Sağlık Bakanlığı ve SGK soygunu önlemek ister mi?
Yıllardır Türkiye’de sağlık sektöründe nasıl soygun olduğu ile ilgili hikayeler anlatılır.
Bugün size bununla ilgili taş gibi somut bir örnek vereceğim.
Bunu yaşayan bir okurum.
Sorumlu bir vatandaş. Anlatsın dinleyelim:
“Sevgili Fatih Bey,
Sizinle özel hastanelerin devleti nasıl dolandırdığı ile ilgili yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. Umarım ki, bunu yetkililerle paylaşırsınız. Çünkü burada çalınan vatandaşların parasıdır.
24.07.2018 tarihinde Bakırköy ... hastanesinde küçük bir operasyon geçirmem gerekiyordu. 1400 TL fiyat söylediler. Hiçbir şekilde SGK veya özel sigortanın geçmediğini, 1400 TL net tutarı ödemem gerektiğini belirttiler. Benim Acıbadem Sigorta'dan özel sigortam olduğu için hastane yetkililerinden de Acıbadem Sigorta’ya sormalarını istedim.
'Normalde karşılamıyorlar ama yine de soralım' dediler. Sonuçta sigortam tutarı karşıladı. Benim cebimden para çıkmamış oldu.
Buraya kadar her şey normal gözüküyor değil mi?
Ancak 01.10.2018 tarihinde SGK'dan aldığım SMS'te '... hastanesine 24.07.2018 tarihindeki işleminiz için 442.15 TL ödenmiş bulunmaktadır' yazıyordu.
Benzer bir mesaj da Acıbadem Sigorta’dan geldi aynı gün: '24.07.2018 tarihindeki işlem için kurumumuz … hastanesine belirtilen tutarı ödemiştir.'
İşin özeti ... hastanesi 24 Temmuz'daki 1400 TL’lik işlem için biri devlet, biri özel iki ayrı kurumdan 2071 TL tahsil etmiş.
Aynı evrakla iki ayrı kurum dolandırılmış. Benim üzerimden.
Fatih Bey,
Benden, daha doğrusu benim özel sağlık sigortamdan aldıkları para umurumda değil. Ama bilinçli olarak SGK’yı dolandırmaları bir vatandaş olarak çok umurumda.
Binlerce hastadan aynı şekilde fazladan para aldıkları kesin.
Devleti milyonlarca, milyarlarca zarara uğratmaları zoruma gidiyor.
İlgili her yere şikayet ettim.
Ama üzerine giderler mi, gereğini yaparlar mı bilmiyorum.
Bu yüzden de sizi de bilgilendiriyorum!”
Söz konusu hastanın adı, soyadı ve hastanenin adı bende mevcut.
Eğer Sağlık Bakanlığı ve SGK ve hatta Acıbadem Sigorta bu dolandırıcılığın üzerine gitmek istiyorsa beni arayabilir.
Bu şekilde yakalanan iki hastanenin çalışma ruhsatları iptal edilirse bakalım bir daha kimse devleti soymaya cesaret edebilir mi?
Fakat bir soru daha var: Acaba bu hastanelerin üzerine gitmeye cesaret edilebilir mi?
İşte ondan emin değilim.
***
Türkiye röntgeni
İPSOS dönem dönem Türkiye’nin sosyal yapısı ile ilgili araştırmalar yapar ve sonuçlarını paylaşır.
Bu kez de ilginç sonuçlar çıkmış.
Bir kısmını paylaşayım dedim.
KREDİ BORÇLARI
Türkiye’de kredi borcu olanların oranı yüzde 28. Yani her yüz kişiden 28’inin kredi borcu var. Bunların yüzde 63’ü bireysel kredi. Konut kredisi borcu olanların oranı yüzde 25, otomobil kredisi olanların oranı yüzde 11. Ticari kredi borcu olanların oranı ise sadece yüzde 8.
Kredi borçluluk oranı 2013’te yüzde 29, 2015’te ise yüzde 28 imiş.
SOSYAL GÜVENCE
Türkiye’de kamuya ait bir sosyal güvenlik sistemi içinde bulunan vatandaşların oranı yüzde 74.
İNANÇLAR
Türkiye’de reenkarnasyona, yani öldükten sonra yeniden doğmaya inananların oranı yüzde 39. Nazara inananların oranı yüzde 77. Kadere inananların oranı yüzde 72. Uzaylılara inananların oranı yüzde 7. Fala inanların oranı ise yüzde 9. Tüm inançlarda Orta Anadolu’da oranlar biraz daha yüksek çıkıyor.
DUVARIMIZDA NE VAR?
Türkiye’de ev sahipliği oranı oldukça yüksek. Halkın yüzde 63’ünün kendine ait bir evi var. Yaş arttıkça ev sahipliği oranı yükseliyor.
Evlerimizin duvarında olanlar ise enteresan. Yüzde 80’imizin evinde duvarda mutlaka bir saat var. Bunu yüzde 48 ile duvarda tablo takip ediyor. Ayna olanların oranı yüzde 46, takvim olanların oranı ise yüzde 44. Duvarına bir bayrak asanların oranı ise yüzde 7.
TV BAĞIMLILIĞI
"Tam anlamıyla televizyon bağımlısıyız" demek mümkün. Halkın yüzde 83’ü her gün mutlaka televizyon izliyor. Buna karşın gazete okuma oranı yüzde 15. Düzenli okuma oranı ise daha da düşük. Hayatında hiç kitap okumayanların oranı ise yüzde 35. Hiç sinemaya gitmeyenlerin oranı yüzde 50. Gece kulübüne, bara, diskoteğe gitmeyenlerin oranı yüzde 78.
Buna mukabil sosyal ağlara düzenli olarak girenlerin oranı yüzde 54.
EV HAYATI
Türkiye’de yaşayanların yüzde 87’si eve girmeden önce ayakkabısını mutlaka kapının önünde çıkarıyor. Evde ayakkabı ile dolaşanların oranı ise sadece yüzde 1.
Yemek masasında yemek yiyenlerin oranı ise inanılmaz. Sadece yüzde 16. Yüzde 32 yer sofrasında yemek yerken, gerisi mutfak tezgahında, sehpada ya da ayakta yemek yemeyi tercih edenler.
BAŞÖRTÜSÜ
Türkiye’de kadınların yüzde 58’i başını örtüyor. Farklı biçimlerde de olsa baş örtenlerin oranı bu ve artmıyor. Oruç tutanların topluma oranı yüzde 81. Ancak tüm Ramazan ayı boyunca aksatmadan tutanların oranı yüzde 66. Toplumun yüzde 74’ü hiç alkol tüketmediğini söylüyor.
En garip sonuç ise başka dinlere bakışta. Toplumun yüzde 20’si başka bir dine mensup olanların ahlaklı insanlar olacağına asla inanmıyor.
VE NOSTALJİ
Oldukça genç bir nüfusa sahip olmamıza rağmen geçmişe özlem had safhada. Toplumun yüzde 66’sı eski tatları ve lezzetleri arıyor, bugün o lezzetlerin bulunmadığı inancında. Geçmişte insanların daha mutlu ve huzurlu olduğuna inananların oranı ise daha da yüksek: Yüzde 76.
***
Flaş ama bayat
Şahane bir basınımız var.
Dün gece müthiş bir habere imza attılar.
“Flaş flaş flaş” diyerek.
Haber ne peki?
THY’nin ve diğer havayolu şirketlerinin 3. Havaalanına taşınmaları 31 Aralık’a ertelenmiş.
Havaalanı 29 Ekim’de açılacakmış ama bu tam bir açılış olmayacakmış.
İyi de bunu bu köşede, bendeniz, haftalar önce yazmadım mı?
Atatürk Havalimanı’nın işletmecisi TAV’ın resmen bilgilendirildiğini ve operasyonlarını en az yıl başına kadar sürdürmelerinin istendiğini yazmadım mı!
Haftalar önce yazılmış bir şeyi şimdi yeni bir şeymiş gibi yazmak neyin nesi!
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bozmanın adı tamirat olmadığı zaman.