Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şu Batılı NGO’ların ne halta yaradığını hep çok düşünmüşümdür.

        Açık söylemek gerekirse pek bir halta yaramazlar.

        Büyük bölümü ülkelerindeki çıkar gruplarının ve sözde uzak oldukları hükümetlerin istihbarat kuruluşlarının kontrolündedir.

        Casus faaliyetlerine aracılık ederler, bilerek veya bilmeyerek hükümetlerinin uluslararası çıkarları doğrultusunda raporlar hazırlar, çıkışlar yaparlar. Gerekli hallerde faaliyet gösterdikleri bölgelerde bağlı oldukları ya da kendilerini kontrol eden ülkenin istekleri doğrultusunda ortalığı karıştırırlar.

        “Non governmental” gibi görününler ama “Tam governmental”dırlar.

        Bir diğer işlevleri daha vardır.

        Ülkelerindeki iti kopuğu istihdam ederler.

        Memleketin başına dert olması muhtemel ne kadar ipsiz sapsız adam varsa bunları NGO’larla yurt dışına sevk ederler.

        Bunlar sözde insanlığa, dünyaya faydalı iş yapmak için boktan yerlerde gezerler.

        Hiçbir halt yapmazlar.

        Maaş alır takılırlar.

        Ettikleri hizmet sıfıra yakın değerdedir.

        Zaten bu uluslararası NGO’ların büyük bölümü gırtlağa kadar yolsuzluk içindedir.

        Sözde insanlık için topladıkları paraların büyük bölümü yöneticilerin cebine gider, abuk sabuk işlere harcanır.

        Bu NGO’ların gelirlerinin sadece 10’a yakını gerçek açıklanan amaç için kullanılır. Gerisi israf ve yolsuzluktur.

        Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’nin NGO’larından İHH’nın Afrika’da 1000 dolar maliyetle açtığı bir su kuyusunu, ABD ve Avrupa kökenli bir NGO 100.000 dolara açar.

        Bu girizgahı yapmamın nedeni ise aşağıda bahsedeceğim Visions of Humanity adlı rezalet.

        Bak şu rezil haritaya

        Bu sözde örgüt, Institute for Economics and Peace adında bir başka sözde örgütün altında çalışan bir rezillik.

        Yüce bir amaçları var.

        Dünyada ekonomik adalet ve barışa katkı sağlamak.

        Yerseniz.

        Bunlar her yıl “Global Barış Endeksi” diye bir şey yayınlıyorlar.

        163 ülkeyi değerlendirmeye alıyorlar ve bu ülkelerdeki huzuru ve barışı notluyorlar.

        Yayınladıkları haritada kırmızı olan bölgeler barışın ve huzurun en az olduğu, yeşil olan bölgeler ise en çok olduğu yerler.

        Ve bakın Türkiye’ye.

        Yüksek ses yuh deyin.

        Bu aşağılık örgüte göre, Türkiye barış ve huzur açısından “Afganistan, Irak, Suriye, Libya, her iki Sudan, Kongo, Nijerya, Yemen ile aynı durumda.

        İşin garibi, IŞİD’in Türkiye’de bombalar patlattığı, havaalanlarında, gece kulüplerinde insanları katlettiği dönemlerde Türkiye’nin durumu daha iyi gözüküyor.

        Yayınladıkları rapora ve haritaya baktığınız zaman bu haritanın niçin ve hangi amaçla hazırlanmış olduğunu, neye hizmet etmek üzere planlandığını anlamamak mümkün değil.

        En basit ve en sıradan bakış açısıyla bu haritanın ve bu çalışmanın Türkiye’nin turizmini baltalamak için oluşturulduğunu söyleyebilirsiniz.

        Ama asıl niyetin bunun çok ötesinde olduğu bana göre aşikar.

        Elbette Institute for Economics and Peace’e kızacağız.

        Fakat Türkiye’yi bunların eline oyuncak olarak düşüren politikaları üretenlere daha çok kızmamız gerekiyor herhalde.

        REKLAM

        ***

        Hadi yasayı düşünelim birlikte

        Birkaç gündür okurlar, zannedersem özellikle de genç okurlar soruyor, “Yeni askerlik yasası ile ilgili ne düşünüyorsun, bir şey yazmayacak mısın?”

        Açıkçası bir şey düşünmüyorum.

        Çünkü insan Türkiye’de olan biten bazı şeyler hakkında çok düşünürse balatayı sıyırır.

        Bunlar düşünerek anlaşılacak şeyler değil.

        Mesela bu yasa özelinde diyelim ki düşünmeye başladık.

        Gelin beraber düşünelim.

        Üç ay önce ne diyordu Devlet büyüklerimiz “Türkiye’nin bir beka sorunu var”.

        Hâlâ ne diyorlar; “Türkiye’ye karşı düşmanca tutum alanlar var”.

        Üç ay önce beka sorunu olan bir ülkede üç ay sonra “Parayı ver askere gitme” yasası çıkıyorsa hadi düşünün bakalım.

        Beraber düşünelim ya da.

        Ulaşacağınız tek sonuç şu olabilir:

        “Bu ülkede parası olmayanların beka sorunu var”.

        Ya da “Bu ülkenin bekası parasızların sorunu”.

        REKLAM

        ***

        Çiftçiye sıfır yakıt sıfır atık traktör

        Hadi gününüzü çok bozmayayım, güzel şeylerden de bahsedelim.

        Yıllar önce bu köşede Önder Yol adında bir Türk mühendisin yaptığı bir elektrikli otomobilden bahsetmiştim.

        Çok yıllar önce.

        O sıralarda Tesla da henüz emekleme aşamasındaydı ve Önder Yol’un ürettiği prototipler daha doğrusu elektrikli otomobil alt yapıları Tesla’dan ve dünyadaki benzerlerinden daha uzun menzilli ve daha güvenilirdi.

        Yol’a ülkede destek olan çıkmadı.

        O da Çinlilerle ortak işler yaptı ama hak ettiği noktaya kendi ülkesinde gelemedi.

        Oysa kazanacak olan o değil ülke olacaktı.

        Yine de mesela şu anda Yeni Atatürk Havalimanı’nda yer hizmeti veren ve uçaklara yakıt aktaran araçlar, Önder Yol’un teknolojisi ile üretilmiş elektrikli araçlar.

        Önder Yol şimdi de bambaşka bir proje ile karşımızda.

        Bu kez otomobil değil elektrikli traktör üretti.

        Ağırlık ve menzil sorunu da olmayan traktörde elektrikli tahrik sistemleri çok daha verimli ve işlevsel olabiliyor.

        Yol’un ürettikleri dünyadaki ilk elektrikli traktörler.

        Çiftçinin mazot masrafını, hemen hemen sıfıra değil tam olarak sıfıra indiriyor.

        Bakım masraflarını sıfıra yaklaştırıyor.

        “Yakıt masrafı nasıl sıfır olur” diyorsunuz.

        Şöyle, köye küçük bir rüzgar veya güneş santrali kuruyorsunuz.

        Bunun ürettiği enerjiyi Yol’un TSK için zaten üretmekte olduğu 1 mwh’lik batarya konteynerinde depoluyorsunuz. Ve 15 dakika içinde köydeki bütün traktörleri bedavaya şarj edebiliyorsunuz.

        Beleş mi?

        Beleş.

        Bunu yapmasanız bile 1500 TL’lik mazotla yapacağınız işi 7 ila 12 TL’lik elektrik ile yapabiliyorsunuz.

        Dahası elektrik motorunda çok düşük süratlerde yüksek torkla iş yapabildiğiniz için traktör için ideal bir güç sağlıyor.

        45 dakikalık şarj ile 55 kwh’lik bataryalar doldurulabiliyor ve bununla 4 saat pulluk çekilebiliyor. Diğer işler için ise 8 saatlik enerji var.

        Yüksek tork nedeniyle dizel traktörlerin 8 saatte sürebildiği bir tarlayı 3 saatte sürebiliyor.

        Yol’un şimdiki amacı hidrolik sistemleri de elektriğe çevirip, bakım ve tamir masraflarını iyice aşağı çekmek.

        Traktör şu anda modüler olarak üretilmek üzere tasarlanıyor.

        Yani çiftçi istediği güç, istediği pil kapasitesi, istediği büyüklükte traktör alıp, çok hızlı bir biçimde monte ettirebilecek.

        Değişik talebe göre traktörünü değiştirmeden geliştirebilecek.

        Organik tarım modasında sıfır atıklı bir üretim aracının yayacağı hava da cabası.

        Yerli otomobilden hâlâ haber yok ama bu işe kelleyi koyanlardan böyle güzel haberler geliyor.

        NOT: Yarın gidip bu traktörü deneyeceğim. Tekirdağ’daki deneme alanına da Önder Yol’un yaptığı elektrikli otomobille gitmeyi planlıyorum. Gidiş geliş yaklaşık 400 km. Tek şarjla. Bakalım.

        REKLAM

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Olacak duaya amin dediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar