Livaneli niye orada?
Zülfü Livaneli deyince aklınıza muhtemelen iyi bir şarkıcı, iyi bir sanatçı, ya da bir entelektüel geliyordur.
Özellikle de gençlerin.
Livaneli’nin siyasetçi yönünü pek hatırlamaz yeni kuşaklar.
Hele hele Livaneli’nin 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğunu ve İstanbul’u Recep Tayyip Erdoğan’a kaybeden adam olduğunu hiç hatırlamıyordur bu gençler.
O gün Livaneli seçimlerden galip ayrılsa idi, muhtemelen Türkiye’nin tarihi de, Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsi tarihi de bambaşka şekillenecekti.
25 yıl önce İstanbul’u kaybeden Livaneli’yi 25 yıl sonra İstanbul’u geri alan Ekrem İmamoğlu’nun yanında görüyoruz sürekli.
Zülfü Livaneli’nin İmamoğlu’nun aday gösterilmesi için de ciddi çaba gösterdiğini söylüyorlar.
Hafta sonunda Zülfü Livaneli’nin Bodrum’daki konserine özel olarak kalkıp geldi Ekrem İmamoğlu.
Sahneye de çıktı.
Bu sırada yanımda hem CHP’yi, hem de Livaneli’yi iyi tanıyan bir dostum vardı.
Ben “Zülfü Abi galiba intikamını aldığı için Ekrem İmamoğlu’nu bu kadar seviyor. Birbirlerine bu yüzden bu kadar düşkünler herhalde” dedim.
Livaneli’yi iyi tanıyan dostum ise şöyle yorumladı durumu: “Ben eğer Zülfü’yü biraz tanıyorsam, İmamoğlu önderliğinde parlamenter sisteme geçilirse Cumhurbaşkanı ben olurum diye düşünüyordur.”
Öyle midir değil midir bilemem.
Ama kulağa fena gelmiyor.
Sanatçı bir Cumhurbaşkanı.
***
Amanın taksi taksi
Geçenlerde Taksiciler Esnaf Odası Başkanı ve yöneticileri ziyaretime geldiler.
“UBER’e karşı bizim yanımızda olduğunuz için teşekküre geldik, aynı zamanda bir takside başınıza gelen olay için de üzüntülerimizi bildirip özür dilemeye” dediler.
“UBER’e karşı sizin yanınızda değilim. Hukuksuzluğa karşı sizin yanınızdayım” dedim.
“Haklısınız. Bu daha önemli” dedi Başkan Eyüp Aksu.
1990’ların başında yapılan ihaleye katılarak plaka almış bir taksi esnafı kendisi.
“O gün bu plakayı almak için köyde tarla, İstanbul’da dükkan sattım” diye anlatmaya başladı.
“Bugün plakayı satsam o dükkanı geri almam mümkün değil. Yarısını bile alamam” dedi.
UBER konusunda hemen hemen hemfikiriz.
“İhale yapılsın. Parayı basıp girsin taşımacılık yapmak isteyen” diyor taksiciler de.
“Ama böyle haksız rekabet oluyor. Biz türlü kısıtlama ve maliyete tabiyiz. Onlar ise sadece bir araç parasına rekabete dahil oluyorlar”
Bence haklılar.
Kamu ihale yapsın. UBER gibi şirketler girsin. Kamu da gelir elde etsin. Haksız rekabet de ortadan kalksın.
UBER’in genelde kadınlar tarafından tercih edildiğini bunun da taksicilerin kontrolsüzlüğünden ve bazı rezil taksi sürücülerinden kaynaklandığını söylüyorum.
Eyüp Aksu yanıtlıyor:
“Yüzde yüz haklısınız. Ne yazık ki, taksilerde sürücülük yapan sabıkalı, çoluk çocuğumuzu arabasına bindirmeyeceğimiz türde, uyuşturucu bağımlısı şoförler var. Bunlar esnaf değil. Bunlar uğursuzlar. Zaten kısa süreli şoförlük yapıyorlar. Bunlar vurgun için orada. Birilerini dolandırırım, yasa dışı iş yaparım diyenler bunlar. İstanbul’da 17 bin taksi var. Bunların sayısı 200-300. Zaten belirli yerlerde dolaşır bunlar. Bunlarla mücadele edilmesini en çok biz istiyoruz. Ben şahsen bunları İçişleri Bakanımıza kadar şikayet ettim. Yakalanıyorlar. 180 TL ceza ile kurtuluyorlar. Çünkü yasa yok. Düzenleme yok. Bizim oda olarak zaten hiç bir etkimiz ve yetkimiz yok. Trafik polisi bu araçları da normal trafik yasasına göre denetliyor. Yasal düzenleme yapılmalı. Sürücülük okulu açılmalı. Bu okuldan diploması olmayana taksi verilmemeli. Taksilerde sürücünün bu okuldan aldığı diploma asılı olmalı. Kimin arabasına bindiğini müşteri görmeli. Taksi şoförlüğü diploması olmayana araç teslim eden mal sahibinin plakası iptal edilmeli. Bunları biz istiyoruz. Ama devlet üzerine düşeni yapmıyor. Kontrolsüz başı boş bir alan. Sonra bizim esnafımız dışarda taksiciyiz demeye utanıyor. Bir zamanlar en güvenilir mesleklerden biri olan taksicilik şimdi utanç mesleği. Niye 300-500 serseri ve bu serserilerin denetime alınmasını sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmayanlar yüzünden. Bu yüzden her türlü sabıkası olanlar şoförlük yapıyor. Kimse de engelleyemiyor.”
Oda Başkanı Aksu çok dertli.
Belediyenin dayattığı “İtaksi” uygulaması için de çok kızgın.
“Çalışmayan bir sistem. Yazılımı işlemiyor. Taksi ile müşteriyi buluşturamayan, yalan yanlış bir iş. Belediye bunu bize dayattı. Bildiğimiz kadarı ile eski AK partili bir vekilin yakınlarının yaptığı bir sistem. Belediye bunu zorunlu kıldı. Bunun aslında oda tarafından yapılması lazım”
Bu durumu yeni Başkan İmamoğlu ile konuşmuşlar. İlgilenme sözü vermiş.
Benim taksi tarifelerine zam yapılması gerektiğini söylediğim yazımı da okumuşlar.
“Biz söyleyemiyorduk ama siz söylediniz” dediler.
Evet söyledim.
Taksi Dünyanın hiç bir yerinde ucuz bir şey değildir.
Biz de ise üç kişi otobüse bineceğine taksiye binse özellikle yakın ve orta mesafelerde neredeyse aynı paraya seyahat edebiliyor.
Bu da takside hizmet kalitesini düşürüyor bana göre.
Sonuçta taksi sürücülü bir otomobil kiralamak gibi. Ucuza olmaz.
Esnafın bir diğer derdi ise müşterinin kabalığı.
“Bütün öfkesini taksiciden çıkaran bir kesim var. Biniyor. Kaba saba tavırlar. Garip olmayacak istekler. Sesimizi çıkarsak telefona kaydederim tehdidi. Hadi gitsin bakalım bize davrandığı gibi Londra’da, Paris’te bir taksiciye davransın. Baksın bakalım ne oluyor”
Bunda da onlar haklı.
Topluma egemen olmaya başlayan kabalık, burada da etkisini gösteriyor muhtemelen.
Anlatmakla bitecek gibi değil.
Belki de bir televizyon programı yapıp dinlemek lazım.
***
Yuh artık
Gerçekten içim kaldırmıyor artık.
Ne giderek çöken, yok olan konvansiyonel medyayı, ne de oradan buradan arakladığı haberlere, yalan dolan başlık atıp sözde habercilik yapan düzeysiz internet medyasını.
Artık abuk sabukluğun doruğunda bir yerde herkes ve her şey.
Bunları okumak, okumaya çalışmak gerçekten zaman kaybı.
Başlıktaki konuyu bulmak için yüzlerce sayfa görmeyi gerektiren galeriler...
Baştan sonra palavra sözde transfer haberleri ile dolu sayfalar.
Manasız sorularla kızdırılan sonra da kızdığı için eleştirilen ünlüler...
Sizin de farkında olduğunuz türlü rezalete zaten alıştık da...
Ama iyiden iyiye aptal yerine konulmak da insanın ağırına gidiyor.
Mesela dün bir internet sitesini açıyorum.
İddialı bir başlık.
“Gül ve Babacan’ın kilit kadrosu belli oldu”
Yazan da bir zamanlar önemli olduğu varsayılan bir yazar.
Haliyle ciddiye alıp açıyorsun sayfayı ve okumaya başlıyorsun.
Önemli yazar döktürmüş isimleri ve patlatmış bombayı: “Beşir Atalay, Sadullah Ergin, Nihat Ergün ve Haşim Kılıç”
Emin olun yazara kızmıyorum. Dünyadan haberi yoktur, yazmıştır.
Ama bir internet haber sitesi bu haberi alıntılıyorsa başlık “Uyuyan gazeteciden, bayat bilgiler” falan olur ancak.
Çünkü bu isimler haftalardır değil, neredeyse aylardır konuşuluyor.
Ne duymayan var ne haberi olmayan.
Bunu yeni bir haber bulmuş gibi yazmak aymazlık, bunu “Bomba haber belli oldu “ diye nakletmek dangalaklık.
Biz de bunları haber sitesi diye açıp baktığımız için az dangalak değiliz o da ayrı!
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Meseleleri Dert edindiğimiz zaman.