Narh
Gençler hatırlamaz, eski tabirdir “Narh koymak”
TDK’ya göre “İhtiyaç maddeleri için değişmez fiyat belirlemek” ya da “Zorunlu tüketim mallarının fiyatlarının resmi makamlarca her yerde geçerli olmak üzere belirlenmesi” anlamına gelir.
Zaman zaman bizde de uygulanmıştır başka yerlerde de.
Osmanlı’da da yeri vardır ve hatta çok geniştir İslam Hukuku’nda da.
“Nereden çıktı bu narh” der gibisiniz.
Dün Enflasyonla Mücadele Programı açıklandı ya, oradan aklıma geldi.
Programın ana hatlarını okudum.
İnşallah başarılı olur.
Başarılı olursa da ekonomi bilimi tarihine geçer zaten.
Aklımda kalan ana hatlar şöyle:
- Firmalar ürünlerin satış fiyatlarında en az yüzde 10 indirim yapacaklar.
- Bankalar 1 Ağustos’tan geçerli olmak üzere yüksek faizle kullandırdıkları kredilerde yüzde 10 indirime gidecekler.
- İşçi çıkarılmaması için firmalara destek verilecek.
- Firmaların kullanacağı TL cinsinden kredilere yüzde 14’e kadar finansman desteği sağlanacak.
- KDV iade süreçleri hızlandırılacak.
- Erken uyarı sistemi ile perakende fiyatları izlenecek.
Diyorum ya, yapılan her şey beni çocukluğuma veya gençliğime götürüyor.
KAPALIÇARŞI KURU VARDI
Gençler hatırlamaz, benim gençliğimde de ekonomide tedbirler vardı.
Mesela döviz bulundurmak yasaktı. Yabancı paralar sadece devletin izin verdiği kurumlara Merkez Bankası tarafından, devletin belirlediği kurdan satılırdı. Buna karşılık bir de “Kapalıçarşı Kuru” vardı. Duruma göre devletin verdiği kurun iki misline kadar çıktığı olurdu. Mesela devletten izinle döviz alırsan dolar 14 TL idi ama Kapalıçarşı’dan karaborsa fiyatı 22 TL. İşine gelirse. Zaten Kapalıçarşı’dan aldın, yolda o dolarla yakalandın suçtu. Para da giderdi sen de hapsi boylardın.
DEVLET İSTEDİĞİNİ ZENGİN EDERDİ
İthalat devletin iznine tabiydi. Devlet uygun gördüğü firmalara ithalat izni verirdi. Vermezse yandın. İthalatı yapacak dövizi bulamazdın. Karaborsadan bulsan bile devletin izinli ithalatçısı ile mücadele edemezdin. O devlet destekli dolarla senden ucuza mal ederdi. Anlayacağın devlet kimi isterse onu işadamı yapar, devlet kimi isterse onu zengin ederdi.
YE YE BİTMEZ 500 DOLAR
Yurt dışına gideceksen eğer yılda 500 dolar hakkın vardı. Fazlasını alamazdın.
1970’lerin sonuna doğru yurt dışına çıkışa da limit getirildi. Yılda bir kereden fazla yurt dışına çıkmak yasaktı. Çünkü dönemin Başbakanının ifadesiyle “70 cente muhtaçtık” Kredi kartı falan da yoktu zaten. Hatırladığım Diner’s Club diye bir kredi kartı vardı o da yurt dışında geçmezdi genelde.
O günleri yaşamayanlar diyebilir ki. “Yurt dışında 500 dolarla ne yapılır ki”
Formülü vardı arkadaşlar.
Kapalıçarşı’da adamını bulurdun. Burada verirdin parayı, yurt dışında bir adresten alırdın. Pek çok öğrenci için başka yol yoktu. Yurt dışında okumak bile devletin iznine tabiydi. Devletten “dövizli” öğrenci isen resmi kurdan parayı alırdın. Yok eğer kendi kendine yurt dışında okula gittiysen mecburen karaborsadan dolar arardın.
SÜBVANSİYON
Sadece o kadar mı?
Mesela akaryakıt.
Mesela benzin 2,5 liraydı. Ama devlete maliyeti 4 TL idi. Aradaki 1,5 lirayı devlet sübvanse ederdi vatandaş kızmasın diye. 8 silindirli Amerikan otomobili kullanırdı herkes nasılsa benzinin parasının yarıya yakını devletten diye. Ama zaten benzin de bulunmazdı. Kuyruklar vardı haliyle. Yarısını devlet verince devlet bile olsan can dayanmazdı tabii ki!
Pompacı Kazım abi vardı hatırladığım. Bidonu bırakırdım akşam. Sabaha dolu alırdım.
Tabii istisnalar yok değildi. Valiliklerin verdiği bir çıkartma vardı ön cama yapıştırılan. “Bu aracın yakıt ihtiyacı valilikçe karşılanmaktadır” yazardı üzerinde. O kart var ise benzin kuyruğuna kafadan girerdin. Depon dolardı ama annenin de hatırı sorulurdu epeyce.
Kartı almak kolay değildi. İktidardaki partiye yakın olmak, torpilli olmak gerekirdi.
Hiç unutmam sahil yolunda bir benzincide genç bir adam “Ben MİT’çiyim” diye kuyruğa kafadan girmiş, palavrası ortaya çıkınca sıkı bir dayak yiyip karakola bırakılmıştı. (Onun hikayesi de çok eğlencelidir. Başka bir gün anlatırım)
TEZGAH ALTI DÖNEMİ
Pek çok üründe adı konmamış Narh olurdu. O yüzden de üretim dururdu “Maliyeti kurtarmıyor” diyerek. Markette yüzüne bakmadığın Sana yağını, Vita yağını bakkalı tanıyorsan tezgah altından alırdın. Ama 5 liralık yağa 15 lira verirsen.
Allah’tan şimdi doğal gaz var evlerde. Tüp gaz bile bulunmazdı o zamanlar. Tüpçüyü tanımıyorsan nah yemek pişirirdin.
Gerçi yağ olmaması iyi bir şeydi belki de.
Kışın motorin bulunmazdı kaloriferi yakacak. Evlerde kıçımız donardı. Yemekte yağ olsa sofraya gelmeden donardı zaten soğuktan.
Tanker şoförleri çok havalıydı. Arada bir gelen mazotu, motorini senin eve de getirirse ısınırdın. Tek bir şartı vardı. 2 liralık motorine açıktan 50 kuruş fark verirsen.
Herkes kalorifer kazanını kömüre döndürmüştü. 200 kalorili, bol sülfürlü linyitten nefes alınmazdı kentlerde.
Diyebilirsiniz ki, “Eee, bunca şeyi niye yazdın”
Ben de bilmiyorum niye yazdığımı.
Ama şunu biliyorum.
Yarına bakmak için dünü de anımsamak lazım.
***
İyi haber de var üzülmeyin
Çok canınızı sıkmayın arkadaşlar.
Memlekette iyi şeyler de az değil.
Bakın mesele kitap satışı yapan bir internet sitesi, hadi adını da söyleyeyim, kitapyurdu.com, 24 Eylül’de bir kampanya yapmış.
O gün kitap alanlara normalde uyguladığı yüzde 10 indirimin dışında bir ekstra yüzde 10 daha uygulamış.
Sonuç?
Sonuç şu. O gün tam tamına 370 bin kitap siparişi almışlar.
Üç yüz yetmiş bin.
O günden beri çift vardiya çalışıp, siparişleri temin ve teslim etmeye çalışıyorlarmış.
Bundan iyi haber olur mu?
***
Hani kalkıyordu?
Türk Lirası bu haldeyken yurt dışına gidecek halimiz yok ama birdenbire aklıma geldi niyeyse.
Yahu hani Avrupa Birliği ile vizeler kalkıyordu?
Hani Avrupa Birliği ya da Schengen anlaşmasına tabii ülkelere vizesiz gidecektik.
Dönemin Başbakanı Davutoğlu gerine gerine bunu anlatıyordu her yerde.
Ben ise bu konuda bu köşede “Yok öyle bir şey. Kalkmayacak. İnanmayın” diyordum.
Hatta bununla ilgili görüşmeler için gelen bir diplomatın unuttuğu dosyayı bulmuş, içinde böyle bir şeyin olmayacağını gösteren belgeleri yayınlamıştık burada.
Epey de bir kızan olmuştu bize.
Yalancılıkla, karalamakla suçlanmıştık.
Üzerinden bir Başbakan geçti.
Bırakın Başbakan’ı Türkiye’nin yönetim sistemi değişti.
Kalkan bir şey yok.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İşini iyi yapmayanın sızlanma hakkı olmadığını anladığımız zaman.