Mars'ta mültecilere yer var mı?
New York Chelsea’deki andrew Kreps galeri, Halil Altındere’yi Space refugee sergisiyle ağırlıyor. Sergi ziyaretçileri, 2015 sonunda istanbul’da hT pazar’a verdiği ilk röportajla dünyanın tanıdığı Suriyeli astronot ahmed faris’in fotoğrafıyla karşılıyor...
New York’un yükselen semti Chelsea’deki Andrew Kreps Galeri, Halil Altındere’yi Space Refugee sergisiyle ağırlıyor. Bir duvarda boydan boya Suriyeli astronot Muhammed Ahmed Faris’in fotoğrafı, bir duvarda yağlı boyası, başka bir duvarda astronotoun hayatını anlattığı, eski güzel günlerin fotoğraflarının sepyalarla, siyah-beyaz fontlarla geçtiği bir video... Bir yanda da ‘Journey to Mars’ adlı 360 derecelik bir virtual reality videosu var. Halil Altındere’nin bir mültecinin hayatından yola çıkıp insanın aklına bin bir soru düşürdüğü sergisi, Türkçe mealiyle ‘Uzay Mültecisi’, mültecilerle ilgili Batı’daki “Mülteciler hiçbir işe yaramaz” algısını değiştirme amacı taşıyor.
Halil Altındere belgeselle kurguyu birbirine katmış, mültecilere dair önyargıları yıkmaya, en azından bir omuz atmaya çalışıyor gibi. Sergi, bir vakitler Suriye’nin en mühim insanlarından biri olan ama şimdi ülkesine bile giremeyen astronot Muhammed Ahmet Faris’le başlıyor, Mars’ta sanal yürüyüşle sona eriyor! Eğer başınız dönmeden, mideniz bulanmadan yürümeyi başarabilirseniz... Aynı evinden yurdundan ayrı kalan mültecilerin durumu gibi. Elden ayaktan kesilme durumu değil mi evinden, yurdundan ayrılma duygusu? Öyledir herhalde. Altındere’nin sorduğu ve kendi cevapladığı soru şu: “Dünyada bu insanları kimse istemiyorsa bu insanlar nereye gidecekler? Mars’a mı? Eğer öyleyse Muhammed Faris önderliğinde Mars’a mülteci kolonisi yollayalım.”
ASTRONOT FARİS’in HAYATI DÜĞÜN SALONUNDA
Faris’i dünyaya hatırlatan da Ekim 2015’te yayınladığı röportajla HT Pazar olmuştu hatırlarsanız. Altındere ve Faris, 8 ay boyunca haldır haldır çalışmışlar: Önce Muhammed Faris’i ikna çalışmaları, sonra Merve Ayan’ın samanlıkta iğne arar gibi Muhammed Faris’e ait görüntüleri araması, ardından dünyanın bütün databanklarında arşiv taramaları... Filmde Faris’e ait görüntüleri bulmak aslında mucize, zira Esad’ın adamları bir gecede Faris’in ailesine ait tüm anıları, tüm fotoğrafları evden toplayıp gidiyor. Ellerinde tek bir kare fotoğrafı kalmayan Faris videoda kendi görüntülerini, karısıyla kol kola sokaklarda gezdiği günlere ait görüntüleri
görünce gözyaşlarını tutamıyor. Nasıl ağlamaz insan! Bir de çok iyi bir an: Faris, Altındere’nin bu çalışmasını seyretmeye eşi ve çocuklarıyla gidiyor. Filmi o kadar seviyor ki New York’un ardından önümüzdeki ay Fatih’te bir düğün salonunda sırf Suriyeli dostlarını davet edeceği bir gösterim yapmaya karar vermiş. Eski günlerin hatırına! Altındere, Faris’in hayatından kesitler de sunarak başlayan videoda olası bir Mars kolonisine dair gereklilikleri NASA’da çalışan bilim insanları Alper Aydemir ve Umut Yıldız’la konuşuyor. Uzayın mülkiyeti, başka gezegenlerde yaşama-barınma hakkı gibi konuları ise uluslararası havacılık ve uzay hukuku uzmanı Avukat Nazlı Can anlatıyor. Evre Ergun ve Cengiz Tanç’ın Altındere’yle beraber imza attıkları belgesel ve 360 derece VR videosunu görenlerin büyülenmesinin sebebi hem görüntülerin çok etkileyici, hem de tüm hikâyenin gerçek olması sanki. Zira Matt Damon yerine Muhammed Faris iç çamaşırıyla uzayda bisiklet çeviriyor, uzaya çıktığı arkadaşlarıyla karpuz yiyor, bir kahraman gibi 7 gün uzayda kaldığını anlatıyor, bir kahraman gibi karşılandığını zaten görüntüler anlatıyor.
MÜLTECİLER İÇİN SANAT
Peki madem buraya kadar her şey çok güzel, ama bu Ai Weiwei meselesinden beri aklıma takılan bir dert var. Mültecileri işlemek, bir sanat projesinin parçası yapmak kolaya kaçmak mı? Hikâye ‘Mülteciler için mi sanat? Sanat için mi mülteciler?’ noktasına mı gidiyor? Burası nefis bir damar mı artık sanatçılar için? Halil Altındere de meğer aynı taşlara takılıp dururmuş. Cevaplıyor: “Göçmenlerle ilgili bir şey yapmak kolay değil. Bunu yaparken politik olarak doğru olma, kültürel sömürgecilik gibi konulara dikkat etmek gerekiyor. Bu global bir sorun. Bu insanlar yerlerinden edilmişler, benim onları ele alabilmem için mağdur durumlarından çıkıp umut barındırmaları gerekiyor. Bu insanlar ağlamayan, şikâyet etmeyen, kimseye ihtiyacı olmayan insanlar. Space Refugee de, Muhammed Faris’in ülkesinde bir zamanlar adeta bir ulusal kahraman olduğu gerçeğini hatırlıyor. Yani Altındere bu toplara girmekten uzun süre imtina edip, sonra da hikâyelere çok dikkatli giriyor. Peki ya İstanbul, Türkiye? Sanat ortamı? Gidecek mi kalacak mı? Herkes gitmekten bahsediyor ya...
Halil Altındere’nin öyle bir planı yok, kaostan beslendiğini anlatıyor. Bahsettiği kaos elbetteki bombaların patlaması değil, İstanbul’un kendine has kaosu. Avrupa’nın mıymıy sıkıcı hali pek ona göre değil. Haklı. Halil’lerden ayrıldıktan sonra bir taksiye biniyorum. Gayet düzgün bir şoför, kibar, halimi hatırımı soruyor, “Hava da pek soğuk, üşüdünüz mü?”ler vesaire... İyiyim teşekkürler deyip geçiştiriyorum. Valla hiç konuşacak halim yok, İzmir’de patlama olmuş, ona bakıyorum. Kafamı kaldırdığım anda “Aman benim burada inmem lazım” deyip hemen ücreti ödeyip iniyorum. Tam taksinin kapısını kapatırken birdenbire taksinin ön camından bozuk paralar yağmaya başlıyor. Kurşun gibi etrafta seken 25 sentler, 1 sentler! Şoför ön camı açmış, yolun kenarında oturan evsiz gencin kafasına gözüne madeni paralar fırlatıyor. Genç çocuk acayip korkuyor, ben de, etraftaki herkes de! “Git buradan” diye bağırıyor, taksi şoförüne, “Senin gibi kaybedenlere ihtiyacımız yok!” Bir meteor çarpmasına bakar bu durum ama çarpmıyor işte!