Kararsız lider olmaz
Siyasetten beş kuruşluk anlayan herkes “CHP bir an önce adaylarını açıklamalı ki, zaten kısıtlı olan medya gücüyle adaylarını topluma, seçmene tanıtabilsin” dedikçe CHP uzattıkça uzatıyor.
Ne İstanbul adayı belli ne Ankara ne de İzmir.
Hadi diyelim ki, İstanbul’da AK Parti adayını bekliyorsunuz, niye bekliyorsanız, İzmir ve Ankara’da ne bekliyorsunuz bir anlatın da öğrenelim.
Gecikme, aday belirlenmesinden sonra parti içinde oluşacak kırgınlıkları, kızgınlıkları tamir edecek süre bile bırakmayacak, farkında değiller.
Bu kararsızlık ya da belirsizlik CHP’ye büyük zarar veriyor ama Genel Merkez de, Genel Başkan da bu durumu göremiyor.
Korkarım seçim günü geldiğinde “Yahu biz aday göstermeyi unuttuk galiba” diyecekler.
Aynen Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu seçimde seçmen kütüğüne kaydolmayı unuttuğu gibi bir durum.
Ya da belki de, “Önce seçim olsun, kazanırsak bir aday gösteririz” diye de düşünüyor olabilirler.
Sadece üç büyük kentte mi, Anadolu’da da benzer bir durumu var ana muhalefetin.
Dün CHP saflarında siyaset yapmış bir dostumla bunları konuşurken, “Her yerde durum aynı” dedi ve anlattı:
“CHP’nin kazanma şansı olan yerlerden biri de Mersin. Orada da durum belli değil. Oysa iki isimden birini seçecekler. Biri Fikri Sağlar. CHP örgütü içinde güçlü bir isim. Aileden gelen bir gücü var. Arkasında ise İstemihan Talay.
Bu iki isimden birini seçeceksin. Zor bir denklem değil. CHP’lilerin oyunu almak istiyorsan Fikri Sağlar. Ama İstemihan Talay’ın da bakanlığı döneminden gelen bir sempatisi var. Yörük kökenli ve Güneydoğu kökenli seçmenden oy alabilecek biri. Bunu ben biliyorum da, Kemal Kılıçdaroğlu bilmiyor mu? Biliyor tabii ki! Onun da gözünde kazanma ihtimali daha güçlü olan Talay ama bir türlü açıklayamıyor. Genel Bakan’ın böyle kritik anlarda kararı verecek bir otoritesi olması lazım. Bu kadar tartışma doğru değil”
Parti içi demokrasi iyi, tartışma, istişare, fikirlere saygı tamam.
Ama bir yerde de lider dediğin riski alacak ve kararı verecek.
Ülke yönetmeye talip bir liderin, karar alma konusunda kendine daha fazla güvenmesi şart.
***
Kafam hem açıldı hem karıştı
Dün “Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı'ndan izin almadan ABD Kongresi'ne gittiyse asıl acayiplik oradadır” diye yazdım.
Çünkü daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konudan haberdar olmadığı anlamına gelecek bir açıklama yapmıştı.
Dün AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MİT Başkanı'nın ABD’deki görüşmelerinin Cumhurbaşkanı’nın bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığını açıkladı.
Böylelikle bendeki kafa karışıklığı ortadan kalktı.
Ama yerini kafamdaki başka bir karışıklık aldı.
***
File diye bir şey vardır
Marketlerde plastik poşetlerin ücret karşılığında verilecek olmasına kızanlar var.
Bu işin fikir babalarından biri olarak, eleştirilere bir mana veremiyorum.
“Bilmem ne markette günde bilmem kaç bin fiş kesiliyormuş. Günde bilmem kaç milyon torba için verilecek para bilmem kaç yüz bin lira olacakmış. Vatandaşa yazık değil miymiş!”
Değil efendim. O poşetleri sonra yoldan, bayırdan, ormandan, denizden pislik olarak topluyoruz, daha doğrusu toplayamıyoruz.
Kimse de poşetlere para vermek zorunda değil.
Biz çocukken böyle plastik poşet falan yoktu.
Hatırlar mısınız bilmem ama “file” diye bir şey vardı.
Çarşıya pazara elimizde file ile çıkardık.
Katlar cebine koyarsın, mendil kadar bile yer tutmaz. Alışverişi yapar içine koyarsın dönersin evine.
Bir sonraki alışverişte yine kullanırsın.
Daha yüklü bir alışveriş yapacaksan “pazar arabaları” vardı eskiden.
Bizde kalmadı ama Avrupa’nın her yerinde hâlâ herkes kullanıyor.
Doldurursun içine alışverişini, çeke çeke gelirsin eve. Kolların poşet taşıyacağım diye kopmaz, ellerini plastik acıtmaz.
Gayet medeni bir şeydir.
Ben hâlâ kullanıyorum.
Plastik poşet ilkelliktir.
Yasaklanmasına, parayla satılacak olmasına kızmak ise daha büyük ilkellik.
***
İlber Hoca ilk soruda elenir mi?
Bilgi yarışmalarının medyaya yansımalarını gülerek izliyorum.
“Boğaziçili kız ilk soruda elendi, doçent kadın baraj sorusunda çuvalladı” gibi cümlelerle bilgi yarışmalarına katılıp, yanıtı veremeyenlerle alay ediliyor.
Bu durum gerçekten komedidir.
Bu yarışmalar, yarışmacıların eğitim veya kültür seviyelerini belirleme sınavı değildir.
Bakın ben size söyleyeyim, mesela Kim Milyoner Olmak İster adlı yarışmaya Einstein katılsa ya da bizdekine İlber Ortaylı, Murat Bardakçı gibi bilgi ve kültür abidesi diyebileceğimiz dostlarımız katılsa ilk soruda elenebilirler.
Çünkü bu yarışmalar popüler kültürle ilgili yarışmalardır.
Her şeyi bilirsiniz ama o günlerde popüler olan bir şarkıyı, ilgi alanınızda olmayan bir film türünün oyuncusunu, senaristini, yönetmenini bilemeyebilirsiniz.
Sonra kalkıp “İlber Ortaylı ikinci soruda elendi” derseniz, İlber Ortaylı’yı değil kendinizi komik duruma düşürürsünüz.
***
İlgili ama ilgisiz
Size “Futbolla en ilgili ülke hangisidir” diye bir soru sorsam ne yanıt verirdiniz?
Muhtemelen ilk sıralara Brezilya’yı, Arjantin'i, İngiltere, İspanya ve İtalya’yı koyardınız değil mi?
Sizi bilmem ama ben öyle yapardım.
Ancak fena halde yanılırdınız.
Yani yanılırdım.
Bakın Nielsen’in dünya çapındaki bir araştırmasının sonuçlarına ve şaşırın.
Dünyada futbola en fazla ilgi duyan ülke Birleşik Arap Emirlikleri.
Halkın yüzde 80’i futbolla ilgileniyor.
Onu takip eden ülke yüzde 78 ile Tayland.
Arkasından yüzde 75 ile Şili, Portekiz ve Türkiye geliyor.
Onları yüzde 73 ile Meksika takip ediyor.
İspanya’da futbola ilgi yüzde 70.
İtalya’da yüzde 67, Brezilya ve Almanya’da yüzde 60.
Rusya’da yüzde 52, futbolun beşiği İngiltere’de ise yüzde 51.
Tabii bu sonuçlar arasında en ilginci Türkiye bence.
Bunca ilgi var ama statlarımızda doluluk oranı yerlerde sürünüyor.
İlgimiz bile icraata yansımıyor, sadece lafta.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İçi dolu küçük lafları, içi boş büyük laflara tercih ettiğimiz zaman.