Füreyd Dosdoğru'dan Cemal Kaşıkçı'ya
Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda parçalanarak öldürüldüğü artık kesin olan Cemal Kaşıkçı cinayetinde tek eksik parça var.
Ceset ya da ceset parçaları.
Ne Suudiler yerini söylüyor ne de polis cesedin atıldığı yeri bulabiliyor.
Ortada bir cinayet var ama bir ceset yok.
İyi de bu ne anlama geliyor.
Bunun anlamını Türk hukukundan bir içtihatla anlatayım.
Türkiye’nin daha normal bir ülke olduğu zamanlarda, gazetelerde cinayet haberleri de önemli yer kaplar, gündemi meşgul ederdi.
Bunlar arasında bir cinayet vardı ki, aylarca konuşulmuş ve hatta unutulmazlar arasında yerini almıştır.
Bu meşhur cinayet her ne kadar hafızalarda “Füreyd dosdoğru cinayeti” diye yer etmiş olsa da, aslında “Muazzez Öğretmen cinayeti” demek daha doğru olacaktır.
Çünkü bu olayda zanlı Füreyd Dosdoğru, maktul ise Muazzez Öğretmendi.
Sene 1979’du.
18 Ekim 1979 akşamı Maçka İlkokulu Öğretmeni Muazzez Paçacı, dişlerini yaptırmak için “Sosyete dişçisi” diye anılan ve babası da ünlü bir diş hekimi olan Füreyd Dosdoğru’nun Şişli’deki muayenehanesine gitti.
Otomobilini Füreyd Dosdoğru’nun muayenehanesinin 50 metre ötesine park etti ve muayenehaneye girdi.
Köşedeki manava da 1 saat içinde döneceğini, otomobiline göz kulak olmasını tembih etti.
Ancak o gece dönmedi.
Evine de dönmedi.
Ne o gece ne de bir başka gece.
Ailesi kayıp başvurusu yaptı.
Polis Dosdoğru ve sekreteri Semra Akyalı’nın ifadesine başvurdu.
“Görmediklerini” söylediler.
1980 şubatında Muazzez Öğretmen'in ailesi savcılığa başvurdu.
Olay Ağır Suçlar Masası’na intikal etti.
Dosdoğru ve sekreteri yeniden sorguya alındı.
Ve Dosdoğru bu kez itiraf etti:
“Evet ben öldürdüm.”
Muazzez Öğretmen o akşam muayenehanesine gelmiş, yanlış bir iğne sonucu ölmüştü.
Paniğe kapılan Dosdoğru, cesedi Vaniköy’de yalısının önünde denize atmıştı.
Sekreter de halıda ve telefonda kan izlerini gördüğünü söyledi.
Muazzez Öğretmen'in ölümü karanlıktı çünkü ilaçla ölmediği fikri güçleniyordu.
Dalgıçlar cesedin atıldığı yere daldılar.
Ancak güçlü akıntı ve anaforlar vardı Boğaz'da ve ceset asla bulunamadı.
Dosdoğru da mahkemede ifadesini değiştirdi.
Baskıyla cinayeti kabul ettiğini söyledi.
Ve ortada bir ceset olmadığı için Füreyd Dosdoğru yargılama sonunda beraat etti.
Dosya 9 kez Yargıtay’a gitti geldi.
Sonuç değişmedi.
Ceset yoksa cinayet yoktu.
Anladınız mı şimdi Kaşıkçı’nın cesedinin niye ortalıkta olmadığını?
***
“PKK kaka, YPG cici” yer mi Anadolu çocuğu!
ABD, PKK’nın Kandil’deki üç elebaşı için “Wanted” kararı çıkarıp “Ölü ya da diri” 12 milyon dolar ödül koyunca ortalık biraz sallandı.
Oysa ortada şaşıracak hiçbir şey yok, beklenmedik bir olay yok.
Daha kısa sayılabilecek bir süre önce ABD, “PKK’ya karşı birlikte mücadele edelim” önerisi getirip “YPG’yi PKK'ya karşı savaştıralım” dememiş miydi?
Balık hafızalı medyamız bunu hatırlamadan yorumlar yapmış dün.
Gülerek, eğlenerek okudum.
Bilgi olmadan yorum yapan çok olmuş.
Oysa Mattis’in o günkü açıklaması sonrasında da biliyor ve söylüyorduk ki, “PKK artık ABD için eskide kalmış ve kullanma süresi geçmiş” bir örgüt.
Sicili kabarık ve gereksiz yük.
Çok fazla ülkeye taşeronluk yapmış, kime kulluk edeceği belli olmayan bir yapı.
ABD PKK’yı tasfiye kararını çoktan almıştı.
Bunda bir gerekçe de, ayrılıkçı Kürtler içinde PKK’ya yönelik eleştirilerin artmış olması, PKK’nın bir Kürt hareketi olmaktan çıkıp radikal sola daha yakın bir örgüt haline gelmiş olması ve sözde lider kadrosunda çok fazla Türk ağırlığı olmasıydı.
ABD şimdi PKK’yı gözden çıkardığını açıkça ilan edip bundan böyle YPG ile daha rahat hareket etmek için böyle bir plan uyguluyor.
Böylelikle de Fırat’ın doğusundaki Suriye topraklarında daha rahat hareket etmeyi ve Türkiye’yi de buradan uzak tutmayı planlıyor.
Ayrıca başlarına ödül koymasına falan da gerek yoktu.
Zaten sık sık görüştükleri bu kadroyu, bir görüşme sırasında tutuklayabilirlerdi.
Bu karar sadece yeni bir döneme geçişin işaretidir.
Aynen Öcalan’ın Türkiye’ye tesliminde olduğu gibi.
Bu arada Öcalan demişken.
Sahi nerede bu Abdullah Öcalan?
***
Kutlama
PKK’dan bahsetmişken, güvenlik güçlerimizi de kutlamak gerek.
Son operasyonda öldürülen teröristler arasında, Türkiye’deki en üst düzey PKK yöneticisi de yer alıyor ve örgütün Türkiye faaliyetleri açısından çok önemli bir darbe.
***
2006’dan bir hatırlatma
2006 yılının Mart ayında Yaşar Büyükanıt hakkında “Şemdinli iddianamesi” Savcı Sarıkaya tarafından hazırlanıp açıklandığı günün ertesi şöyle yazmışım:
“Ben kendi payıma Savcı Sarıkaya’nın masum olduğu inancında değilim. En basit hukuk mantığına sahip biri bile böyle bir iddianame olmayacağını bilir” dedikten sonra şöyle söylemişim:
“Savcı Sarıkaya belirli bir cemaatin mensubudur. Eğitimini bu cemaatin okullarında tamamlamıştır. Şeriatçı unsurlarla işbirliği içindedir. Bölgedeki PKK faaliyetini yürüten kişiler tarafından da etki altına alınmıştır. Bu gruplarla arasında çıkar ilişkileri vardır”
Ve "Benim bu yazdıklarımla bir savcı dava açabilir mi?" diye de sormuşum.
Garip bir dünya değil mi?
12 yıl sonra bakın nereye geldik…
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Zamanın yargıçlığına güvendiğimiz zaman.