Körfez barışı mı, ateşkesi mi?
Kuveyt ve ABD’nin girişimleri ile birlikte, Katar ile Körfez İşbirliği Konseyi devletleri arasında bir barış anlaşması imzalandı. Trump yönetimi, görev süresi bitmek üzere olmasına rağmen Orta Doğu’da diplomatik anlaşmalar sağlamayı sürdürüyor. Donald Trump’ın giderayak attığı hamleler karşısında Biden yönetimi, akıllı davranırsa Amerika’nın Orta Doğu’daki müttefikleri arasında sağlanan bu beraberliği, İran’a karşı bir siper olarak kullanabilir.
Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, Suudi Arabistan’a geldiğinde Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman tarafından sıcak bir şekilde karşılanırken iki liderin Körfez ülkeleri arasındaki uzatmalı düşmanlığı sona erdirmek istediği görülüyordu.
Uzlaşının, ihtilafa samimi bir çözüm bulma bağlılığından daha çok gelecek Biden yönetiminin baskısının önüne geçme arzusundan kaynaklandığını söyleyebilirim.
Burada bir noktaya dikkat çekmek lazım. Zira Körfez ülkesi olmamasına rağmen Mısır’dan gelecek açıklamaları gün boyu Ortadoğu’yu takip eden diplomatlar ve gazeteciler merakla bekledi. Ve tabii Birleşik Arap Emirlikleri’nin tepkisini de… Zira barış zirvesinde Mısır cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi de, BAE Emiri Muhammed bin Zayed de yoktu. Bilerek ve isteyerek katılmamışlardı.
Biden'ın Beyaz Saray'daki görevine başlamadan önce barışın sağlanmasını, itirazların aşılmasını sağladı. Sudilerin yeni diplomatik gözde merkezi El Ula'da düzenlenen zirvenin hemen öncesine kadar bu iki ismin zirveye katılması bekleniyordu ancak Katar'dan, beklenen açıklamalar veya tavizler gelmeyince bu iki lider özürlerini bildirdi.
Fakat son anda Mısır Cumhurbaşkanı ve Abu Dabi Veliahtı katılamayacaklarını bildirip özür dileyerek sınırlı açıklamalarla yetindiler.
El Sisi ve Bin Zayed'e göre olan şey, Doha ve Riyad'ın bu dönem için amaçladıklarını gerçekleştirecek geçici, uzun sürmeyecek bir ateşkesten başka bir şey değil. Nitekim her iki ülkenin medyasında yer alan analizler ve tartışmalarda bu yönde gelişti.
Katar Prensi Temim, Suudi yönetimi ile husumetini bir kısmı ekonomik, bir kısmı da siyasi nedenlerle sonlandırmak istiyor. Suudi veliahtı Muhammed bin Selman ise gelecek dönemde iktidara gelmesini aksatacak herhangi bir bölgesel muhalefetin önünü alma arzusunda. Zira babasının yerine hazırlanırken içeride olduğu kadar dışarıda da kendisi kabullendirmekte zorlanacağının farkında.
Bu sebeple Muhammed bin Selman sadece Temim ile değil, çekindiği Biden yönetimiyle de yeni bir sayfa açma arayışına girdi. Sisi ve Zayed ikilisi bu noktada Suudi Arabistan'ın barış motivasyonunu anlıyor. Dolayısıyla düşük seviyede temsille fotoğrafta yer almaları sadece bunu tamamlamak içindi.
"Boykot dörtlüsü" yani Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn Haziran 2017'de Katar’a karşı boykot bildirisiyle ortaya çıktığında toplantılar ve temasların ardı arkası kesilmiyordu. Bugünse durum tamamen farklı. "Dörtlü" ile diplomatik ilişkilerin yeniden başladığının ilanı, Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan'ın basın toplantısında geldi ancak hiçbir izahat veya detay verilmedi.
Oysa Kahire Doha'ya özel icraatlar konusunda Körfez ülkelerinden önce davranmıştı. Mısır, hava sahasını Katar Hava Yolları’na açtığını ilan etmekte gecikmiş olsa da önceki gün Doha'dan gelen ve Katar Maliye Bakanı Ali bin Esed el İmadi'yi taşıyan özel bir uçağı ağırlamıştı. El İmadi, Amerikalı ve Mısırlı mevkidaşları Steven Mnuchin ve Muhammed Mait'e - Katar'ın mülkiyetinde olan ve hükumetin koyduğu engeller yüzünden senelerdir açılamayan - büyük bir otelin açılışını yapmak üzere Kahire'ye gitmişti. Haberler ise Katar yatırımlarının gelecek dönemde devam edeceği yönünde.
Katar ve Suudi basınının geçen yıllarda yapılan karalamaları derhal silmeye ve söylem değişikliğine koyulsa da, Mısır ve BAE medyası bu tür adımlar atmadı.
Mısır'da, olan bitenin siyasi bir ayak uydurmadan ibaret olduğu konuşuluyor ancak bir yandan da Katar rejimine saldırı neredeyse tamamen durdu, Sisi’nin rejim medyasının söylemi değişti ve olanların "tek başına karar almayı bilen ve başka faktörlerden etkilenmeyen" Mısır rejimine zarar vermeyeceği konuşulmaya başlandı.
Mısır'da başka bir kesime göre ise Katar, sadece Suudi Arabistan karşısında kazanmakla kalmadı, maksimum baskı uygulayan ama 13 şartından hiçbirinin yerine getirilmesini sağlayamayan hatta aksine Doha'nın şartlarıyla yeniden ilişki kurmayı kabul eden “dörtlü” karşısında da kazandı.
Üstelik Doha, menfaatleri de artan şekilde birbiriyle çelişen dörtlünün davetlerini iki cenaha bölmeyi bile başardı. Körfezli başkentler arasında yeniden temas kanalları açılıp elçilikler tekrar açılsa da Mısır'a göre Katar'ın vermesi gereken daha çok taviz var. Ama Katar şimdilik mevcut tablodan memnun.
Bu barış ya da “ateşkes” sonrasında elbette BAE, Mısır ve Suudi Arabistan’la son yıllarda gergin ilişkilere sahip Türkiye’nin Katar ile ilişkisi bu ülkeler tarafından didiklenecektir. Orta ve uzun vadede Mısır ve BAE’lerine bağlı medya Türk askerinin Katar’daki varlığını sorgulayan haberlere start verebilir.
Ama asıl soru şu olacaktır: ABD’de demokratlar, Mısır ve BAE’leri psikolojik baskıya başladığı an itibariyle süreç nereye sürüklenir?
Libya’da, Suriye’de ve Irak’ta Suudi yönetiminin yöntemlerine karşın Katar nasıl tepkiler verir?
Bekleyelim, görelim…