Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yurt dışı yatırımcılarda Türkiye’ye güvensizlik had safhadayken, finans kuruluşlarında Türkiye pazarı ile ilgilenen yabancı brokerlar “Türkiye’den çıkılıyor yakında işsiz kalacağım” korkusu yaşarken, TCMB’de yani Merkez Bankası’nda dün önemli bir toplantı vardı.

        Para Politikası Kurulu toplandı.

        Kurul toplandı, ekonomideki gelişmeleri konuştu ve merakla beklenen açıklamasını yaptı.

        Anında dolar yukarı doğru hızlandı.

        Çünkü Kurul’un açıklamasında geçmişte kullanılan minik bir cümle çıkarılmıştı.

        “Ek sıkılaştırma” cümlesi.

        Bu cümle çıkınca, finans dünyası Merkez Bankası’nın daha da tavizkar bir politikaya yöneleceğini öngördü ve zaten rezerv erimesi nedeniyle şüpheyle bakılan banka iyiden iyiye güven yitirdi.

        Sonuç doların 6 TL sınırına dayanması oldu.

        Merkez Bankası’nın açıklamasından çıkarılan o cümle, yarattığı sonuçlar itibarıyla sanki “sabotaj” yapılmış gibi bir izlenim yaratıyor.

        Öyle ki, yarın birileri çıkıp “TCMB’deki FETÖ’cüler yazdı bu açıklamayı” derse hiç ama hiç şaşırmam.

        Ama şunu da söylemezsem haksızlık yapmış olurum.

        Evet, açıklama hakikaten çok hatalı bir biçimde kaleme alınmış ve tedirginliği arttırıcı.

        Fakat ekonomideki kötüye gidişin tüm suçunu da Merkez Bankası’na ve son açıklamaya da bağlamak büyük bir hata olur.

        Merkez Bankası sadece ağrı kesiciyi vermeyeceğini beyan etti.

        Hastalığı iyileştirmeye zaten ilacı yoktu.

        REKLAM

        ***

        Akıl yoksa hayır da yok

        İstanbul Küçükçekmece’deki “tecavüz” faciasının failleri bulundu.

        Bir göçmen çıktı.

        Yıllar önce öngördüğümüz üzere, başı boş göçmenlerin yaratacağı sorunlar giderek artacak.

        Bundan kuşkumuz yoktu.

        Bu daha başlangıç.

        Irkçılık falan yapmıyorum, kaçınılmaz olanı söylüyorum.

        Daha bu göçmenlerin oluşturduğu mafyalar, suç örgütleri de göreceğiz.

        Beni asıl rahatsız eden daha doğrusu paniğe sevk eden ise suçu işleyen göçmenin Türkiye’ye kaçak olarak girmiş olması ve hiçbir kaydının bulunmaması.

        Türkiye’deki göçmen sayıları verilirken biz hep “Sayı kayıtlı olanın çok üzerinde” dedik durduk.

        Bunda da haklı çıktık.

        Ülkemizde ne kadar göçmen var, kaçak göçmen sayısı ne bilmiyoruz.

        Daha beteri ise bu kayıt dışı kaçaklarla kimsenin mücadele etmiyor, edemiyor olması.

        Çünkü Emniyet güçleri haklı olarak “Şimdi bunların üzerine gitsek, suçlu olacağız, bize kızacaklar” diyerek bu kaçak ve kayıtsız göçmenlerle uğraşmıyor, uğraşamıyorlar.

        Allah sonumuzu hayır etsin diyeceğim ama akıl olmayınca sonu hayırlı da olmuyor.

        REKLAM

        ***

        Her saldırgan rezildir ama farkı da görelim

        CHP liderine yumruklu saldırı ile başlayıp, işi bir linç hareketine dönüştürmeye çalışanlara tepki gösterince kendini “Hükümet yanlısı” zanneden bazı ahmaklardan tepki geliyor.

        “Bir AK Partiliye yumruk atıldığı zaman aynı tepkiyi vermediniz” diye klişe, öğretilmiş, trol tepkisi.

        Hayır efendim.

        Onlarda da eğer köşemiz açıksa tepki verdik.

        Biz siz değiliz.

        Zaten bu olay da basit bir yumruklama değil.

        Anlatalım mı farkları:

        - Mesela çok da saygı duyduğum, Sayın Taner Yıldız’a yumruklu bir saldırı olmuştu. Bireysel bir şeydi. Pisliğin teki yapmıştı. Ama olay bir linç hareketine dönüşmemişti. Tekil bir olaydı anında yakalanmıştı saldırgan zaten.

        - Mesut Yılmaz’a yönelik saldırı da benzer bir olaydı.

        - Bunlar toplumsal bir fay hattını kırmaya yönelik, halk içinde bir atışma başlatma potansiyeli olan ve ya da bunu amaçlayan olaylar değildi.

        - Hiçbir partinin il ya da ilçe başkanı Taner Yıldız’a saldıran pisliği “kahraman” ilan etmemişti. Gidip eline öpmemişti o pisliğin.

        - O saldırı sırasında yüzlerce kişi Taner Yıldız’ın otomobiline taşlarla saldırmamış, bulunduğu yeri yakmak istememişti.

        Elbette her saldırıyı lanetleriz.

        Ama bu saldırı biraz daha farklı bir amaca hizmet eder gibi görünüyor açık biçimde.

        Üzerinin örtülmesi ise tehlikeyi daha da büyütüyor.

        REKLAM

        ***

        Bir daha uçağa almayın bunu

        Dün gece sosyal medya üzerinden bir görüntü ile karşılaştık.

        Bir kadın, kim olduğunu bilmediğimiz hayli terbiyesiz bir kadın, hayli rezil bir kadın, hayli utanmaz, arsız bir kadın bir havalimanında uçağı rötar yaptı diye oradaki bir görevliye, bir başka kadına ağza alınmayacak, biraz edep, bir nebze ar, az biraz haya duygusuna sahip birinin söylemeyeceği sözlerle ağır hakaretlerle saldırıyor.

        Üstelik görevli kadın rötarın sorumlusu falan olsa bir nebze anlayacağım, belki hastası vardır, belki cenazesi vardır gecikmenin sorumlusu ile kavga ediyor diyeceğim ama o da değil.

        Bu hakaretlerin, bu rezaletin bir bedeli olmalı diye düşünüyorum.

        Kim bilir belki de bu “edepsize” bir daha uçak bileti satmamak bile iyi bir çözüm olabilir.

        ***

        Müjde

        2019 yılı Dünya Basın Özgürlüğü indeksi yayınlandı.

        180 ülkenin ele alındığı değerlendirmede ne mutlu bize ki son üçte değiliz.

        Basın özgürlüğü açısından en kötü durumdaki üç ülke yani 178, 179 ve 180. sıraları, Eritre, Kuzey Kore ve Türkmenistan alıyor.

        “Berbat durumda” diye nitelendirilen ülkeler, Çin, İran, Suriye, Mısır, Sudan ve Libya da var.

        Türkiye, dünyanın önemli bir bölümü ile beraber “zor durumda” ülkeler kategorisinde.

        İki ülke hariç Asya’nın hemen hemen tamamı, Afrika’nın önemli bir bölümü ve birkaç orta ve Güney Amerika ülkesi de bizimle aynı konumda.

        Ancak bizim kendimizi karşılaştırdığımız, vizesiz seyahat etmek istediğimiz ülkeler arasında basın özgürlüğünde bizim durumumuzda olan hiçbir ülke yok.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Duvara doğru gazlayanlar duvara çarpınca şaşırmadığı zaman.

        Diğer Yazılar