Filistin için bölgesel bir barış inisiyatifi gerek
Normalde Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanına gelen yolcuların iki hafta karantinada kalması gerekiyordu. Elbette bu uygulama geçtiğimiz çarşamba günü İsrail’i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo için geçerli değildi. Hatta Pompeo ile Binyamin Netanyahu, iki metrelik sosyal mesafeyi muhafaza etmeden görüşme yaptı.
Pompeo, Netanyahu ile gerçekleştirdiği üç saatlik görüşmede Orta Doğu planının uygulanmasını istediklerini iletti. Pompeo, ABD Başkanı’nın ocak ayında sözde Barış Vizyonunu açıkladığını, bu alanda daha fazla adımlar atılması ve ilerleme kaydedilmesi gerektiğini söyledi. Trump İsrail’in desteğiyle kasım ayındaki seçimlerde Yahudi ve Evanjelist seçmenden destek almayı umuyor.
İsrail’de zorlu uzun bir sürecin ardından yeni bir hükümet kurulabildi. Yeni kabinede dönüşümlü olarak görev yapacak olan Netanyahu ve Binyamin Gantz’ın imzaladıkları koalisyon sözleşmesinde ülkenin tarihinde ilk defa Batı Şeria’nın bazı kısımlarının ilhak edileceği kararlaştırıldı. Eğer Netanyahu bu adımı atacak olursa Orta Doğu ihtilafı on yıllarca daha devam edecektir.
Trump’un sözde barış planı, Batı Şeria’nın yaklaşık yüzde 30’unun ilhak edilmesi ve geriye kalan bölgede Filistinlilerin bir dizi şartları yerine getirmeleri durumunda bir devlet kurabilmelerini öngörüyor.
İsrail de taraflar arasında üzerinde uzlaşılan koalisyon sözleşmesine göre Netanyahu ilhak planlarını temmuz ayından itibaren parlamentoya onay için sunabilecek. Tam olarak hangi bölgelerin ilhak edileceği ve burada yaşayan Filistinlilere neler olacağı henüz belirlenmiş değil.
Net olan şu: Bu plan Trump’ın Orta Doğu planına uygun bir şekilde yapılacak. ABD bu yöndeki ocak ayında duyuru yapmıştı.
Halihazırda ise İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin diplomatik açıdan sağlam adım atmasına ihtiyaç var. Arap Ligi’nin yaptığı gibi bu planları sadece kınamak pek yardımcı olmayacaktır. İsrail Filistinlilerin yaşadığı bölgeleri ilhak edecek olursa birçok Müslüman ülke için Filistin ateşi sönmeyecektir.
Öte yandan Arap Barış Girişimi (ABG) bu bağlamda 2002’de bir plan sunmuştu. Bu plana göre İsrail 1967’deki sınırlarına çekilecek ve Filistin’i devlet olarak tanıyacak. Arap ülkeleri İsrail ile normal ilişkiler içinde olacak ve Arap-İsrail ihtilafını sonlanmış kabul edecek.
ABG’nin en büyük avantajı ise Filistin yönetiminin de bu girişimi tanıyor olması. Bir önceki ABD yönetiminin yani Obama hükümetinin en büyük hatası belki de barış vizyonuna ABG’yi dahil etmemesiydi. İsrail’in ilhak planlarıyla karşı karşıya kalındığı bu dönemde ABG’nin yeniden canlandırılması önem taşıyabilir.
Ancak daha da önemlisi, Türkiye’nin rasyonel bir karar alarak hızlı bir şekilde Filistin ve İsrail ilişkilerinde yeniden hakem olması. Zira Arap ülkelerinin zayıf ve bağımlı ilişkileri Filistin sorununun çözme iradesinden çok uzakta görünüyor.
Fakat akla şu soru geliyor: Arap liderleri için Filistin bu kadar önemliyse ve ilhakını engellemek istiyorlarsa nüfuz sahibi Arap ülkeleri neden bir araya gelmiyor?
Örneğin, İsrail ile üstü kapalı bir şekilde iş birliği yapan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bir girişim başlatabilirdi. 2002 yılında barış girişimini gündeme getirenlerden biri dönemin Veliaht Prensi ve daha sonra Kral olan Abdullah’tı. Ne yapacağı kestirilemeyen Veliaht Prens neden olumlu bir çıkış yapmasın? Yemen’de savaşabilen Orta Doğu’da da barış yönünde adımlar atabilir.
Orta Doğu ihtilafında olumlu bir gidişatın sağlanması İsrail ve Washington’daki liderlerin değil bölge ülkelerinin liderlerinin elindedir. Bölge ülkeleri tarafından sunulacak yeni bir 100 yıllık anlaşma İsrail’in ilhak planlarına yönelik isteklerini de törpüleyecektir.
Yeniden canlandırılmış olan bir barış girişimi AB’ye İsrail’in ilhak planlarını gerçekleştirmemesi için öne sürebileceği bir gerekçe olabilirdi. Ancak bu bölge ülkelerinin kendi aralarındaki itilaflardan dolayı pek mümkün görünmüyor.
İdealist bir düşünce mi? Belki de.
Ancak kim Yaser Arafat ve İzhak Rabin’in el sıkışacağını düşünebilirdi? Yahut Washington’u tek bir adamın yöneteceği ve ABD’nin Orta Doğu politikasını yeniden şekillendireceğini?
O zaman yeni bir barış girişimi neden olmasın?