Tam da bu konu açılmışken, bir iki kelam etme zamanı geldi.
Yıllar sonra bir işe kalkışıp magazin yapmaya karar verdim Demet Akalın ve Alişan’ın programında.
Evet yıllar sonra olacaktı ve heyecanlıydım.
Ve uzun zamandır bu işten uzak duruyordum.
Programa ilk başladıklarında “Hadi gel güzel bir magazin yapalım" dediler ama ne yalan söyleyeyim çekindim, korktum.
O yüzden onlar programa başladıktan üç hafta sonra "Hadi Esin ne kaybedersin?" diyerek dahil oldum yine çekine çekine hatta korka korka.
Nedeni ise ekranda magazin yorumculuğunun eskisi gibi olmamasıydı.
Eskisi gibi olmaması derken, şunu kastediyorum.
Kendi alanında gündemde olan ünlü kişilerin magazin yorumlamaya başlaması, pek moda olunca gerçek işi bu olan ben ve benim gibi gazeteciler uzaklaştı.
Bu sistemle magazin yorumculuğu daha gergin, daha sinirli ve agresif bir hal aldı.
Biz gazeteciler haber yaptık ünlü magazin yorumcuları sert bir dille yorumladı.
Biz tarafsız dururken, onlar işin o tarafında oldukları için sevmediklerine daha gergin yorum yaptı.
Yaptı da yaptı.
Kavga büyüdü. Ve bu yorumlar, kavgalar da gazetelerde, haber oldu.
Haber oldukça, konuşuldukça onlar daha da sertleşti. Çok kanal da bunu tercih etti.
Yani agresif, gergin, sinirli, kavgacı üslup başrole geçti magazin programlarında.
Fakat ne oldu!
Başı ağrıyan yapımcı uzaklaştı, sıkıntı yaşamaya başladıkça.
İşi bu olmayanların yorumları sıkıntı yarattı.
Tabii sadece bu değil. Bu duruma, sosyal medyada gerçek olmayan magazin siteleri de destek verdi. Siteler mantar gibi çoğaldı.
Doğru-yanlışa, yanlış-doğruya karıştı.
Gelinen son durum ortada.
Bu duruma çekinerek yaklaşan benim de maceram kısa sürdü. Olmadı anlayacağınız.
Magazin yorumculuğu, eskisi gibi değil artık.
Ben ve benim gibiler doğru, düzgün, seviyeli magazin yapamıyor.
Bu yüzdendir ki, oturduğumuz masalarda mutlu olamıyoruz. İçimize sinmiyor. Yeni dönem magazinde işi bilmez duruyoruz.
15 gün içinde Demet ve Alişan ile sakin, seviyeli, kaliteli sohbet gerçekleştirdik.
Ama onların da son yıllarda alışık olduğu magazin değildi. Çok naif kaldı.
Düşünün benim içime sinmedi. Onlar ne düşündü bilmiyorum. Süremiz de çok kısıtlıydı.
Neyse...
Hayatımın en kısa magazin programını da yapmış oldum sayelerinde.
Anladım ki;
-Yarım saat magazin programı yapamazsınız. Ancak “magazin turu” yaparsınız. İşin içine yorumculuk girince dengeler değişiyor.
-Ve evet her gün bir magazin programında kavga-gürültü-hiddet-şiddet olayı sunamazsınız. Fakat insanlık artık bunu bekler olmuş.
-Ve öyle sevimsiz bir dönem ki! Setler, konserler, gezmeler, tozmalar kısıtlı yaşanıyor.
-Ve yine evet yine sevimsiz bir dönem ki, kimseler evinden çıkmak istemiyor.
Bu yüzden de yeni dönem magazin kendini izlettirmek için yorum yaparken ses tonunu daha da yüksek ister olmuş.
Bağır, gerginleş...
İşin sırrı bu...
Biraz da belden aşağıya vurdun mu tamam.
Al sana magazin olmuş.
Ki o noktada ben asla iyi bir yorumcu değilim.
Orada bir sıfır eksik kalıyorum sevgili seyirci. Benim bildiğim, yaptığım magazin bu değil.
Çünkü son yıllarda size dayatılan da bu maalesef.
Siz de haklısınız.
Ve bu yüzdendir ki, “Neden bıraktınız”, “Neden yapmıyorsunuz” , “Sizin işiniz bu” diyenlere toplu yanıt vermiş oldum.
İnşallah derdimi anlatabilmişimdir.
Biz eski kafa kalmışız yeni magazin yorumculuğu anlayışı karşısında da sınıfta kalıyoruz.
Biz de çok kavga yok.
Ses tonu yükseltme yok..
Hiddet-şiddet yok.
Başkasının hayatını sorgulama yok.
İtham etme yok.
Parmak sallayıp “Sen bana baksana sen” demek yok.
Yok da yok...
E ne var; sadece "Habercilik...”
O da yetmiyor. Bir yere kadar.
Bu yüzden de bize geçmiş olsun.
Kısacası.
Yapana bravo.
İzleyene bravo.
Ama gerçek işi bu olanların arabası su kaynattı.
ŞU 15 günlük deneyimimde, canlı canlı magazin yorumculuğunun, nereden nereye geldiğini çok net görmüş oldum.
Bana eyvallah...