Mimar Sinan ve Ali Babacan
Aylar önce Ahmet Davutoğlu ile Abdullah Gül ve Ali Babacan’ın yollarının ayrı olduğunu, her iki tarafın ayrı ayrı partileşme çalışması içinde olduğunu ilk yazan olunca, millet de beni konunun uzmanı zannetmeye başladı.
İslamcı camianın onca ağır abi gazetecisi var iken bu mevzuları benim yazmam biraz abes olsa da, muhtemelen “Tarafsız” ve “Bağımsız” olduğum ve camianın içinde olmadan içini bilen biri olduğum için en net benim yazabileceğim düşünülüyor olabilir.
Daha önce de değindiğim gibi AK Parti içinde, Davutoğlu’nun kurması muhtemel partiyi ciddiye alan yok.
Davutoğlu’nun toplumsal bir tabanı olduğu düşünülmüyor, bir yere varması mümkün görülmüyor.
AK Parti’nin önemli isimlerine göre Davutoğlu hareketi bir “Siyasi Loser Entelektüeller” girişimi”.
Ancak Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün ne yapacağı konusunda meraklı bir bekleyiş ve bir tedirginlik var.
“Oradan bir şey çıkar” diyorlar.
“Ne çıkar”ın yanıtı ise şu: “Hem içerde hem dışarda destek bulurlar. İş çevreleri bu oluşuma sıcak bakar. Batı siyaseti ve uluslararası kuruluşlar hemen kabullenip temasa geçerler. Seçime girerlerse Yüzde 20 civarında hatta üzerinde oy alırlar.”
Peki Babacan ve Gül bunu biliyor mu ve ne yapıyorlar?
Şu anda herkes gibi Babacan’ın da dikkati İmamoğlu üzerinde.
23 Haziran’da ne olacağını bekliyorlar.
Sonrası için aceleleri yok. 4 yıl seçim olmayacağı varsayımından hareketle erken yola çıkmak istemediklerini zannediyorum.
4 yıl boyunca AK Parti’nin ve liderinin hedefi olmaktan imtina ettiklerini zannediyorum.
Buna mukabil zor da olsa bir erken seçim ihtimalini de göz ardı etmiyor olmalılar ki, çalışmayı da bırakmış değiller.
Babacan’ın 4 eğilimli bir oluşum yapmak istediğini duyuyorum.
Çevresine “Tüm görüşleri bir araya getirmeliyiz ama bunu vitrin süsü olarak değil, parti politikası olarak içselleştirmeliyiz. Her türlü siyasi görüşün olumlu katkılarına açık olmalı ve her görüşün iş yapma ve düşünme kapasitesi yüksek insanlarına kapıyı açıp, gerçek anlamda değer ve görev vermeliyiz” diyormuş.
Duyduklarım Babacan’ın “neo muhafazakar-neo liberal” bir çizgide yürümek istediğini gösteriyor.
Ancak bu yürüyüşü bugünden yarına beklemeyin derim.
Kuluçka süresi uzun olacak.
Bana bu bilgileri veren arkadaşım “Süleymaniye’nin temeli otursun diye 7 yıl bekledi Sinan” dedi.
Ben de güldüm.
“Mimar Sinan Türkiye’de siyaset yapmıyordu, asırlarca dayanacak bina yapıyordu” dedim.
***
Ört ki ölem!
Delilik alameti dedim ya geçen gün, alın size bir delilik alameti daha.
Ya da “Vay başımıza gelenler” de diyebilirsiniz.
Hatta çok isterseniz, “Ne olacak bu gidişatın sonu” da.
Ben olayı anlatayım da, ne diyeceğiniz size kalmış.
Kendini sol olarak tanımlayan ama daha çok faşizme yakın düşen yazılar kaleme alan bir meslektaşımız, çok bilinen, çok tanınan İslamcı bir yazar hakkında ağır hakaretler içerdiği öne sürülen bir yazı kaleme alır.
İslamcı yazar yazıyı görünce çok üzülür ve avukatına “Bu yazıya dava açalım” der.
Tazminat değil, yazının internetten kaldırılması ya da yazıya erişimin engellenmesini istemektedir.
Avukatı hemen Adliye’ye gider ve davayı açar.
Ve tüm hukuk yaşamını gözlerinin önünden şerit gibi geçiren bir durumla karşılaşır.
Hakim, davacı vekili avukata; “Biz müvekkilinizi çok severdik ama davaya ihanet etti. Benden onun lehine karar çıkarmamı istemeyin”.
Dediğim gibi.
Ne diyeceğinize siz karar verin!
***
Kıskançlık
Justin Trudeau bayıldığım bir siyasetçi falan değil.
Ama şu yaptığına bayıldım.
Eşinin doğum gününde, instagram hesabına koyduğu fotoğraf ve altına yazdığı sevgi sözcüklerine.
Kıskandım.
Trudeau’yu değil, Kanadalıları.
Zannederim Amerikalılar da kıskanmıştır…
NOT: Trudeau şöyle yazmış:
“Mutlu yıldönümleri Sophie. Birlikte macera ve sevgi dolu 14 yıl daha. Seni seviyorum”
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sevginin söylendikçe anlam kazandığını bildiğimiz zaman.