Nankörlük
Gördüğüm manzara şudur:
Kimsenin hiçbir şeyden ders aldığı yok.
Tam aksine herkes kendinden başka her şeyi suçluyor.
İktidar partisinde İstanbul “Yerel” hezimeti sonrası, faturayı kendine kesemeyen “Sorumlular” seçmene hakarete başladılar.
Özeleştiridense, seçmen eleştirisi daha kolay çünkü.
En genel suçlama ise “Seçmen nankör”.
Onca hizmet yapılmış, duble, triple yollar, alttan yollar, üstten yollar, köprüler, bir daha köprüler, havalimanları, her şey ama her şey yapılmış ama buna rağmen “Nankör seçmen” İmamoğlu’na oy vermiş.
Verilecek türlü, uzun yanıt var da bu “Nankör” eleştirisine biz kısasından özünden gidelim.
Demokrasi dediğin sistem, seçimle gelip seçimle gitmek dediğin mesele zaten bu “Nankörlük üzerine inşa edilmiştir”.
Yaparsın, yaparsın, yaparsın. Memnun edersin, edersin, edersin.
Yapamamaya başladığın, memnun ve mutlu edememeye başladığın anda da gidersin.
Böyledir bu iş.
Buna nankörlük demek de demokrasiden nasibini almamaktır ancak.
İki köprü, üç baraj, bir havalimanı yaptın diye sittin sene kalmak mı zannedersin demokrasiyi.
O zaman Demirel’in günahı neydi?
6 kere gitti.
7 kere de geldi.
Böyledir bu iş.
Getirirken kızmadığın seçmene, gönderirken de kızamazsın.
Hele hele “Nankörlükten bahseden” bazılarına bakıyorum ve içimden gülmek geliyor.
Ulan, bu ülkeyi kuran, memleketin namusunu onurunu kurtaran, sata sata bitiremediğiniz her şeyin temelini atan adama sövüp duruyorsunuz yıllardır.
Buna nankörlük demeyeceksiniz de.
Üç tünel üç köprüye memleketin anahtarını vermemek nankörlük olacak öyle mi!
Hem bu kadar da üzülmeyin.
Bu işte gitmek de var geri gelmek de.
Yeter ki, seçmeni bu kadar da kötülemeyin.
O nankör dedikleriniz yarın yine getirir isterse.
Buna da demokrasi denir.
Bu nankörlük dediğiniz anayasalara bile konulmuştur bu nedenle.
İki dönem kuralı diye.
Yoksa onu da laf olsun diye koyuldu mu zannedersiniz.
Sizi gidi trol sürüsü...
***
Bu medya ile bu kadar
İktidar partisi ya da iktidar sahibi olanlar her kim ise, “Medyam var, gücüm var” diye gerinmesin, övünmesin.
Sahip olduğunuz şeye medya falan denemez.
Bu rezilliğin adı da medya falan olamaz.
Seçim gecesi Ekrem İmamoğlu kazanmış.
AK Partilisi, CHP’lisi herkes sonucu izliyor, merak ediyor.
Kendini iktidar medyası diye iktidara yutturan güruh seçimleri yayınlamaktan çoktan vazgeçmiş.
Devekuşu gibiler.
Zannedersin onlar ilan etmezse, İmamoğlu İstanbul belediye başkanı olmayacak.
5 yıl boyunca seçmen İmamoğlu’nun belediye başkanı seçildiğine inanmayacak.
Böyle rezil bir medya ile bir iktidar nereye varabilir, nereye gidebilir.
Tepeden indirdiğiniz sözde medya yöneticileri ile ancak bu kadar olur.
Siz onların halkı kandırdığını zannedersiniz...
Ama aslında onlar sizi kandırır.
Böyle bir medya virüs gibidir, sizi bitirir.
Sonra siz canınız ile uğraşırken, gider yeni birine yamanır.
***
Dededen nasihatler
Rahmetli dedemin eteğinin dibinde çok zaman geçirdim çocukluğumda.
Çevresindeki herkese sürekli bir şeyler öğretmeye çalışan, sert görünümlü ama özünde yumuşak, bilgili ama mütevazı ve oldukça huysuz bir adamdı.
Nur içinde yatsın.
O günlerde bana tek cümlelik dersler verirdi.
Ben de gülerdim onun bu eğitme çabasına.
Sözlerinin bir kulağımdan girip, bir kulağımdan çıktığını zannederdim.
Ama aradan uzun, çok uzun yıllar geçince bakıyorum ki, o sözler, yaşanmış olaylarla verdiği dersler hafızamda derin yer etmiş.
Hiç unutmuyorum, dedemle çok yakın olduğumu bilen bir yakın aile dostumuz, üniversiteyi bitirmiş çocuğunun işe alınması ile ilgili dedemle konuşmam için benden ricacı oldu.
Dedemin ters bir adam olmasından dolayı kendisinin konuşmaya çekindiğini düşünerek, “Tabii söylerim. Olmuş bilin” dedim.
Ve ilk fırsatta dedeme aktardım durumu.
“Olmaz” dedi.
“Söz verdim” dedim.
“Bana mı sordun” dedi.
Baktı çok üzüldüm.
Oturttu karşısına.
“Bak oğlum” dedi. “Kovamayacağın adamı işe almayacaksın. O çocuk ailemizden sayılır. Yarın öbür gün bir kabahat yapsa, işi yönetemese, iş kötü gitse işten çıkaramayacağız. İş batacak. Çıkartsak dostumuzdan, hışmımızdan olacağız. Sen sen ol işten kovamayacağın birine iş verme” dedi.
Sonra o delikanlıyı çağırdı.
Ona destek olarak bir iş kurdurdu.
Bu nasıl iş diye sorunca, “Batarsa kendi batar, çıkarsa kendi çıkar. Ben de en fazla biraz para kaybederim ama ne işimden olurum, ne dostumdan” dedi.
Bu hikaye nereden mi çıktı!
Bilmem...
Aklıma geldi niyeyse.
***
Back to the past
AK Parti’nin trol tayfası önce “Seçim yenilensin” diye bağırdı.
Şimdi de “Niye yenilendi” diye bağırıyor.
Faturayı da YSK’ye kesiyorlar.
“Seçim yenilenmese böyle bir sonuç olmazdı” diyorlar.
En iyisi itiraz etsinler.
23 Haziran seçimleri geçersiz sayılsın.
Geçerli olan 31 Mart seçimleri olsun.
Bence böyle bir başvuru YSK’da karşılık bulur.
7 oyla kabul edilir!
***
Geç kalan hak
İsmail Küçükkaya, Binali Yıldırım’a kızmış ve “Hakkımı helal etmiyorum” demiş dün.
Haklıdır.
Sonrasında maraza çıkarmak için seçilmiş olmak ve hedef yapılmak Küçükkaya’yı haklı olarak üzmüştür.
Hakkını helal etmemek en doğal hakkıdır.
Ama keşke bunu Binali Yıldırım’ın seçimi kaybettiği kesinleştikten sonra değil, o gün söyleseydi.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kabahat gömleğini masumlara giydirmeye kalkışmadığımız zaman.