Üzüm üzüm iki gözüm
İki gün tatil yapayım dedim ve son yazımı Trump’ın utanç verici Golan Tepeleri çıkışını eleştirip "Tek temennim ise Türkiye’nin buna gereğinden fazla bir tepki göstermemesi. Satılmış Ortadoğu krallıklarının rezilliğinin bedelini Türkiye’nin ödemesinden bana fenalık geldi çünkü" diye noktaladım.
Niye böyle noktaladım çünkü başımıza gelmesi muhtemel olanı tahmin ediyordum.
Ve haklı çıktım.
Türkiye en sert tepkiyi gösterdi ve bedelini ödüyoruz.
Dolar tepetaklak.
Oysa "Bu konuda AB ile aynı kanaatteyiz ve makul ülkelerle aynı şekilde davranmayı sürdüreceğiz" desek başımıza iş açılmayacak.
Neyse olan oldu artık.
Fatura JP Morgan’a kesiliyor ve Türkiye’deki bazı bankalara.
JP Morgan olumsuz rapor yazmış, bazı bankalar da müşterilerine “Dövize dönün” demişler.
JP Morgan’ın yaptığı p.ştluk orası kesin ama zaten onların işi bu.
Aynısını geçen yıl Endonezya’ya yaptılar.
Endonezya soruşturma açmadı ama JP Morgan’la Endonezya Bondlarının ihracı konusundaki aracılık anlaşmasını feshederek ceza kesti.
Sonuçta Ekim 2018’de Endonezya rupisi, son 20 yılın en düşük seviyesine geriledi.
Bankalara soruşturma açmak ise pek akıllıca bir iş değil.
Serbest ekonomiyim derken, böyle soruşturmalar açarsanız, piyasa açıldığı gün ortalık karışır.
Bence yanlış karar.
Eğer amaç üzüm yemekse, bunu bankalarla kapalı kapılar ardında yaparsın.
Amaç bağcı dövmekse bağıra bağıra yaparsın ama yasal karşılığı olmadığı için sonuç da alamazsın.
***
THY Alman medyasını germiş meğer
Almanya’nın çok kaliteli diye bildiğimiz bir haber kanalı var.
Adı N-TV.
Saygın, doğru düzgün bir kanal olarak biliriz N-TV’yi.
RTL grubuna ait bir kanaldır ve merkezi Köln’dedir.
Makul ve mantıklı bir yayın çizgisine sahiptir.
Ya da en azından öyleydi veya biz öyle bilirdik.
Ama anladığım kadarıyla N-TV de sapıtmış.
Hem de ne sapıtmak.
Bana olayı haber veren bir işadamı dostum oldu aslında.
Yılın bir bölümünde Almanya’da yaşayan, Almanya’yı ve Almanları çok seven bir dostum.
Gece uykusu kaçınca açmış televizyonu.
N-TV haber kanalında bir yayın.
Yarım saatte bir döne döne yayınlanıyor.
Konu Boeing’in düşen 737-8 MAX uçakları.
Ve birkaç low cost yani ucuz havayolu şirketinin logosu ile birlikte ekranda sürekli bir THY logosu ve THY uçaklarının görüntüleri.
Düşen Endonezya ve Etiyopya uçaklarından çok THY logosu ekranda ve çok açık bir THY karalama çabası.
Bunu yapan da sözde saygın bir yayın kuruluşu N-TV.
Sebep belli, THY’yi aşağı çekmek.
THY’nin müşteri kaybetmesine çalışmak.
Dostum bunu saatler boyunca izleyince delirmiş, öfkeden küplere binmiş.
Sabah ilk iş beni aradı.
"Allah bunların belasını versin. Pislikten daha pislik bunlar. Geçen hafta turizm dernekleri toplanır Türkiye’ye gitmeyin der. Ardından bu. Bu mu mertlik. Varsa Türkiye ile siyaseten bir derdin, siyaseten hesaplaş. Ne bu böyle kalleşçe alttan tekme atmak ve sözde fair görünmek."
Dostum çok haklı.
Bakalım THY bu rezalete nasıl yanıt verecek.
N-TV denilen kanalın bu aşağılık yayınına bir dava açacak mı?
Ama Türk medyasına da düşen bir görev var.
Bundan böyle düşen her uçakta ekrana kocaman bir Lufthansa logosu getirmeyen Türk medyası şerefsizdir.
***
Yapma Sevgili Mehmet Ağar henüz bunamadık
Hadi Mehmet Ağar şaşırmış tarihleri de koskoca medyada bir tane aklı başında, yakın geçmişi bilen adam da mı kalmamış!
Ya da kalmış da söylemeye mi çekiniyorlar anlamadım doğrusu.
Mehmet Ağar, katıldığı bir mitingde İstanbul’a 1979’da geldiğini söylüyor ve anlatıyor:
"Biz buraya geldik, günde 15 adam öldürülüyor. Geldik, İstanbul Emniyeti’ni teslim aldık. Nezarette 1 kişi vardı, o da sağcı. İstanbul Emniyet Müdürü olduğum dönemde benim o zaman işte son CHP Belediyesi burada iş başındaydı. Kabus gibiydi İstanbul."
Sonra da ekliyor:
"Belediye hizmetlerinin yapılmaması bir yana, bizim günümüzün yarısı CHP belediyesinin İstanbul’da belediye şirketlerine yerleştirdiği militanları temizlemekle geçiyordu. Milletin, devletin kaynakları bankamatiklere, hiçbir iş güç yapmayan örgütlere kaynak aktarımıyla geçiyordu. Allah bize bir daha, bu tür bir CHP belediyesi dönemi yaşamayı nasip etmesin. Kabus gibi bir şeydi. Çöp temizliği yok, su yok, hizmet yok."
Bunlar CHP’ye muhalefet etmek için güzel cümleler, hoş laflar.
Geçmişi hatırlamayanlara ya da yaşamayan genç seçmenlere etkili olması muhtemel anılar.
Ama ya doğruluk nerede!
İddialardan söz etmiyorum, gerçek doğrulardan söz edeceğim.
Mehmet Ağar 1979’da İstanbul’a gelmiş ve İstanbul Emniyeti’ni “Teslim almış” öyle mi?
Anlamadım doğrusu.
Kimden teslim almış?
1979’da İstanbul Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu…
Ondan görevi teslim alan ise bir sonraki İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı.
1983’e kadar o görevde.
Sonra yine Mehmet Ağar yok. Şükrü Balcı’dan sonra göreve gelen Mustafa Yiğit, sonra da Ünal Erkan.
İstanbul’da günde 15 adam öldürülüyor dediği dönemlerde emniyet müdürleri bunlar.
Mehmet Ağar değil.
Mehmet Ağar o dönemde bir ara İstanbul’da Emniyet Müdür Yardımcılığı yaptı ama “İstanbul’u teslim aldım” lafı pek geçerli olmuyor bu durumda da…
O sıralarda merkezi hükümet Milliyetçi Cephe, emniyet müdürlerini atayan da merkezi hükümet.
Emniyet zaten belediyeye değil, İçişleri Bakanlığı’na bağlı.
Yani İstanbul’da günde 15 kişi öldürülüyorsa bunda belediyenin suçu ne olabilir?
Zabıta ile terörü engellememek mi?
Sakın yanlış anlamayın.
CHP’yi savunuyor falan da değilim.
Ben sadece gerçekleri savunmaya çalışıyorum.
Doğruları bilsin herkes.
Kimsenin fikrine, kanaatine karışamayız.
Ama yanlış bilgiyle varılan kanaatin de büyük bir olasılıkla yanlış olacağını biliriz.
***
Fransa’yı yenmedik
Uzun zamandır maç kazanamayan bir milli takımın maç kazanması güzel elbet.
Ama bu zaferi abartmak da tehlikeli.
Sonuçta Arnavutluk’u yendik.
Fransa’yı değil.
Bu gruptaki rakibimiz Arnavutluk değil İzlanda.
Onu yenince çok sevinelim tamam.
Ama şimdi değil.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Her şeye rağmen aklımızı başımızda tutabildiğimiz zaman.