Dargın Kürtlerin oyu HÜDA-PAR ile gelir mi?
Doksanlı yıllarda Doğu ve Güneydoğu’da çatışmaların kırsaldan şehirlere taşınması sürecinde Hizbullahçılar ‘koyu yeşil Kürtler’i temsil ediyordu. PKK ‘kızıl Kürtler’, muhafazakâr mütedeyyin Kürtler ise ‘açık yeşil Kürtler’ olarak tanımlanıyordu. FETÖ’ye yakın olan, onların tedrisatından geçen Kürtler ise ‘beyaz Kürtler’ olarak görülüyordu.
Seksenlerin sonu 90’ların başı itibari ile saflar netti. Devlet FETÖ ile iç içe geçmiş yapıları destekliyor, polis, istihbarat, asker ve yerel bürokrasi onların seçtiği isimler üzerinden şekilleniyordu. Valiler, emniyet müdürleri, derken liste uzayıp gidiyordu…
Muhafazakâr Kürtler genelde merkez sağ partileri ve çoğunluğu temsil ediyorlardı. Ama 90’lar itibariyle FETÖ eliyle bu kesim renklerini ve yerlerini değiştirmeye zorlandılar. PKK, Hizbullah ve FETÖ bu çoğunluğu temsil eden kesimi kendi arasında parçaladılar. Çatışmalar, ölümler derken, bu üç örgütün çatışmayan tarafları kendi yanına çekme gayretleri de cabası.
Devletin kontrol etmekte zorlandığı alanları bu üç örgüt ele geçiriyordu. Üstelik yapılardan biri de devletin desteğini arkasına alarak bunu yapıyor olmasıydı.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın öldürülmesi, domuz bağları ve Batman, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Van illerindeki etkinliği ile Hizbullah her zaman akıllarda kaldı. Hizbullah, örgütün Türkiye kurucusu Hüseyin Velioğlu’nun 2000 yılında öldürülmesi ile yer altına çekildi. Yıllar sonra örgüt siyasallaştı ve 2012’de karşımıza HÜDA-PAR olarak çıktı. Resmi adıyla ‘’Hür Dava Partisi.’’ Doğu ve Güneydoğu’da halk arasında “HÜDAPAR” olarak nam yaptı. Bir dip not bırakmak gerekirse, HUDA kelimesi Kürtçe’de ve Farsça’da ‘Allah’ anlamına gelmekte.
Bugün siyasetin içindeler ama geçmişe dair iç hesaplaşmaları da yaşıyorlar. Zira Hüseyin Velioğlu’nun ölümünün ardından örgütün lideri konumuna gelen ve örgütün beyni olarak görülen Edip Gümüş’ün İran’da yaşıyor olması HÜDA-PAR’ı sorgulatıyor. Bu arada Türk Hizbullah’ının İran etkisinden çıkmanın bir aracı olarak siyasallaşmayı tercih ettiğini söylemek mümkün.
Lübnan ve İran Hizbullah’ının en az 11 kez Türk Hizbullah’ının iplerini ele alma girişimi oldu. Hüseyin Velioğlu buna izin vermedi. Ama sonraki süreçler biraz karışık. HÜDA PAR içinde bu konu çokça tartışılıyor. Zira HÜDAPAR ‘Şiileşme’ye karşı direniyor.
HÜDA-PAR’ın partileşme sürecinden sonra yaşananlara da bakacak olursak; Parti Genel Başkan Yardımcısı ve yerel yöneticileri, 2015’te Hendek olaylarının yaşandığı ve PKK’nın girilmez dediği Sur’a girip, PKK’nın tehditlerine aldırış etmeden parti üyesi bir babayı ve ailesini tahliye etmişti.
O günlerde HÜDA-PAR heyetinin Sur’a girdiği saatlerde PKK’lıların hendeklerin çok gerisine çekildiği konuşulmuştu. Sonra iki taraf da karşılıklı ölüm listeleri yapmıştı. O günlerde her iki tarafta bu yönlendirmeleri el altından yapan ve bu gerilimden güçlenerek çıkan FETÖ’nün bürokrasi içindeki gizli hücreleri olmuştu.
15 Temmuz akşamı FETÖ’nün başarısız kalkışmasına karşı, Doğu ve Güneydoğu kentlerinde sokağa ilk çıkanlar ise HÜDA-PAR üyeleriydi. Eski Hizbullahçılar FETÖ’nün bölgedeki hareketliliğini her daim mercek altında tutuyorlardı. Zira PKK ile geçen çatışmalı yıllarda FETÖ, çatışmanın diğer ucu konumundaydı. FETÖ’cüler için ise her zaman İran yanlısı bir yapıydı.
Bugün Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde HDP Erdoğan karşıtı tarafta yer alırken, HÜDA-PAR Erdoğan'ı destekleyeceğini açıkladı. AK Parti bu ittifakla, zaman içinde kaybettiği Kürt oylarını geri almak istiyor. Bu duruma “dargın Kürtler, küskün Kürtler ve AK Parti’ye kesinlikle oy vermeyecek Kürtler” kategorilerine dikkatle bakmak lazım…
Dargın Kürtler, AK Parti’nin 2002 felsefesinden uzaklaştığı iddiası ile hükümete tepkili. Zira PKK’ya yönelik tepkilerin zaman zaman amacının dışına taşıp genel bir söyleme dönüşmesi Kürtleri ürkütüyor. Bursaspor - Amed takımları arasındaki Sportif Faaliyetler maçında yaşananlar buna örnek.
Kabinede, Ankara’daki temel devlet bürokrasisinde yer verilmeyen ve siyasi söylemlerin sertliğinden dolayı pozisyon almış durumda olan Kürtler var. Diğer taraftan son iki seçimde AK Parti’ye oy vermiş olan ve bu partiyle duygusal bağları bulunan, ancak yerel teşkilatların ilgisizliği ve süreçleri yönetmede gösterdiği eksikliklerden dolayı ‘küskün Kürtler’ bulunuyor. Ve AK Parti’ye hiç oy vermeyecek olan ve her koşulda perdeyi kapatan Kürtler de var.
Ancak belirteyim, dargın ve küskün Kürtleri ikna yolu HÜDA-PAR değildi. HÜDA-PAR ancak kendi tabanını ikna edebilir. AK Parti’ye önerim, HÜDA-PAR ve HDP’den bağımsız bir Kürt politikası geliştirilmesi. Aksi takdirde küskün ve dargın Kürtlerin oylarını geri almak hiç de kolay olmayacak.