Acının üstüne laf yok aslında.
Ölümün üstüne asla laf yok.
Ama bizim insanımız anlamıyor.
O yüzden bu konuyla ilgili bir kaç kelam etmek istiyorum.
Kime mi?
Size, yani kendini bilmiş, densiz, gerçekten dedikoducu ve içi fesat dolmuş, kötülük kusan insanlara…
Evet bu süreçte Ebru Şallı’nın her zaman yanındaydım. Bir gazeteci olarak değil. Bir insan olarak…
Bir insan evladı olarak.
Neler yaşadığını, çok iyi biliyorum, ki bunları da zaman zaman yazmaya, anlatmaya çalıştım.
Ki anlatmaya çalışırken de, yine sürekli “Sen yalakasın”, “Sen uyduruyorsun” gibi laflara maruz kaldım.
Şöyle ki:
Pars hastalandığı günden bu yana Ebru Şallı, ciddi kriz yönetmeye çalışıyor kendince bir sistem oturttu.
Ve ayakta dimdik durup kimseye çaktırmamaya çalışıyordu.
Ki zaten bir seneye yakın da inkar etti Pars’ın hastalığını.
Asla kabul etmedi hasta olduğunu.
Hastaneden oğlunun yanından çıkarken karşılaştığı ve sorduğu basın mensubu arkadaşlarımıza “Kendi kontrolüm için geldim”, “Biraz üşütmüşüm”, “Yok bir şeyim” tadında farklı açıklamalar yapıyordu.
Daha sonra haber tamamen duyulunca Ebru yine de çok konuşmadı aslında. Yorum yapmadı.
Ama artık önüne de geçemedi.
Ama bu zaman zarfında sosyal medyada paylaşım yapıp normal süreci sürdürmeye çalışıyordu.
Hiç ağlamadı.
Yani ben görmedim o ana kadar.
Kimseye de zor durumda olduğunu çaktırmamaya çalıştı.
Çoğu kişinin özel hayatıyla ilgili söylediği sözlere bile duymadı…
Hatta bana “Özel hayatımla ilgili her şeyi yazsınlar. Umurumda değil. Ama çocuğuma dokunmasalar” diyordu.
Evet…
Çocuk ve hastalık…
Adı üstünde.
Neyse bu zaman zarfında çocuğu olan yani anne olan bazı kadınlar “Reklam yapıyor”, “Ebru üzülüyormuş gibi yapıyor ama yok böyle bir şey”, “Oğlunun hastalığını bile kullanıyor” gibi gibi yorumlar yaptı.
Beni bile arayıp söyleyenler vardı.
Evet evet.
Çoğu ile kavga ettim.
Bakın ben anne değilim.
Çocuğum yok.
Empati kuramayabilirdim.
Ki çok normal.
Ama bazı annelere karşı empati kurup anlatmaya çalıştım. Onların derdi “Neden paylaşım yapıyor, madem acısı var” oluyordu.
Yok yok anlatamadım.
Bazı insanlar gaddar.
Acıyı gözyaşıyla görmek istiyorlar.
"Perişansa bunu da göstersin sosyal medyada” diyorlar.
Ne komik!
Sosyal medya hayatları…
Ve Allah bu kadınlara neden çocuk vermiş hep sorguladım.
Hala da sorguluyorum kimse kusura bakmasın.
Hatta çoğu gazeteci arkadaşlarımla da tartıştım. Hatta ilk zamanlar çoğuna da “Ne hastalığı yok hastalık” diye ben de yalan söyledim.
Ve çoğu zaman “Aşk-meşk yazın ya ne hastalığı. Çocuğunun hastalık haberini yapınca ödül mü kazanacaksınız. Varsın bu hastalık haberini de yapmayın” diye dil döktüm.
Belki meslek etiğine uymuyor ama bu benim doğrum kusura bakmayın.
Bir çocuğun hastalığının haberi de batsın…
Yapılmayıversin ne olmuş yani!
Ben gazetecilik hayatım boyunca asla hastalık haberi yapmadım.
Gerçekten yapılmasını da hiç anlamıyorum.
Ve bir gece Ebru’yu ilk kez ağlarken gördüm.
O da zorla “Hadi gel biraz değişiklik olsun” diye götürdüğümüz Deniz Seki sahnesi sonrasında.
Deniz ilk kez sahne sonrası yanımıza geldi. Kimseler kalmamıştı People'da.
Bizden başka.
Ebru, Deniz’in elini tuttu. Ve ağlamaya başladı.
Ama nasıl ağlamak.
Belki de gerçekten acı çekmiş bir kadına yani Deniz Seki’ye kendi duygusunu aktarmaya çalışıyordu.
Gerçekten ayakta zor duruyordu.
İnanın o an şok oldum.
Bir kadının, ünlü bir kadının, bir annenin o an çektiği acıya gerçekten şahit oldum.
O an belki Deniz Seki bile anlamamıştır olayı ciddiyetini.
Çünkü o ana kadar çocuğunun hastalığı konuşulmamıştı.
Hatta Deniz o an duydu hastalığını.
Neyse uzatmayacağım Ebru Şallı bu durumu gerçekten kimseye çaktırmamaya çalıştı.
Peki Ebru Şallı bunu neden yaptı?
Diğer oğlu için.
Ve Pars için.
Ebru’nun büyük oğlu Bero uzun süre bilmedi kardeşi Pars’ın hastalığını.
O yüzden ki, gazetelerde çıkan haberleri hep yalanladı ilk başlarda.
Ve hastalığın ciddi boyutta olduğu duyulursa Pars’ın daha fazla etrafındaki kişiler tarafından “Ah ah vah vah” durumunu yaşamamasını istedi.
Hayatta davranışlar herkesin aynı olmuyor.
Bazıları “Ah ah yavrum”, “Vah vah yavrum” derken bazıları da “Normal” bir süreç olarak geçirmeye çalışabilir.
Ebru’da ikinci yöntemi sürdürmeye çalışıyordu.
Çok kez, hastane odalarında, kapılarında hiç bir şey yokmuş gibi ağlarken fotoğraf paylaşıyordu.
Pilates videoları paylaşıyordu.
Durumu idare etmeye çalıyordu kendi açısından.
O da belki onun güçlü durma yöntemiydi.
Gerçekten buna çok kez şahit oldum.
Ve işte önceki gün vefat haberi geldi.
Eminim birçok kişi “Demek ki, doğruymuş. Kadın yalan söylemiyormuş” dedi.
Evet gerçekten o inanmayan, empati kuramayan, acımasız kadın, annelere ve insanlara lafım.
Gerçekten kötü yüreklisiniz.
İnşallah Allah bir an önce sizlere akıl fikir, kalp ve sevgi verir.
Hele ki, şu geçtiğimiz korkunç günlerde bir an önce beyin verir.
İnsanların hayatlarını sosyal medya paylaşımları ile değerlendirmeyin…
Neyse.
Gerçekten Allah sizlere bir an önce yardım etsin…
Başka ne söylenir ki!
Hayatta ölümden başkası yalan işte…
Tekrar güle güle Ponçik…
Yolun ışık olsun…
Güzel suratlı bebek…