Sandığa gitmeyen böyle olsun mu!
Sevgili okurlar,
Bugün İstanbul’u kimin yöneteceğine, bize kimin hizmet edeceğine karar vermek için niyeyse bir kez daha sandık başına gidiyoruz.
31 Mart’ta yaptığımızı bir kez daha yapacağız.
Yaz tatilimizi ertelemek zorunda kaldığımız için mağduruz ama oyumuzu vereceğiz.
Görüyorum ki, İstanbul dışındakilerin de önemli bir bölümü, vatanını ve çocuklarının geleceğini düşünenler döndüler geldiler ve oy verecekler.
Bugün lütfen sandığa gidin.
Ben gideceğim.
Eşim de gidecek.
Kızım da.
Kimse kusura bakmasın bu sefer sandık başkanından devlet memuru olduğunu da belgelemesini isteyeceğim.
Bir kez daha sudan nedenlerle geçerli oyumun geçersiz sayılmasını istemiyorum.
Açıkçası bir İstanbullu olarak da kendimi şanslı hissediyorum.
Siyasi fikirler bir yana, en azından bize hizmet etmeye en yakın iki aday da güler yüzlü, toplumu bölmekten yana tavır almayan isimler.
Bu bile bir şans.
İyi olan kazansın.
Haklı olan ve hakkı olan kazansın.
***
Vakit aynı zamanda nakittir
Yahu bugün seçim var, ne yazsak sıkıntı, ne yazsak problem olur diye düşünüp, hangi mevzuya girsek de, gazetemizin başını belaya sokmasak diye düşünürken, Sevgili Ertuğrul Özkök’ün verdiği pası alıp oradan topu sürmemek ayıp olurdu herhalde.
Özkök ne pas verdi diye soracak olursanız, efendim meslek büyüğümüz Sayın Özkök, Tudor saatlerinin davetlisi olarak Las Vegas’a gitmiş.
Orada birkaç gün geçirmiş.
Markanın yüzü Lady Gaga ile de bir röportaj yapmış.
Ve yazısında da demiş ki, “Vallahi ben saatten anlamam, saatten anlayan Fatih Altaylı’dır”. Yani demeye getirmiş ki, “Ben müzik bilirim, popüler kültürle ilgili yazarım, saati yazma işini de Fatih’e bırakırım”.
Geçmişte, bizim gazete de kağıda basılırken, ekonomi müdürümüz Saygıdeğer Yavuz Barlas Bey’in talimatları doğrultusunda, ekonomi sayfalarımıza “Lüküs hayat”la ilgili şeyler yazıyordum.
Şemsiyeden bardağa, erkek iç giyiminden çoraba, tabak çanağa kadar her şey.
Tabii arada saatleri de…
Sonrasında bu gibi yazıları niyeyse yazmaz oldum.
Belki de memleketin hali keyfimi kaçırdığı içindir, bilmiyorum.
Ama madem Ertuğrul Beyimiz “Fatih bilir” dedi.
İki satır yazalım bari.
Şunu peşin peşin söyleyeyim.
Bugün saat dediğin şey işlevi için alınmıyor işlevi için takılmıyor.(Boyu için de alınıp takılmıyor o ayrı.)
Çünkü eğer maksat zamanı öğrenmek ise herkesin elindeki telefon zamanı en iyi saatten daha hassas bir biçimde gösteriyor.
Telefonlarınızdaki kronometreler en iyi saatin kronometresini aratmayacak derecede hassas, hatta daha hassas.
Saat bugün artık bir aksesuar, bana göre bir sanat eseri, bir mühendislik harikası, bir bilimsel yapıt.
Ben kendi adıma saatleri bu yüzden seviyorum, bu yüzden takıyorum.
Gelelim saatlere.
Ahmet Hamdi Tanpınar değilim, saat üzerinden edebiyat yapacak halim yok.
Anlatacaklarım daha çok malumatfuruşluk kabilinden şeyler.
Mesela Ertuğrul Beyimizi buralardan alıp, 10 bin kilometre ötedeki Nevada’ya, Las Vegas’a götüren Tudor saatlerinden başlayalım isterseniz.
Tudor, 1900’lerin başında kurulmuş bir saat fabrikası. 1940’ların ortasından beri de Rolex’le beraber hareket ediyor, artık aynı grubun parçası halindeler.
Bana göre ucuz sınıfına giren saatlerin şahanelerinden biridir. Hatta benden duymuş olmayın ama Rolex kadar iyi bir saattir. Zaten bazı modellerini Rolex’ten ayırmak bile mümkün değildir. Takana Rolex gibi bir imaj katmaz ama iyi bir saat taktığınızdan emin olabilirsiniz.
Tudor’un abisi Rolex’e gelince.
Açık söyleyeyim bir Rolex fanı değilim.
Ancak dünyanın en iyi saati Patek Philippe’in patron, CEO’su Sevgili Thierry Stern’ün bana söylediği bir şeyi de sizlerden saklayacak halim yok.
Bir gün saatler üzerine sohbet ederken Thierry’ye ki soru sordum.
Birinci soruyu az sonra aktaracağım.
İkinci soru ise şuydu: “Patek’ten sonra en beğendiğin saat hangisi?”
Şöyle yanıtladı: “Rolex”
Şaşırdım. “Niye?” dedim.
“Çünkü yılda 700-800 bin saat üretip bu kaliteyi korumak ve sürekli kılmak kolay bir iş değil. Rolex çok yüksek sayıda saat üretiyor ve hepsi iyi saatler”
Galiba iyi bir tanım bu.
Gerçekten de Rolex yılda 800 binden fazla saat üretiyor ve buna rağmen çok iyi bir marka algısı, çok yüksek bir imajı var.
Saatleri de hiç fena değil. Öyle muhteşem komplikasyonlar üretmiyorlar ama ortalama komplike saatleri kusursuz bir şekilde, çok yüksek standartta üretip, bir arzu nesnesi olarak pazarlayabiliyorlar.
Üstelik çok yüksek fiyata satılan vintage ya da ikinci el saatleri var. Gerçi o yüksek fiyatların elde edilmesinde takan kişilerin Paul Newman, Steve McQueen gibi isimler olmasının da etkisi var ama yine de başarı.
Ha burada bir de minik bilgi vereyim.
Rolex İsviçre saatlerinin en bilineni olarak tanınıyor ama aslında Rolex 20. Yüzyılın başında Londra’da temeli atılmış bir İngiliz saati. Markanın İsviçre’ye taşınması 1920’lerde.
En pahalı Rolex Paul Newman’a ait Cosmograph Daytona
Gelelim gerçekten “Büyük” saatlere.
Bana ve bu işten biraz anlayan herkese göre, dünya saatçiliğinin zirvesinde tartışmasız tek bir marka var: Patek Philippe.
PATEK PHILIPPE
Markanın başlangıcı 1839.
Antoni Patek ile Polonyalı saat ustası Czapek’in kurduğu saat atölyesi, bir iki yıl sonra ortakların anlaşamaması üzerine kapanıyor.
Antoni, Fransız saat ustası Adrien Philippe ile anlaşarak Patek Philippe adını 1851’de alıyor.
O gün bugündür de dünyanın en önemli saatçilerin başında geliyor ve uzun süredir de perçinlenmiş bir liderliği var.
Saatçilikte en fazla buluş, en fazla yenilik, en fazla patent hep Patek Philippe tarafından yapılmış.
Bugün dünyanın en iyi saatleri hâlâ onun tarafından yapılıyor ve hem yeni üretilen saatlerde hem de eski 2. el saatlerde en yüksek fiyat rekorları Patek Philippe’ye ait.
Yüksek fiyat ne peki!
Bugün Patek’in bazı modelleri 1 milyon frank’ın üzerinde etiketle satışa çıkıyor.
Ancak eski saatlerde rekorlar inanılmaz.
Mesela meşhur Henry Graves jr.
Saat 1930’ların başında Amerikalı banker Henry Graves jr. için özel olarak yapılmış çok komplike bir cep saati.
Graves’in torunları bu saati 1969 yılında ilk kez satışa koyuyorlar.
Daha sonra 1999 yılında saat açık arttırmaya çıkarılıyor.
Katar Şeyhi Ely Tani saati o tarihte 11 milyon dolara satın alıyor.
2014’te ise aynı saat bu kez 24 milyon dolara satılıyor.
Bugün satışa çıksa tahminen 50 milyon doları bulur deniyor.
1 ila 5,5 milyon dolar arasında pek çok Patek saat el değiştiriyor ancak kol saatleri arasında en yüksek fiyat Mısır Kralı Faruk’a ait bir 1518 referanslı Patek’te. Bu çelik saat birkaç yıl önce Christies’de 11,1 milyon dolara satıldı.
Patek Philippe yılda 50 bin ila 60 bin arasında saat üretiyor. Bunların büyük bölümü Calatrava’nın komplike olmayan saatleri. Çok fonksiyonlu, komplikasyon ve grand komplikasyon saatleri daha düşük miktarlarda üretiliyor.
Patron Thierry Stern’ün eşi Sandrine birkaç sene önce markanın “Yaratıcı” bölümünün başına geçti ve Patek giderek daha fazla kadın saati üretmeye başladı. Patek sayesinde kadınlar arasında da komplike saatler daha fazla moda olmaya başladı.
Bu durumu Thierry “Erkeklere satacağımız kadar satıyoruz. Ama kadınlar hâlâ saat konusunda yeterince işin içinde değiller. Yeni ve kaliteli pazar kadınlarda olacak” diyor.
Stern’ün dikkat ettiği bir başka nokta ise saati “Batı pazarlarında” tutmak.
“Şu anda 50 bin saat üretiyoruz. Çin’den gelen talebi karşılamak istesek bunun iki katına çıkabiliriz ama biz Avrupa’da şık ve bu işten anlayan pazarda daha büyük olmak istiyoruz” diyor.
Yukarıda Stern’e iki soru sorduğuma değinmiştim.
Yukarıda yazmadığım ilk sorum şuydu: “En sevdiğin Patek hangisi?”
O da bana kolundaki saati göstermişti.
Bir 5970R.
25 milyon dolarlık Patek Henry Graves jr.
11,15 milyon dolarlık Patek referans 1518
Patek’in patronun en sevdiği saati ref 5970R
ÜÇ BÜYÜKLER
Saatte de aslında Türk futbolunda olduğu gibi üç büyükler kavramı vardı bence.
Bunlar Patek, Vacheron ve Breguet idi.
Kuruluş tarihi en eski olan Vacheron’un çok sağlam temelleri vardı aslında. Markanın kurucusu Jean Marc Vacheron Jean Jacques Rousseau, Voltari gibi dönemin aydınlanmacı filozofları ile yakın dostluğu olan onlar gibi bilime, düşünceye, felsefeye meraklı bir adamdı. Ve üçünün de ortak tutkusu saatlerdi. Ancak içlerinden sadece Vacheron saatçi oldu.
Markanın kuruluşu 1755 yılına uzanır.
Daha Patek ortada yokken Vacheron çok müthiş saatler yaptı, bir anlamda günümüzün saatçiliğinin temellerini attı diyebiliriz.
1800’lerin başına kadar Vacheron olarak bilinen marka, o yıllarda Constantin’i ortak alarak Vacheron Constantin’e dönüştü.
Ancak 1970’lere kadar saatçiliğin iki liderinden biri sayılan Vacheron saatçilikteki “Quartz akımına” dayanamadı ve markayı batmaktan kurtaran Suudilerin efsane petrol bakanı Zeki Yamani oldu. Saat meraklısı Yamani 1980’lerde markaya ortak oldu ve zor günleri atlatmasında destek sağladı. Marka daha sonra Richmond Group’a satıldı. Bir daha asla eski gücüne kavuşamadı. Eski saatleri hâlâ çok değerli, hâlâ açık arttırmalarda büyük paralar ediyor ama artık yılda 20 bin saati zar zor üretip, zar zor satıyor ve eski parlak günlerinden çok uzak.
VE BREGUET
Breguet de Vacheron Constantin gibi çok eski bir marka. Onun da kuruluşu 1775.
Benim için en az Patek kadar iyi hatta yer yer ondan daha iyi bir üreticiydi.
Kimbilir belki de markaya olan sevgi ve saygımda Osmanlı Sarayı’nın iyi bir Breguet müşterisi olması ve Saray’da bol miktarda Breguet bulunması da etkin olabilir ama gerçekten Breguet komplikasyon saatler de muhteşemdi.
Ancak daha pek çok saat markasını bünyesinde barındıran Swatch Group’a satılması Breguet’ye hiç ama hiç iyi gelmedi.
Giderek pazar kaybetti.
Kalite sorunları yaşamaya başladı.
Kusursuz saatleri çok sık arıza yapar oldu.
Güvenilir olmaktan yavaş yavaş uzaklaştı.
Hâlâ şahane bir marka ama artık Patek ile yarışamıyor. Aynı Vacheron gibi.
Büyük grupların çatısı altına giren Vacheron ve Breguet giderek seviye kaybederken, Patek gibi bağımsızlığını sürdüren bir başka köklü üretici, Audemars Piguet, saat dünyasında hızla yükselerek şimdilerde Patek’in arkasından 2.’liğe yerleşti.
Bugün Audemars Piguet kalite, güvenilirlik, pazar payı gibi konularda hızla yükseldi ve muhteşem saatler yaparak dünyanın en önemli saatçilerinden biri haline geldi.
Peki yeni popüler olan pahalı saatlere ne demeli?
VE YENİ MARKALAR
Benim için bu saatçilerden birinin yeri ayrı.
F.P.Journe.
Yani François Paul Journe.
Journe genç bir saatçi.
62 yaşında.
Geçmişi 200 yıla dayanan rakiplerinin yanında 1999’da kurduğu şirketi genç değil bebek sayılır.
Ancak hafife alınacak bir saatçi değil.
Marsiyla doğumlu F.P.Journe önce meslek lisesini ardından Paris saatçilik okulunu bitirmiş. Ancak bir dahi.
Saatçilikte şu an benim için 1 numaralı usta. Aldığı patentler, yakın zamanda en fazla sayıda patent alan saat ustası olduğunu gösteriyor.
Mottosi “İcat et ve yap”
O da öyle yapıyor.
Tek büyük zaafiyeti ise büyük bir grubun çatısı altına girmiş olması.
MILLE
Bir diğer popüler genç marka ise Richard Mille.
Richard Mille de 68 yaşında bir saat ustası. Çalıştığı saat firması Seiko’ya satılınca ayrılıp kendi markasını kurmaya karar veriyor.
2011 yılında Richard Mille markasını oluşturuyor.
Saatleri farklı ve kaliteli. Saatçiliğe değişik materyalleri sokarak, farklı üretim teknikleri geliştiriyor.
Ancak saatlerinin genelde zengin Rusların, Amerikalı hip hop şarkıcılarının veya futbol ve basketbol yıldızlarının kollarında görünmesi markanın imajı için çok da olumlu bir yön değil. Ancak dünyanın gidişatı ile uyumlu bir durum o ayrı.
Benim için Journe kadar saygın değil fakat benim aşırı klasik bir adam olduğum da ayrı bir gerçek.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Zenginin saati züğürdün klavyesini yormadığı zaman.