Gülizar ve İzmir
Uzun zaman önce televizyon ile ilişiğimi kesmiştim. Aramızda bir husumet olmadı. Yalnızca, kendisine vakit ayıramayacak kadar yoğun dönemlerden geçtim. Mesela bu süreçte çocuk kanalları ile ayrı bir hukukumuz oluştu. Malumunuz, daha birkaç yıl daha aramızdan su sızmaz diye düşünüyorum. Ancak diziler ile münasebetimi, ne siz sorun ne ben söyliyeyim.
En son, Öyle Bir Geçer Zaman Ki’yi izlemiştim. Zaman nasıl geçmiş, siz hesap edin. Geçenlerde bir konuşma arasında, Çağan Irmak lafı duydum. Gülizar adında bir dizisi başlayacakmış.
Hatta başrolde Farah Zeynep Abdullah oynayacakmış. Üzerine, çekimlerin İzmir’de olacağını öğrenir öğrenmez, yıllar sonra, koltukta yayılarak dizi izlemeye döndüm.
AYNI HEYECANI VERMİYOR
İzmir’i; popüler bir kanalın, popüler olma potansiyeli yüksek bir dizisinde, popüler bir oyuncu eşliğinde izlemek, nasıl iyi geldi anlatamam.
Kordon’da okşadıkları gri kırçıllı Bengal Kaplanı’na, üçüncü dereceden akraba tadında benzeyen köpeği, her gün görüyorum mesela. Ya da yürüdükleri yolları hiç tanımıyorsam, 25 yıldır tanıyorum. Heykelde, onlarca resmim var. Andy Warhol resmen benden bahsetmiş; “15 dakikalığına şöhretim”. Benim İzmir’im... Allah’a şükür, dünyanın dört bir yanını gezme fırsatım oldu. Fakat, James Bond, Big Ben’in yanından havalı havalı geçerken, aynı yerden daha önce geçmiş olmak nedense, bana aynı heyecanı vermiyor. İzmir başka. İnsanın yaşadığı şehirin görücüye çıkması, bambaşka. Sanki diziye geçici bir süre için, sokaklarımı ödünç vemiş gibiyim. İçimden; “Hey İstanbullu, nasılmış? Biz yıllardır, dizilerin arka planında boğaza bakarken iyiydi” demek geliyor.
Hiç yapmadım ama, bu kez içimden simite gevrek, mısıra darıya, ayçekirdeğine çiğdem demek geliyor!
TİPİK VE GURURLU
Nereden çıktığı belli olmayan ve haddini aşan özgüvenimi dizginlemeye çalışırken, Amerikalıların haline tavrına hak verdim.
Tüm dünya; yedikleri yemeği yiyor, ürettiği kıyafeti giyiyor, kurduğu cümleleri yayıyor, konuştuğu dili öğrensin diye imanını gevretiyor.
Bir de bizi düşünsenize; yurt dışında kıytırık mahallelerde sırf menüsünde “kebap” yazıyor diye, restoranın önünde, ağlayarak fotoğraf çektiriyoruz. Kordon’daki yürüyüş yolunu ekranda gördüm diye, bağıra bağıra İzmir Marşı’nı söyleyecek kıvama gelen ben, Amerikalı olsaydım nasıl hissederdim acaba?
Muhtemelen bir Amerikalı gibi hissederdim. Tüm dünyayı ben yarattım ve yaratmaya devam edeceğim tadında hal ve tavırlar sergilerdim.
Ama yok ben böyle iyiyim. Tipik bir İzmirliyim.