Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tarih 4 Temmuz 2003… Irak’ın Süleymaniye kenti…

        Yaklaşık 25 yıl ülkeye başkanlık eden diktatör lider Saddam Hüseyin ABD desteği ile devrileli henüz 4 ay bile olmamıştı. Saddam’ın devrilmesi ile Irak halkları sözüm ona özgürlüğüne kavuşmuş, demokratik bir düzene yelken açmıştı. Ancak gelecek vadeden bu ülkede 36 farklı ülkenin askerleri devriye geziyordu.

        Çoğunun derdi kendi ülkelerinin petrol şirketlerine pazar arayışıydı. Yani maksat dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip bu kadim Ortadoğu ülkesine açık bir ifadeyle “çökmekti.”

        Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 1996’dan beri başta PKK ile mücadele olmak üzere, ülkedeki Kürt grupların kendi aralarındaki kardeş savaşını engellemek ve Türkmenlerle Kürtlerin bir kavgaya girmemesi için Süleymaniye, Erbil, Dohuk ve Zaho kentlerinde istihbarı ve güvenlik faaliyetlerini sürdürüyordu.

        Birinci Körfez Savaşı sonrasında Kürt liderler Mesut Barzani ve Celal Talabani TSK’yı bu misyon için Kuzey Irak’a davet etmiş, İngiltere ve ABD’nin desteği ile Ankara’da Kürt gruplar, Türkmen gruplar ve Türkiye arasında Ankara Anlaşması imzalanmıştı.

        Türk askerinin Irak’ta varlık göstermesi bu şekilde başladı. TSK Kürtlerle Kürtler, Kürtlerle Türkmenler arasında resmen bir barış gücüydü.

        2003 yılına kadar da bölgenin bir bataklığa dönüşmesinin önüne geçti; halklara rağmen değil, halkların isteği ile. Ve hatta Keldani, Ezidi, Süryani… Tüm bu grupları koruma altına aldı. Herkesin güvenini kazanmış bir askeri güç olarak Saddam devrilene kadar bu misyona devam etti.

        ABD Irak’a müdahale etmeden kısa bir süre önce tüm kara birliklerini İncirlik ve Habur üzerinden Irak’a sokmak için Ankara’dan izin istedi. O zamanlar çiçeği burnunda diyebileceğimiz AK Parti hükümeti bu geçişe yönelik tezkereyi meclise sundu.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın henüz siyasi yasağı kalkmamış, parti genel başkanlığını yürütürken Abdullah Gül başbakandı. 1 Mart Tezkeresi ismiyle yakın dönem tarihine damga vuran bu izin talebi meclisten veto yedi.

        O gün bugündür Amerika ile ilişkilerimiz alt üst oldu. ABD daha maliyetli bir yöntemle Irak’a askerlerini geçirmek zorunda kalırken o günden sonra Ortadoğu’da her fırsatta bize bir maliyet ödetti.

        Gelelim 4 Temmuz 2003 gününe… Süleymaniye’deki askeri irtibat büromuzun etrafı Amerikan askerlerini taşıyan toplam 9 Hummer jeep tarafından çevrilmiş ve büro basılmıştı. Askerlerimiz elleri plastik kelepçelerle bağlanarak ve başlarına çuval geçirilerek buradan götürüldü. Bürodaki muhaberat askeri personelimiz Erbil ve Ankara’ya acil koduyla bilgi geçmemiş olsaydı çok daha farklı senaryolarla karşılaşabilirdi.

        Bu olay aslında bir sonuçtu.

        4 Temmuz’a gelinceye kadar askerlerimiz 1996’dan beri aynı faaliyetleri sürdürüyor, ayrıca Kerkük’teki Türkmenlere destek sağlamaya çalışıyordu. Ancak ABD Meclis’ten geçmeyen 1 Mart tezkeresi ile birlikte Türk askerinin Irak’tan tamamen çekilmesini istiyordu.

        Nitekim bu operasyonun başladığı saatlerde Erbil’deki muhaberat ofisimize de bir operasyon hazırlığı vardı. Bir helikopter büronun üzerinde uçmaya başlamıştı. Erbil irtibat bürosuna gelen haberler şehrin giriş çıkışlarında da kontrol noktalarının ve güvenlik önlemlerinin Amerikalılar tarafından artırıldığı yönündeydi.

        1 Mart tezkeresinden sonra bölgede görev yapan askeri birliklerimize imza karşılığı yeni angajman kuralları tebliğ edilmişti. Özetle, Amerikan askerleri ile herhangi bir şekilde karşı karşıya gelmeyin deniyordu. Emir demiri kesmiş, Süleymaniye’de askerlerimiz ‘karşı koymayın’ talimatına uymuştu.

        Haziran ayının ilk haftasında ABD’den Özel Kuvvetlerin Erbil bürosuna bir mektup geldi. İmza Erbil’deki en üst düzey Amerikan askeri yetkili olan bir albaya aitti. Ya silahlarınızı ve teçhizatlarınızı bize teslim edin, öyle burada kalın. Ya da bölgeyi terk edin, diyordu mektupta.

        Kriz derinleşiyordu. ABD’liler sahada sertleşti. Yerel kanaat önderleriyle görüşmeler yapıp TSK’nın bölgedeki ağırlığını sarsma girişimlerine başladılar. Türkiye bunun üzerine Amerikalılarla ilişkileri koordine etmesi için bölgeye Silopi’den bir albay gönderdi. Fakat bu süreci yönetmekte yeterli olamamıştı.

        Haziran 2003’te Erbil’in Ankava kentinde ABD’li mevkidaşı ile bir araya gelen albayımız duvarda asılı olan "Büyük Kürdistan" haritasını görmüştü. Belli ki bu Türkiye’ye verilen önemli bir mesajdı. ABD’nin fikri netti.

        11 askerimiz Süleymaniye’de Amerikalı askerler tarafından 60 saat süreyle alıkondular. Aynı ofiste çalışan 4 askerimiz neyse ki Silopi’den lojistik destek almaya gittikleri için bu tatsız olaya tanık olmamışlardı.

        Erbil ve Dohuk’taki askeri bürolarımızda ise Ankara’dan talimat bekleniyordu. Öfke büyüktü.

        Genelkurmay 2. Başkanlığına bağlı olan Özel Kuvvetler Komutanlığı, 2002 yılında Harekat Başkanlığına bağlanmıştı. Harekat Komutanlığı sessiz kalınca Erbil ve Dohuk’taki askerlerimiz yaklaşık 3.5 saat gecikmeyle de olsa, tepelerinde ABD helikopterlerinin takibine rağmen, Süleymaniye’ye ulaştılar. Ancak vardıklarında Amerikalılar rehin aldıkları askerlerimiz ile birlikte Bağdat yolunu tutmuşlardı bile…

        Bu olaydan geriye kalan ise bugün bile hala onarılamayan Türk-Amerikan ilişkileri.

        Dönemin harekat komutanı kısa bir süre sonra emekli olarak uluslararası faaliyet gösteren büyük bir Amerikan güvenlik şirketinin bölge direktörü oldu. Olay öncesinde Amerikalılarla ilişkileri koordine etmesi için görevlendirilen albay ise aynı yılın Ağustos ayında gerçekleşen askeri şurada generalliğe terfi ettirilerek başka bir göreve atandı.

        Görevleri boyunca şehit olmaya hazır olan, başına çuval geçirilen 11 askerimiz ise Özel Kuvvetlerdeki görevlerinden alınarak Türkiye’nin farklı birliklerinde kıta görevine çekildiler.

        4 Temmuz olayını biz Polat Alemdar’ın Kurtlar Vadisi Irak filmi ile unutmaya çalıştık ama bu o kadar da basit değildi.

        Türkiye’nin iç-dış siyasetinde, ekonomisinde bugün yaşanan kırılganlıkların merkezinde eğer bozulan Türk-Amerikan ilişkileri varsa, bu olayın sorumluları sessiz kaldıkça neden bu noktaya gelindiğini anlamak mümkün olmayacaktır.

        Diğer Yazılar