sınırlı imkanlar içinde çocukluklarını yaşatmaya çalışıyorlar. Kamplarda bir arada olmayı bir oyun olarak gören çocuklar, anne babalarının gözlerindeki umutsuzluktan etkileniyorlar elbette. Dayısının kendine yolladığı pembe ayakkabıları bana gösterirken gözlerindeki mutluluğu görmenizi isteyeceğim Zeynep’in bu bayram çok eksiği vardı. Tüm çocuklarımızın boynu büküktü ama buna rağmen her biri yanımıza gelip bayramımızı kutladılar.
Belediyelerimizin yolladığı seyyar oyun tırları çocukların şimdilik eğlencesi. Buradan tüm belediyelere seslenmek istiyorum: Lütfen çocukların dünyaya tutunduğu tek sosyal motivasyon kaynağı bu oyun tırlarını destekleyin ve uzunca bir süre de bu tırların kalmasını sağlayın. Çünkü onların sadece dünü, bugünü değil yarınları da çalındı.
Öte yandan Hataylılar Valilerine de kızgın. Zira kendi adını büyük harflerle verdiği, milyarlarca lira para harcayıp güçlendirdim dediği Hatay Milli Meclis Binası çöken Hatay Valisi Rahmi Doğan, siyasete girmek ve milletvekili rozeti takmak için deprem bölgesindeki Hataylıları kaderine terk etmiş olarak değerlendiriliyor. Bu arada kendisi Sivas’tan milletvekili aday adayı olmak için istifa etmişti. Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardı oysa ki, değil mi?
Sonuçta Rahmi Bey'in şansı az görüldü, aday gösterilmedi. Yasal olarak aday olmadığı için eski görevine dönme imkanı var. Ancak şahsen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun halkın bu kadar tepkili ve dargın olduğu bir valiyi eski görevine getirmeyeceklerini düşünüyorum. Hele ki Hataylı Zeynep’in ve daha nice çocuğun bunca eksiği varken…