'Biz bunu yemedik'in kibarcası
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın merakla beklenen “Konsoloslukta cinayet”le ilgili açıklamaları “merakları” gidermekten uzaktı.
Daha çok bugüne kadar medyaya yansımış tüm bilgilerin derlenip toparlanmış bir hülasasını yaptı Cumhurbaşkanı.
Yine de önemliydi.
Bilgilerin en yetkili ağızdan teyidi anlamına geliyordu.
Uluslararası ilişkiler açısından “temkinli” ve ipleri koparma niyetinde olmadığını gösteren bir tonda konuştu Cumhurbaşkanı.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nden söz ederken “Eyy” demedi.
Tam aksine Kral Selman için “Hadimül Harameyn” sıfatını kullanarak “onore” etti.
Ki bu sıfat yüzyıllar boyunca, Mekke ve Medine elden çıkıncaya kadar Osmanlı padişahları için kullanılmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tonlamasından anladığım şu oldu.
“Çok kötü yakalandınız. Sizi kanırtabiliriz ama kanırtmayacağız. Siz de Türkiye’ye karşı tutumunuzda daha dikkatli olun.“
Bu algımın nedeni ise Cumhurbaşkanı’nın açıklamasında çok önemli bir meselenin altını ısrarla çizmesi oldu.
Erdoğan, “Bu cinayetin kazara işlenmiş bir cinayet değil, Suudi Arabistan’ın hiyerarşisi içinde planlanmış, siyasi bir kararla gerçekleştirilmiş bir olay” olduğunu çok net biçimde ortaya koymasıydı.
“Sorguya çekilirken kazara öldüğü yolundaki iddianızı kimse yemez” demeye getirdi.
Suudilerin zayıf ama tek savunması olan bu iddiayı ellerinden aldı.
Erdoğan’dan “adli” bir açıklama bekleyenler umduğunu bulamadı.
Ama “siyasi” mesaj bekleyenler beklenin ötesinde bir açıklama duydular.
Hadimül Harameyn son derece kibarca köşeye sıkıştırılmış oldu.
***
Yasaya değil kafaya göre
Suudi yönetimi Kaşıkçı cinayetini buraya yolladıkları katillerin üzerine yıkacak.
Hem de rütbe makam gözetmeksizin.
Çünkü önemli olan Kral.
Önemli olan Kral’ın geleceği.
Gerisi harcanabilir.
Türkiye’ye gelip cinayeti işleyen 15 kişiden muhtemelen bir daha haber alınamayacak.
Bazılarının suçlu bulunup asıldığını da göreceğiz bir ihtimal.
Bir kısmı ise sırra kadem basacaktır.
Burada görülen şudur.
Yasaya göre değil kafaya göre yönetilen ülkelerde kuralın değil kralın egemen olduğu yönetimlerde kimse güvende değildir.
Siz krala ve rejime hizmet ettiğinizi zannederken bir anda krala ve rejime düşman ilan edilebilirsiniz.
Taltif edilmeyi beklerken bir anda kendinizi cellat beklerken bulabilirsiniz.
***
Hedef doğru, yol nasıl olacak?
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk uzun zamandır beklenilen “Eğitimde Vizyon Belgesi"ni dün en sonunda açıkladı.
Açıkçası umduğumdan bile erken açıklandı belge.
Sonuç olarak boyacı küpü değil, ciddi bir çalışma gerektiren bir işti.
Belgeyi detaylı bir biçimde değerlendirecek kadar eğitim uzmanı değilim.
Şöyle bir okuyunca doğru bir fikrî altyapıdan yola çıkıldığını görmek mümkün.
Ama asıl olan bu vizyona göre neler yapılacağı ve tabii neler yapılabileceği ve daha da önemlisi “Nelerin yapılmasına izin verileceği”.
Vizyon açıklamak bir şeydir, o vizyonu gerçekleştirecek yapıyı kurabilmek başka bir şey.
Mesela vizyonunuz Amerika’ya gitmek olabilir.
Ama yanlış uçağa binerseniz kendinizi Çin’de bulabilirsiniz.
Uçak yerine otomobille gitmeye kalkarsanız karşınızda okyanusu bulabilirsiniz.
Yürüyerek gitmeye kalkışırsanız çok geç kalabilirsiniz.
Yüzme bilmiyorsanız zaten gidemezsiniz.
Bu yüzden de uygulamada neler olacak beklemek lazım.
Gördüğüm tek eksiği ise burada yazmak isterim.
Öğrencilerin bilgi ve görüsünü arttırmak için çokça bilim, teknoloji ve hatta her türden müzeyi eğitimin bir parçası yapmak gerekir.
Ve yine genç öğrencileri bol miktarda üretim yapan tesislere, fabrikalara, atölyelere, bilişim ve ARGE tesislerine götürüp oralarda kendi yönlerini ve ilgi alanlarını bulacakları ortamlara sokmak gerekir.
***
Kavga etmeyin hukuk var
Danıştay 8. Dairesi'nin Andımız ile ilgili “Geri gelsin” kararı siyasette epey bir tartışmaya sahne oldu.
CHP bu konuda sessiz. Muhtemelen öyle mi desek, böyle mi desek diye tartışıyorlardır. Bir iki yıla kararlarını verirler. Merak etmeyin.
Beklenen çıkışı yapamadı.
MHP ise hayli sert biçimde karara sahip çıktığını gösterdi.
İktidar partisi ve iktidarın fikrî destekçileri ise kararın aleyhine konuşup duruyorlar.
AK Parti, geçmişte Andımız diye bilinen metne karşıydı.
Ama sanki son yıllardaki dönüşüyle bu metni artık istermiş gibi bir tablo çiziyordu.
Demek ki, yine fikir değiştirmişler.
Fikir onların, istedikleri gibi değiştirmekte özgürler.
“Niye değiştirdiniz?” diyecek halimiz yok.
Ancak iktidar ve destekleyenlerinin kopardığı kıyameti anlamakta zorlanıyorum.
Sonuç olarak kararı alan Danıştay’da bir daire.
Kesinleşmiş bir karar değil.
İtiraz eden var ise konu Danıştay Dava Daireleri Kurulu’na gider.
Hukuk bu kadar açıkken, bu kadar gürültüyü anlamak mümkün değil.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Mülkün temelini unutmadığımız zaman.