ABD, Suriye petrolünü PKK'ya ihale ediyor
Covid-19 gündemi, İdlib, Doğu Akdeniz, Libya derken yanı başımızdaki gündemden kopuyoruz farkına varmadan. ABD’nin etkili senatörlerinden Lindsey Graham, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu SDG’nin sözde komutanı Mazlum Kobani ile geçtiğimiz hafta görüştü. Bu dikkat çekici 9 saatlik görüşmelerin ve pazarlıkların ardından Fırat’ın doğusunda PKK’nın kontrolündeki petrol sahalarının modernizasyonu, petrol üretiminin artırılması ve pazarlanması için bir yol haritası belirlendi.
Aslında geçtiğimiz kasım ayından bu yana görüşme trafiği devam ediyordu. ABD Başkanı Trump, üç petrol şirketi arasında bir tercih yapacaktı. Daha önce petrol devi Exxon Mobil’i Fırat’ı doğusuna sokmayı kafasına koyan Trump, petrol devi Exxon şirketinden gelen “Bölge uluslararası güçlerin kavga arenası, istikrarsız ve sahada kalıcı, meşru ve hukuki muhatap olmadığı için o bölgeye giremeyiz” yanıtı üzerine planlar değişti.
Zira Trump iki önemli toplantısında Exxon adını açık açık dile getirmesine rağmen petrol devi PKK’yı direkt muhatap almayı göze alamadığı için Fırat’ın doğusuna inmeyi de göze alamadı.
Graham ve terör elebaşı Kobani’nin 9 saatlik pazarlıklarının ardından, Exxon kadar büyük olmasa da ABD siyasetinde söz sahibi ve geçmişi spekülasyonlarla dolu bir diğer şirket olan Delta Crescent Energy ile anlaşma imzalandı.
Yani Deltacılar dünyanın başka bir yerinde, devlet dışı bir aktör olan terör örgütü PKK ile resmen anlaşmayı imzaladılar…
Henüz kamuoyuna anlaşmanın detayları açıklanmadı. Ancak hemen belirteyim Ortadoğu’da hiçbir anlaşmanın detayı halka arz edilmez. Pazarlıklar kapalı kapılar ardında yapılır.
Delta Crescent Energy, Fırat’ın doğusunda PKK’nın kontrolündeki petrol sahalarının modernizasyonu, petrol üretiminin artırılması ve pazarlanması için 20 Ekim tarihi itibari ile kolları sıvayacak. Şubat ayına kadar 60 bin varil üretim yapılacak. Halihazırda bu üretim kapasitesinin bir kısmı bölgede kurulan küçük ölçekli damıtma tesisleri ile birlikte kalitesi oldukça düşük benzin ve mazota dönüştürülüyor.
Üretim kapasitesi PKK’nın kontrolündeki bölgeler için yeterli. Hatta SDG yönetimi, günde 10-15 bin varil ham petrolü ise Irak Kürt yönetiminin kontrolündeki bazı bölgelerde çalışan damıtma tesislerine satıyor.
Ancak PKK’nın bugüne kadar kaçak olarak çıkardığı, dağıtımını yaptığı ve kalitesiz tesislerde ürettiği yakıt artık resmen ABD’li petrol şirketi tarafından çıkarılacak ve sürece bir şekilde resmiyet kazandırılacak.
ABD’li müttefiklerimizin aracılığı ile Delta Crescent Energy ile SDG arasında imzalanan anlaşmanın 7 maddesinde dikkat çeken bir vurgu var: Günlük 60 bin varil üretim kapasitesi 20 ay içinde 380 bin varil kapasitesine çıkarılacak!
Irak, İran, Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi ülkelerin üretimine baktığımızda Delta Crescent Energy üreteceği 380 bin varil çok büyük olmasa da PKK terör örgütü için bir gelecek tayin etmede ve bölgesel denklemde maddi olarak da güç katacağı kaçınılmaz.
ABD’li senatör Graham’a gelince, Graham’ın geçtiğimiz hafta Senato Dış İlişkiler Komitesi toplantısında Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'ya konuyu sorduğunda süreci desteklediklerini ifade ettiği belirtiliyor.
Bölgedeki siyasi kaynaklarımdan aldığım bilgiye göre, 6 Ağustos’ta ABD’li petrol şirketi ile SDG/PKK arasında imzalanan petrol anlamasını olgunlaştıran heyetin hazırladığı bilgilendirme dosyası başkan Trump’a sunulacak
Bu arada, ABD’li şirket ile Mazlum Kobani arasındaki görüşme trafiğini ABD’nin Bağdat büyükelçisi resmen yönetti. İranlı komutan Kasım Süleymani’ye yönelik saldırının ardından karargahı Erbil’e taşıyan büyükelçi pazarlıkların alt yapısını kurgulayan isim olmuştu.
Burada üç temel sorun var….
Birincisi; Delta Crescent Energy Fırat’ın doğusunda çıkaracağı ve 60 bin varilden 380 bin varile 20 ayda çıkaracağını vadettiği petrolü hangi boru hatlarından, hangi güzergahtan dünya pazarına ulaştıracak?
İkincisi; çıkarılacak petrolün parası nasıl bölüşülecek? Şam yönetimine bir pay verilecek mi? Menşe Şahadetnamesi (ülke kimliği) olmayan bir petrolü hangi ülkeler alır? Ve asıl kritik soru; dünyanın hangi bankası bir terör örgütüne hesap açıp parasını aktarmayı göze alır?
Üçüncüsü ise; Suriye devletinin petrolü nasıl oluyor da bir terör örgütüne kaynak haline dönüşebiliyor? Üstelik başka bir ülke aracılığıyla…
Birinci soru ile cevaplamaya başlayalım. Teknik olarak en fizible yöntem bu petrolün Bağdat ile anlaşılıp Kuzey Irak’taki boru hatları ile Türkiye’ye taşınması ve buradan dünya pazarlarına gönderilmesi. Ancak bu Türkiye’nin asla müsaade etmeyeceği, bununla beraber Bağdat’a da olmaması için maksimum baskı kuracağı bir opsiyon.
Dolayısıyla pek mümkün değil çünkü Türkiye asla bir terör örgütünü muhatap almayacaktır. Ancak projenin mimarı Graham’ın Türkiye’ye “Sizin muhatabınız bir Amerikan şirketi olan Delta Crescent Energy, PKK değil” diyerek bir taraftan havuç diğer taraftan F35’ler üzerinden baskı kurarak sopa göstermeye çalışacağı belirtiliyor. Hatta bunun için üç aşamalı bir plan hazırladığı söyleniyor.
Türkiye’nin yol vermemesi durumunda ABD’nin B planı Ürdün ve İsrail üzerinden bu petrolü taşımak…
Ancak ne olursa olsun Türkiye’nin PKK’ya kurulmak istenen terör devletine mali kaynak olacak bir boru hattından gelecek paraya tamah etmeyeceği malumdur.
Ama bu petrolün daha ucuz olacağına, terör eliyle satılsa dahi, ucuz mala da rağbet gösterecek başka ülkeler mutlaka olacaktır.
İkinci sorunun cevabı ise biraz karışık. Petrol geliri Şam yönetimi ile bölüşülmeyecek. ABD merkez bankası transferi ile PKK’nın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde açacağı 4 farklı hesaba aktarılacak. Ödemeler ise 2 ayda bir nakit olarak SDG’ye yapılacak.
Rusya’nın bu anlaşmadan haberi var mı, diye düşünüyor olabilirsiniz şu anda.
Evet, Ruslar bu anlaşma ile ilgili bilgilendirildiler…
Olay son derece basit ve net: Müttefikimiz ABD ve Müslüman dostlarımız, PKK’yı yanı başımızda bir yandan silahlandırıyor bir yandan da ihya ediyor… Neden cevabı açık ve net!