Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sizin ağzınızın tadı var mı bilmem!!! Benim maalesef yok.

        Tamam yiyoruz, içiyoruz, gülüyoruz, uyuyoruz, geziyoruz falan filan da... Eh işte yüreğim paramparça. Bedenim, oradan oraya savruluyor. Sizi bilmem elbet. Genelleme yapmıyorum. Ben şu an öyleyim. Etrafımda gördüklerimde pek farksız değil gibi, fakat iç dünyalarını bilemem. Belki çok mutlulardır. Ki birileri inşallah mutludur gerçekten. Onlar adına sevinirim.

        Fakat, artık kafa yormamaya çalışıyorum. Çünkü kafamın içi berbat!. Tam da bu düşünceler ile yürüyorum ve uzaktan bir kavga sesi duyuyorum, gecenin karanlığında.

        Bir kadın ve bir adam kavga ediyor.

        Yer; Alaçatı.

        Saatler; gece yarısını bir hayli geçmiş.

        Ve bir çocuk ağlıyor.

        Ah bir çocuk ağlayınca benim yüreğim daha da paramparça oluyor. Her defasında daha da!!!

        Belli ki, yine bir anne ve baba kavga ederken çocuk mutsuzluğunu anlatmaya çalışıyor. Ama onun ağlayışını ne annesi, ne babası duymuyor. Sadece sanırım ben duyuyorum o an karanlıkta. Oysa ki, etraf çok sessiz. Ama anne ve babanın sesi çok yüksek.

        Gidip o çocuğu almak, sarılmak ve sakinleştirmek istiyorum. Ama elbet yapamıyorum. En nihayetinde anne ve babası yanında. Evet tartışıyorlar ama Allah'tan şiddetli değil. Sadece sözlü bir tartışma.

        Fakat o sözlü tartışmanın içinde aman Allah'ım o da ne!!! Şöyle bir cümle duyuyorum; "Senden boşanıp zengin bir kadın alacağım!!!"

        REKLAM

        Pardon!!!

        Nasıl yaaa!!!!

        Karına, üstelik çocuğunun yanında bu cümleyi kurmak ne demek? Gidip o adamı omuzlarından tutup, "Hey kendine gel. Ne diyorsun sen?" demek istiyorum ama elbet onu da yapamıyorum.

        Ve Allah'ım bu cümleleri de mi duyacaktım?. Ya da neden duyuyoruz biz bu cümleleri.? Gerçekten daha neler duyacağım ve yine şaşırmaya devam edecek miyim? Ve gerçekten şaşırmak istemiyorum artık!!!

        Diye diye uzaklaşıyorum oradan.

        Kendi seslerinden başka bir şey duymayan kadın ve erkek tartışırken, o küçücük yavrucak ağlarken ve benim de yüreğim kan ağlayarak uzaklaşıyorum.

        Ve derin yalnızlığım içine yeniden hapsoluyorum.

        Gülşen yorumlarına gelirsek

        Gülşen yorumlarına gelirsek
        0:00 / 0:00

        Evet herkesin bir fikri var. Ve her kafadan bir ses çıkıyor.

        Ve evet.

        Çoğunluk "Hakim", "Savcı", "Avukat" gibi beylik laflar ediyor.

        İki gündür dinliyorum. Etrafıma şöyle bakıyorum. Kafalar elbet karışık ama çoğunluk üzgün tabii.

        Şuraya tekrar iliştireyim: Ben din, dil, ırk, düşünceler konusuna saygı duyulmasını istiyorum. Kimsenin kimseyi fikrinde ötürü dayatmasını, yargılamasını istemiyorum. Bir kişinin bir başka kişinin dinine, diline, düşüncesine, ırkına laf söylemesini asla istemiyorum.

        Bence bunda hem fikiriz. Fakat işte gel görki, terazinin kantarı kaçıyor bazen.

        Adalet sistemine özellikle bir kadın olarak bu ülkede inanmak ve inancımı da kaybetmek istemiyorum.

        Gülşen'in söylemi çok ama çok yanlış. Çoğunluğa hitap eden birinin bunu söylemesi özellikle şiddetle karşı çıkıyorum. Fakat bunun sonucunun da tutuklama olmasını da kabul etmiyorum. Tutuklanma olayını konuşmalıyız. Ve "Saçmalayan herkes tutuklanacak mı?" Ben sadece bu mevzuyu anlamak istiyorum.

        Söylemleri, din, dil, ırk ve inançlara saygı duyma konusunda yıllardır konuşup bir yere varamıyorken, sonucunun tutuklama olup olmasını tartışma konusun da çözebilecek miyiz bilmiyorum? Gerçekten merak ettiğim mevzu budur?

        Bu ülkede yaşayan ve asla da ülkesini terk etmeyen bir birey ve vatandaş olarak tek isteğim bir an önce adaletin yerini bulması.

        Önceki gün

        Önceki gün
        0:00 / 0:00

        Duygular karışık.

        Düşünceler anlamsız şekilde, sosyal medya alaminde öyle dolanırken şu iki görüntüye takıldım.

        1-Yağmur yağarken, şampuanını çıkartıp duş alan adamın görüntüsüne.

        2-Gece yarısı Antalya da çırıpçıplak vaziyette, dükkan kapısının önüne tuvaletini yaparken dayak yiyen adamın görüntüsüne.

        Sonra şöyle uzaklara bakıp;

        "Tüm bu saçmalıklar, eskiden de yaşanıyordu fakat sosyal medya olmadığı için bu kadar haberimiz olmuyordu bu abukluklardan" diye diye eskiyi özlediğimi fark ettim.

        Sosyal medya sahte dünyasının biz de yarattığı tahribatı düşündüm. Vah ki ne vah dedim.

        Dostluklar da maalesef 'Ördek Sendromu' içinde

        Dostluklar da maalesef 'Ördek Sendromu' içinde
        0:00 / 0:00

        Tıpkı sosyal medya sahteliği gibi olmadı mı?

        -Gelip geçeci.

        -Yüzeysel.

        -Derinlikten yoksun.

        -Boşluk hissi.

        -Samimiyetsizlik hissiyatı.

        Ve evet "Ördek Sendromu" durumu.

        Daha yakın zamanda yazdım. Hatta yazar arkadaşım Orkun Ün'de bu konuyu çok yazdı. Hala da bahsetmeye devam ediyor. Ve "Sağa sola bakın hemen fark edeceksiniz. Herkes 'Ördek Sendromu'nda" diyor.

        Gerçekten en yakın saydığın insan bile bu sendromun içinde. Ve bu yaşımda şunu fark ettim ki, ben bu sendromun içine dahil olmak istemiyorum.

        Gerçeklik, samimiyet istiyorum.

        Diğer Yazılar