Okkalı bir hakim arıyorum
Evet aynen başlıkta yazdığı gibi, okkalı bir hakim arıyorum.
Hatta 6 okkalı bir hakim arıyorum.
Niye mi?
Anlatayım.
Trafikte yol kesip, hamile kadına ve eşine saldıran, otomobillerinin aynasını kıran, üzerinde tepinen ve iki insana büyük korku yaşatan “yol yabanileri” için süper süratle iddianame hazırlandı.
Her iki “yabani” için 20’şer yıl hapis isteniyor.
Ve şimdi bir anda farklı bir tartışma yolda.
“Bu kadar hızlı iddianame hazırlanır mı, bu suç için bu kadar ceza istenir mi?”
İddianame çok hızlı hazırlanmış, çünkü sosyal medya başta olmak üzere toplumsal baskı varmış, aynı baskı nedeniyle sanki cinayet işlenmiş kadar ceza istenmiş.
Bu kadarı da fazla imiş.
Hayır efendim, iddianamenin bu kadar hızlı hazırlanması son derece yerinde ve istenen ceza hiç de fazla değil.
Suç belli, tanıklar açık, görüntüler net.
Normal olan iddianamenin hızlı hazırlanması, yavaş hazırlansa idi anormal olurdu.
Cezaya gelince...
İstenen ceza yerli yerinde hatta az bile.
New York’ta bir kadına yolda sarkıntılık eden adama çok ağır ceza veren hakimi duymuşsunuzdur.
Doğru mu yalan mı bilmem, çok ağır bir ceza vermiş.
Sanık avukatı “Bu suça bu ceza olur mu?” demiş.
Hakim de “Cezayı bu suça vermiyorum. New Yorklu kadınların gece rahatça gezme hürriyetlerini ellerinden aldığı için veriyorum” demiş.
Böyle bir olay yaşandı mı, yaşanmadı mı bilmiyorum.
Ama yaşandığını bildiğim bir olay var.
Yıllar önce çok sevgili bir arkadaşım, Türkiye’den ithal ettiği bazı ürünleri Fransa merkezli olmak üzere Avrupa’da pazarlıyordu.
Sonra bir İtalyan şirketi bu ürünlerin taklit olduğu iddiası ile dava açtı.
Davayı kazandı.
Hakim son celsede arkadaşıma yaklaşık 600 milyon avro ceza verdi.
Arkadaşım “ Mösyö, ben bu işten bu kadar para kazanmadım. Sattığım tüm ürünlerin değeri bile bu kadar değil. Ve zaten bu cezayı ödeyecek kadar ne param var ne de böyle bir param olması ihtimali var. Asla tahsil edemeyeceğiniz bir ceza kesiyorsunuz” dedi.
Hakimin yanıtı şu oldu: “Bu kadar paran olmadığını ve bunu asla ödeyemeyeceğini biliyorum. Seni hapse de atmıyorum. Ama sana bu cezayı veriyorum çünkü bir başkasının senin yaptığını yapmaya cesaret etmesini engellemek istiyorum.”
Bu iki yabani için istenen ceza da aynen böyle bir cezadır.
Ben de bu cezayı verebilecek okkalı bir hakim istiyorum.
Versin ki, biz, eşlerimiz, çocuklarımız yollarda korkmadan gezebilsin.
Başka yabaniler “Dandik bir ceza alır, bu işten yırtarız” diye önüne gelene kuduz gibi saldıramasın.
Al gülüm ver gülüm
Dara düşen her hükümet gibi, mevcut hükümet de vergilere ve zamlara abanmaya başladı.
En az 4 yıl seçim olmayınca el iyice rahat.
Can çekişen sektörleri ayağa kaldırmaya yönelik pek bir hamle yok.
Ama her şeye rağmen ayakta kalanları biraz daha sağmaya yönelik hareketler çok.
Yapısal hiçbir değişiklik yapmadan değil vergileri artırmak, canımızı da alsanız sonuç değişmez arkadaşlar.
Hele şimdilik vergi vermeye muktedir olandan aldıklarınızı doğru düzgün üretime yatırmaz, üretimde hiçbir katkısı olmayanlara vermeye devam ederseniz o ağzınızdan düşürmediğiniz beka sorunu bakın o zaman ortaya çıkar.
Muhtemelen bunları siz de biliyorsunuzdur ama ben yine de fazla detaya girmeden söylemiş olayım.
Sonra yine “Yahu niye uyarmadınız!” demeyin.
***
Din değil parti
Bir siyasi hareket, zaman içinde eskiyip, köhneyince ya da başlangıçtaki yolundan az veya çok uzaklaşınca içinden yeni yeni parçalar çıkarabilir.
Geçmişte de bunlar yaşandı.
CHP, Demokrat Parti’yi çıkardı mesela.
Demokrat Parti götürüldü, yerine Adalet geldi.
Adalet sallanınca içinden Demokrat Parti’yi çıkardı Ferruh Bozbeyli ve arkadaşları.
Ondan kısa bir süre önce CHP ortanın soluna kayınca CHP’den Turhan Feyzioğlu ile birlikte kopan bir grup Güven Partisi’ni kurdu.
Yakın tarihimizde de Milli Selamet Partisi’nin devamı niteliğindeki Refah Partisi kapatılıp Fazilet Partisi kurulunca yenilikçiler diye adlandırılan bir grup Abdullah Gül önderliğinde partide ilk kez Erbakan’ın karşısına çıktılar ve yenildiler.
Bunun üzerine de Fazilet’in de kapatılması üzerine kurulan Saadet Partisi’ne katılmayarak Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdular.
Sonra da iktidar oldular.
Kimse de de AK Parti’yi kuranlara “Ümmeti böldünüz” demedi.
Çünkü partiler “Din” değildir.
Şimdi de AK Parti bölünme durumu ile karşı karşıya.
Bir yanda Davutoğlu, diğer yanda Gül destekli Babacan.
Yeni partiler kuruyorlar.
Bence ilk işleri yeni parti kurmak olmamalıydı.
AK Parti içinde bir liderlik mücadelesi başlatmaları, eğer orada engellenirlerse ve siyaset yapma şansları kalmazsa parti kurmaları doğru olurdu.
Muhtemelen kazanamazlardı.
Ama en azından denemiş olurlardı.
Bazen neyin olması gerektiğini anlamak için neyin olamadığını görmek gerekir.
Salakça bir cümlenin sonucu
Ahmet Hakan’ın “Asla Tayyip Erdoğan’ın uçağına binmem” dedikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanına oturup, suratına da o beşuş ifadeyi oturtmasından sonra dalga konusu olması son derece normal ve olması gereken bir durum.
Çünkü asıl salaklık yaptığında değil söylediğinde.
Eğer gazeteciysen ve Cumhurbaşkanı ya da Başbakan seni bir geziye davet ediyorsa gitmelisin.
Mesleki olarak bir gereklilik bu.
Gidersin.
Sorman gereken her şeyi sorarsın.
Sordukların hoşa gitmezse muhtemelen seni bir daha çağırmazlar.
Ahmet Hakan’ın yapmaması gereken şey gitmesi değil daha önce “Gitmem” demiş olmasıdır.
Böyle bir cümle kurmak için gerçekten bu mesleğin erbabı olmamak gerekir.
Ben bildiğimi okurum, çağırırlarsa giderim.
Yine de bildiğimi okurum.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İçimizden geçenle ağzımızdan çıkan aynı olduğunda.