Ai Weiwei'den karanlık masallar
Park Avenue Armory şatafatlı şeylere imza atmayı pek seviyor. Bu seferki konukları yine epey havalı. Ai Weiwei ve dünyanın en büyük, star mimarlık firmalarından Herzog de Meuron. Bu kadro 15 yıldır beraber çalışıp mimariyle sanatı birbirine katmayı, içine de bir doz mesaj karıştırmayı seviyor. Grimm kardeşlerin masalı Hansel’le Gretel’in hikâyesi için mekân uygulaması Herzog de Meuron’dan artistik fikir Ai Weiwei’den. Yalnız bu defa Hansel’le Gretel’de iki kardeşin ellerinde ekmek kırıntıları yok. Yine kapkaranlık bir ormanda gibiler, yollarını ve birbirlerini bulmaları ise teknolojik mucizelere bağlı. Kızılötesi kameralarla takip edilirken, saçlarını ormanın rüzgârı değil drone’ların estirdiği rüzgâr uçuruyor. Ve bu defa kaybolma ihtimalleri hiç yok, çünkü her adımları kaydediliyor, her hareketleri büyük duvarlara yansıtılıyor. Büyük birader Hansel’le Gretel’i izliyor.
KIZILÖTESİ KAMERALAR HERKESİ HEDEFE KOYUYOR
Sonu hiç gelmeyecekmiş gibi, zifiri karanlık bir koridor. Girerken de çantaları arayan görevliler, kapıdaki ekrana ve yazıya bakmanızı söylüyor: “Burada ne yazsa şüphelenirdin?” gibi bir şey yazıyor duvarda. İşin içinde Ai Weiwei olduğu için az biraz şüphelenseniz iyi edersiniz. Yürü, yürü bitmiyor, sağına soluna elini uzattığında yumuşak bir kumaşa çarpıyorsun. Nihayet koridorun sonunda karanlıkların içinden suratı görünen görevli, elindeki fenerle koridorun sonunu bulanları salon yönlendiriyor.
Bu kadar karanlık insanda zemin hissini kaybettiriyor, yer gökyüzüne dönüyor. İnsan karanlığa bile çok çabuk alışıyor ne fena. Halbuki insan ışığı sever, çimenleri, bulutları falan değil mi? Ama pek öyle gözükmüyor, bu karanlığın içinde oradan oraya giden insanlar nasıl bu kadar neşeli ve mutlu? İçerdeki uğultu tepemizde uçan drone’ların uğultusu. Evet takip ediliyoruz. Tepemizde duran 56 ufak bilgisayar kızılötesi kameralarla hepimizi hedefe koyuyor. Ayrıca yere bıraktığınız her iz de sizi takip ediyor. Beş saniye önce saçınızı düzeltmeniz, az evvel cebinizden selpağınızı çıkardığınız an, arkadaşlarınızla yazıştığınız WhatsApp grubuna bakarken elinize aldığınız telefon, o an ve ondan önceki her anınız hepsi etrafınızda duruyor. Her hareketinizden mesulsunuz. Park Avenue Armory’nin Haydarpaşa Tren Garı’nın girişi kadar büyük diye tarif edebileceğim hangarımsı mekânındaki insanlar, Instagram’lık bir kare buldukları için çok mutlu, herkes gölgesinin, hayatta bıraktığı izlerin fotoğrafını çekiyor, takip ediliyor olmak, her anının birileri tarafından gözetleniyor olması hiç umurlarında değil gibi... Bu projenin küratörü Tom Eccles’ın basın toplantısında biraz da endişeyle “Hansel&Gretel projesine açılışına kadar çok farklı grubu davet ettik. İnsanların endişelenmekten ziyade aşırı eğlenmesini endişelendirici buldum” sözleri şimdi bir yere oturuyor. Sirk yeri gibi ortalık. Yere oturanlar, havaya zıplayanlar, meditasyon yapanlar, yoga yapanlar. Çocuklar bir şekilde en masumlar, onların karanlıktan korkmaktansa eğlenmesi daha tercih edilir bir şey, nitekim çocuklar ellerini havaya kaldırıyor, kendine el sallıyor. Ama yaşını başını almış insanların bir nevi gözetim laboratuvarında, en yüksek seviyede takip edilir olmakla bu kadar eğlenmesi anlaşılır şey değil. Laboratuvarın ikinci bölümü için bu karanlık odadan çıkıp başka bir alana geçiliyor. Kapıdaki kuyruğun sebebi bir kamera 3 saniyeliğine sizi kapıda alıkoyuyor ve fotoğrafınız çekiliyor. Sonrası Orwell’in “Ben bunları diyeli, anlatalı çok oldu” diyeceği kadar bildik bir ortam. Duvarlarda herkesin kameraya baktığı an, kapının önünden geçip sergiye geçenleri takip edeceğiniz projeksiyon makineleri her yerde, ama yine burada da kimsede bir endişe yok, herkes kendi fotoğrafını aramakla meşgul.
ORWELL GÖRSE SİNİRLENİR
Ai Weiwei de herkesin bu kadar eğleneceğini tahmin etti mi bilmiyorum ama etrafa yerleştirilen iPad’ler insanların yüzyıllardır takip edildiğini, hepimizin bütünüyle şüphede olmamız gerektiğini anlatan hikâyeleri aktarıyor. İstatistikler bölümünde Amerikan ordusunun drone teknolojisinden faydalanarak kaç sivilin hayatına mal olduğu bölümü okuyorum. Amerikan ordusu 2012’den bu yana bin 300 drone pilotuyla Afganistan, Yemen, Pakistan, Somali’ye saldırılar gerçekleştirmiş. Investigative Journalism bürosunun verdiği rakamlara göre ordunun bugüne kadar gerçekleştirdiği saldırı sayısı 2 bin 935, öldürdüğü sivil sayısı 10 bine yaklaşmak üzere. İnsan ister istemez, az evvel drone’lar tarafından takip edilirken neşe içinde dolaşanların aslında bu karanlığın basit bir proje değil de gerçek hayattaki maliyetini fark eder mi diye merak ediyor. Hiç sanmıyorum. Lakin şundan eminim, bu distopik ormanda, zifiri karanlıkta insanların bu kadar eğlendiğini görseydiler Ray Bradburry küfrü basar, George Orwell “Bunlardan hiçbir cacık olmaz” der yürür giderdi. Kesin.