Düşmedin Arda, aşağı atladın
Eyyy Arda kardeşim.
Seni neredeyse çocuk sayılabilecek gençliğinden beri tanırım, severim.
Ya da “Severdim” mi demeliyim emin değilim.
Pırıl pırıl, iyi kalpli, tertemiz bir delikanlıydın.
Öyle kocaman kocaman adamlık üzerine lafların yoktu o zamanlar.
Zaten o laflara ihtiyacın da yoktu.
Gençtin ama adamdın.
Kafamda hep o Arda vardı.
Öyle ki, senin doğumundan çok öncesinden benim dostum olan Fatih Terim’le sorun yaşadığında bile haklı olduğuna inandığım için senin yanında durdum, kendi çapımda seni korudum.
En ağır eleştirilere maruz kaldığın zaman “Gençtir” dedim, “Şans verin” dedim, “Hatasını görür” dedim.
Hep inanmak istedim gençliğini bildiğim o çocuğa.
Galiba yanılttın bizi, beni, hepimizi Arda.
Yıllar geçip büyüyüp olgunlaşacağına, yıllar sana bir şey katmadı.
Tam aksine senden alıp götürdü.
Cümlelerin büyüdü ama o kocaman yüreğin giderek küçülmüş Arda.
“Adamlık” diyerek kaybettiğini lafla kapatmaya çalışmışsın Arda.
Şimdi onu görüyorum artık.
Sana baktıkça üzülüyorum Arda.
Biz senin bir an önce iyileşip sahalara dönmeni, kendini bulmanı beklerken seni sabaha karşı bir bar köşesinde buluyoruz.
Hem de ne bulmak!
Kocasını da tanıdığın bir evli kadına “yazarken”
Yuh artık Arda, yuh artık.
“Adamlık” diyorsun ya Arda.
Birinci dersten başlayalım istersen.
Karnı burnunda çocuğunuzu dünyaya getirecek eşini evde bırakıp, kendini gece kulüplerine atmak mı adamlık yoksa bir yandan palavradan muhafazakarlık mesajları verirken, bir yandan gece kulüplerinde kavga çıkarmak mı?
Gelelim ikinci derse.
9 aylık hamile eşin evde beklerken başka kadınlara yürümek mi adamlık?
Hadi hiçbiri bizi ilgilendirmez de, evli bir kadına kocasının yanında asılmak adamlığın neresinde var?
Bu kadarı bile “Pes artık” dedirtecek kadar rezilce bir durumken bir de kadının kocasına saldırmak mı adamlık!
Yuh artık Arda. Yuh.
Sen gelip ülkende düştüğün yerden kalkabilesin diye bu halkın vergileriyle ayakta duran kurumlar para verdiler, sponsor oldular da Başakşehir seni alabildi.
Bu mu senin teşekkür etme biçimin?
Bu mudur senin ağzından düşürmediğin adamlık?
Sonra bir de bitirimler gibi elinde silahla hastaneye gidip “Vur beni” demeler falan.
Böyle yaparak bar köşelerinde yitirdiğin adamlığı kazanacağını mı zannediyorsun Arda?
Bu ülke sana “Adamlığı“ ilk takımının adı gibi Altıntepsi’de sundu.
Sen o tepsiye pisledin Arda.
Merdiveni çıkmak zordur Arda ama düşmek kolay.
Sen düşmedin Arda.
Merdivenin tepesinden aşağı attın kendini.
Şimdi git, bir aynaya bak Arda.
10 yıl önceki o çocuğu nereye gömdün diye.
Bak ve ağla.
***
Suudi katillerin yanına kâr kalır
Türk düşmanı Suudilerin, Türkiye’ye karşı yemediği tek halt kalmıştı Türkiye’de, doğrudan cinayet işlemek.
Onu da yapmışlar anlaşılan.
Şimdi palavradan “Gelin konsolosluğumuzu arayın” diyorlar ama şartlı bir biçimde.
Hukuk profesörü Ersan Şen diyor ki, “Konsolosluklar, büyükelçilikler gibi hukuken girilemez yerler değildir. Türkiye isterse girip arama yapabilir, inceleyebilir. Hatta eğer ağır cezalık bir suç var ise konsolosluk çalışanlarını tutuklayabilir”
Yapar mıyız bilmem.
Muhtemelen yapmayız. Zaten yapan da yok.
Suudiler, petrol dolarları ile dünya çapında bir dokunulmazlık kazanmış gibi davranıyorlar.
İsviçre’de, Paris’te adam kaçırdılar açık açık.
Oralarda da hesap soran olmadı bu çöl hainlerinden.
Muhtemelen burada da olmayacak.
Trump yarı ağızla kınıyor.
Bizimkiler de öyle.
Trump muhalifi Amerikalılar ise Türkiye’yi bu Suudi cinayetine ortak etme çabası içindeler bir taşla iki kuş vurmak için.
Ve belli ki bir kez daha Suudi yönetiminin işlediği bir iğrenç suç daha yanlarına kâr kalacak.
Ve olay örtbas edilip yok sayılacak.
Hükümet yanlısı medyayı ise bu rezillik karşısındaki tavırlarından ötürü kutlamak lazım bu kez.
Rezaletin üzerine ısrarla gidiyorlar.
Ellerine sağlık.
***
Top ve yekûn
Vatan ve milletsever işadamlarımız Bakanlık çağrısına uyarak “Enflasyonla topyekûn mücadele” için harekete geçtiler.
Bu topyekûn işler beni hep ürkütmüştür.
Çünkü kim top kim yekûn ayrışır bazen.
Umarım bu kez top ve yekûn ayrılmazlar.
Göreceğiz.
Ancak bu yüzde 10 indirim meselesi kafamı karıştırdı.
Haksız yere yüzde 30 bindirim yapıp sonra bunun yüzde 10’undan vazgeçmek topyekûn mücadeleye girer mi, girmez mi?
Yüzde 10 top bize, kalan yüzde 20 yekûn cebe mi girer!
***
Bikinili Shakespeare
Muhtemelen hayatında ders kitabı hariç tek bir satır okumamış ve nedense ünlü yapılmış bir genç kadın vücuduna dövme yaptırmış.
Dövmedeki İngilizce cümle baştan sona yanlışmış.
İyi de ne bekliyordunuz, evlilik programında star olmuş “Bikinili bir Shakespeare mi?”
Bırak İngilizceyi, Türkçe yazsa doğru cümle kuramayacak birinden bir Sylvia Platt olmasını mı?
Piliç çevirmeye “Chicken translate”, içli köfteye “Sensitive meatballs” diyenlerin ülkesinde, çakma ünlüden çıkma İngilizce bu olur.
***
O fotoğrafları koymayacaksınız!
Çağla Şikel Hanımefendi, sosyal medya hesabına koyduğu bikinili fotoğrafından ötürü kendisine hakaret eden takipçileri hakkında savcılığa şikayette bulunmuş.
Hayatımda daha zırva bir şikayet görmedim.
Sen halka açık bir sosyal medya hesabı kullanırsan, oradaki takipçi sayısı ile övünüp o takipçi sayısı üzerinden gelir sağlamaya yönelik işler yaparsan, oraya da kiminin beğenip kiminin beğenmeyeceği fotoğraflar koyarsan tüm bunlara hazırlıklı olmalısın.
Sosyal medyanın gerçeği böyle bir şey çünkü.
Elbette kimseni kimseye hakaret etme hakkı yok ama bu hakaretlerden bu kadar rahatsız olacaksan ve bunu dava edip yargıyı bir de bunlarla oyalayacaksan oraya o fotoğrafları koymayacaksın ya da hesabını kapalı tutacaksın.
Çözüm yargıda değil akılda.
***
Havalimanı
Dün birkaç gazeteciyle birlikte 3. Havalimanı şantiyesini gezdik.
Aslında bugün yazacaktım ama diğer gazeteci arkadaşlar “Biz bugünkü baskıya yetiştiremeyiz” deyince yarına bıraktım.
Yarın burada şantiye izlenimlerimi yazacağım.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Lafı oturduğumuz bölgemizden anlamadığımız zaman.