Empati mi dediniz!
Dün yorumları okuyunca “Acaba mesleği ve hatta her şeyi bırakmanın zamanı geldi mi?” diye düşünmedim değil.
Eşim o an ölüm kalım mücadelesi verirken, “Otomobiliniz burada duramaz” diye inat eden polis üniformalı kişi için “Haklı bile olsam empati yapmalıymışım”
Yani kendimi o polisin yerine koymalıymışım.
Siz benim o anki halimle empati yapmıyorsunuz ama ben hemen yapayım.
Ben polisim ve bir vatandaş geliyor, bir yakınının acil hastaneye gitmesi gerektiğini söylüyor.
Hemen yardım eder, hatta gerekirse trafiğin içinden hemen çıkması için destek olurdum.
Bunun için empatiye gerek yok.
Medeni bir ülkede, medeni bir polis memuru böyle yapar.
Denemesi bedava.
Aslına bakarsanız Türkiye’de de 100 polis memurunun 99’u da böyle yapar.
Çünkü hayat kutsaldır, sağlık tehlikede ise can tehlikede ise en önemli kural onu kurtarmaktır.
Bunu söyledikten sonra şunu da ekleyeyim.
Ben o polis memuruna doğrudan hakaret etmedim.
Yanından uzaklaşırken öfke ile söylene söylene gittim.
Her anınız sizden nefret eden birileri tarafından kameraya alınsa acaba siz gün boyu kimlere kızıp, kimlere söylenip, kimlere sövüyorsunuzdur, hiç düşündünüz mü?
Yine de orada konuyla ilgisi olmadığı halde öfke ve can havli ile söylediğim sözlere hedef gibi görünen tüm kişilerden özür dilerim.
Muhatabı dışında kimseyi kırmak istemem.
Bu arada Emniyet Genel Müdürlüğü bir açıklama yaparak benim “Bana ceza kesemezsiniz, ben kimim biliyor musunuz” falan dediğimi iddia etmiş.
Tahminim sosyal medyadan yanlış bilgilendirilmiş olmalılar.
Hayatımda bir kez bile böyle bir tavır sergilemedim, sergilemem.
O polis memuruna da adımı dahi söylemedim.
Bir vatandaş olarak gidip derdimi anlattım.
Ki polis memurunun kendi bakış açısından gayet dürüstçe yazdığı şikayet dilekçesinde de böyle bir şey söylediğime dair tek satır yok.
Beni eleştirenlerin büyük bölümünün, kendi davranış biçimlerini benden de beklemeleri normal ama ben onlar gibi değilim.
Bilinsin isterim.
***
Batı medyasının tuzağına dikkat
Şu “Batı medyası” denilen şeyi biraz tanıyorsam, bunca yılın takibiyle biraz biliyorsam, derim ki: “Türkiye çok dikkatli olsun.”
Konu Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda işlendiği iddia edilen ve Amerikan medyasının şimdiden peşin hükümle “Öldürüldü” dediği Cemal Kaşıkçı cinayeti ya da cinayet iddiası.
Türkiye eğer dikkatli olmazsa, soruşturmayı çok kısa sürede tamamlamazsa, ulaşılan bilgileri ve delilleri mümkün olan en kısa sürede kamuoyu ile uluslararası ve yerel medya ile paylaşmaz ise yani bu uluslararası meseleye ciddi bir “hukuk devleti” gibi yaklaşmaz ise Batı medyasının ne yapacağını söyleyeyim.
Türkiye’yi Suudi Arabistan’ın suç ortağı ve hatta belki de azmettiricisi gibi gösterecekler.
Kaşıkçı’yı öldürüleceğini bile bile Konsolosluğa yolladığını, bunun için Suudilerin içindeki karanlık bir grupla anlaştığını iddia edecekler.
Ve hatta belki de Veliaht Muhammed bin Selman’ın bundan haberi olmadığını dahi gündeme getirebilecekler.
İsrail’in uluslararası medyadaki etkinliğini, Anglosakson medyasındaki gücünü ve etkisini göz önüne alırsanız, aynı İsrail’in Ortadoğu’daki en has ve hayati müttefikinin Suudi Hanedanı olduğunu unutmazsanız, bu dediğimin kuvvetli bir ihtimal olduğunu da anlarsınız.
Ki zaten bu dediğim tavrın işaret fişeği atıldı bile.
İngiliz The Times gazetesinde yarın öbür gün böyle bir iddiayı ortaya atmak için altlık niyetine bir makale dün piyasaya sürüldü.
Richard Spencer adlı bir Ortadoğu uzmanı gazeteci “Türkiye bu cinayet ile Suudi Prens Selman’ı köşeye sıkıştırıp, maddi yardım koparma peşinde” şeklinde özetlenebilecek bir “sözde analiz” kaleme aldı.
Bu analiz bu işin nasıl Türkiye aleyhine bir mecraya sürüklenmek istediğinin ilk örneği.
Suudilerin daha önceki cinayet, adam kaçırmalarında parmağını kıpırdatmayan ülkeler olarak ne İsviçre’yi ne Fransa’yı ne ABD’yi hedefe koyanların şimdi Türkiye’yi hedefe koyma girişimine başlamaları ilginç.
***
DEAŞ yoksa ABD yok, ABD yoksa DEAŞ yok
Aylar önce hem bu köşeye yazıp hem de televizyon ekranında söylediklerimi Putin’in ağzından duymak ilginç oldu.
Benim aylardır söylediğim şu:
“ABD bölgede DEAŞ’ı asla bitirmez. Çünkü bölgede kalabilmek için DEAŞ’ın varlığına ihtiyacı var. Suriye’nin hemen hemen tamamından DEAŞ temizlendiği halde bugün sadece ABD/PKK kontrolündeki bölgede DEAŞ kampları ve faaliyeti var. NATO müttefikimiz DEAŞ’ı o bölgede gerektiğinde kullanılacak bir tohum gibi hayatta tutuyor”
Bu iddiamı sadece burada yazmadım.
Pek çok yabancı televizyon kanalı ile yaptığım mülakatlarda da dile getirdim, yayınlandı.
Şimdi aynı şeyi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dile getirmeye başladı.
Ve daha ilginci dün DEAŞ’la çatışan bir PKK grubuna Amerikan uçakları “yanlışlıkla” bomba yağdırdı.
Kesin yanlışlıkladır.
Emin olun.
***
Tasarruf nostaljisi
Ekonomide sıkıntılar baş gösterip, bolluk dönemi bitince “tasarruf tasarruf tasarruf” sözleri dillerden düşmez oldu.
Bazen şirazesinden çıkmış toplumlar için musibetler nasihatlerden daha iyi bir öğreticidir.
İnşallah bize de öyle olur.
Bilirsiniz, Avrupa’da kişi başı gelirin en yüksek olduğu ülkeler İskandinav ülkeleridir.
Peki sizce lüks tüketimin en düşük düzeyde olduğu ülkeler hangileridir?
İlginçtir, aynı ülkeler.
Başka Avrupa büyük şehirlerinde olduğu gibi yan yana dizilmiş lüks markaları satan butikleri, İskandinav şehirlerinde pek göremezsiniz.
Yok değildir ama azdır.
Eskiden biz de öyle idik.
Yine çocukluğuma dönüyorum biraz.
Basit bir örnekle tasarrufun eskiden nasıl yapıldığını anlatmak istiyorum.
Okullar açılmadan önce okul dönemi alışverişine götürülürdük.
İlk işimiz gömlekçiye gitmektir Beyoğlu’nda.
Yanlış hatırlamıyorsam Sylvio diye bir mağazaya giderdik, ısmarlama gömlek diken.
5 gömlek ısmarlanırdı.
Ve her bir gömlek için 2 yaka ve iki çift manşet.
Çünkü yaka ve manşet daha hızlı eskirdi.
Eskiyince yedeklerle değiştirilirdi.
20 CM kumaştan çıkan yaka ve manşet için 1 metre kumaştan çıkan gömlek atılmazdı.
Keza ayakkabı.
Okulda azgınlıktan tabanlar anında biterdi.
Dedem rahmetli ayakkabıları alır altına pençe yaptırmaya yollardı.
Lastik tabanlı botlar Mahmut’tan alınırdı.
Koridorlarda top oynamaya kauçuk taban da dayanmazdı.
Ayakkabı tekrar Mahmut’a döner, taban yenilenirdi.
O zamanlar tasarruf böyle bir şeydi.
Zengin için de, fakir için de geçerliydi.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Adam olmaktan önemli olanın insan olabilmek olduğunu anladığımız zaman.