Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇAĞDAŞ Alman Tiyatrosu’nun genç yazarı Wolfram Lotz’un yazdığı, yine Çağdaş Alman Tiyatrosu’nun en önemli yönetmenleri arasında gösterilen Nurkan Erpulat’ın Türkçe’ye çevirip ayakta alkışlanmayı hak eden bir rejiyle sahneye koyduğu Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın ‘Gülünç Karanlık’ adlı oyunu, seyirciyi Afganistan’ın gerçekte var olmayan yağmur ormanlarında tekinsiz bir yolculuğa davet ediyor.

        Somalili bir korsanın monoloğuyla başlayan, Suriyeli bir göçmenin hikâyesiyle devam eden, bir Avrupalının bu insanlara bakışıyla süren, gizli bir görev için Afganistan’da bulunan iki Alman askerinin peşinde sömürgecilik tarihinin izlerini sürerek bugüne kadar uzanan oyun, seyirciyi içinde yaşadığımız dünyanın her geçen gün biraz daha artan tekinsizliği ve karanlığıyla yüzleştiriyor. Hem de ne yüzleştirme!

        ÇAMURA BULANMIŞ BİR DÜNYA

        Oyuncular Erol Ozan Ayhan, Yelda Baskın, Doğacan Taşpınar, Hatice Elif Ürse ve Alican Yücesoy, beyaz bir kâğıdın önünde başlıyorlar oyuna. Hikâye aktıkça, başlangıçta bir el arabasıyla sahneye boşalttıkları çamura bulanıyor o kâğıt. Üstleri başları da çamur içinde kalıyor. Gerçek hayatta da durum tam da bu; çamura bulanmış bir dünya ve insanlık! Karakterlerin birbirlerine ustalıkla teğellenen hikâyeleri gülünçleştikçe daha çok utanç veren, iyice yapış yapış balçık haline gelen bir karanlık!

        TOKAT GİBİ BİR MONOLOG

        Oyun, kendi karanlığıyla, çamurdaki payıyla, göz yumduklarıyla da yüzleştiriyor seyirciyi. “Peki biz ne yapıyoruz?” diye akan bir monolog var ki tokat gibi! ‘Gülünç Karanlık’, sözüyle de, sahneleniş biçimiyle de, oyuncuların canlı müziği de kapsayan performanslarıyla da sezonun kaçırılmaması gereken oyunlarından biri. Oyundaki patlayan bombalar, alıp başını giden vahşet ve barbarlık, hayatlarımızın her gün canımızdan can koparan başlıca gerçeğine dönüştü, yazık!

        Dışarıda zifiriye çalan bir karanlık var, dışarısı kan gölü, içimizse sürekli kan ağlar halde! Peki biz ne mi yapacağız, oyunda ‘Umut’ diye bir gemi var, işte o gemiyi batırmayacağız.

        EN AZINDAN 'DENEDİK' DERİZ

        Yılbaşı gecesinde aydınlığa dair umutlarımızdan vurulmuşken biliyorum çok zor ama direneceğiz, karanlığın inadına içimizi aydınlık, iyiliği ve umudu diri tutacağız. 2017’ye girerken sevgi, barış ve huzur diledik ya hani; yıllardan medet ummak ya da kabahati yıllarda bulmak yerine, öncelikle kendi küçük dünyalarımızda gerçeğe dönüştüreceğiz bu dilekleri. Bütün önyargılardan, ötekileştirmelerden arınıp birbirimize sarılacağız.

        Hadi bugün kendi küçük dünyalarımızdan başlayalım. Dünyanın genelini değiştirmeye gücümüz yeter mi bilmem ama en azından “Çamura, karanlığa teslim olmadık, denedik” deriz.

        Diğer Yazılar