Kalana zabıt, ölene tabut
Polislerin olaylara müdahale konusundaki yetersizliklerinden veya çekingenliklerinden söz ettim.
“Acaba bunun eğitimini mi almıyorlar, yoksa bu konuda yasalara mı güvenmiyorlar” diye sordum.
Bence her ikisi diye de fikrimi belirttim zaten.
Polisimizin bir müdahale sorunu olduğu aşikâr.
Ya aşırı güç kullanıyorlar.
Ya da hiçbir şey yapmayıp izliyorlar.
Emniyet mensubu okurlarımdan ya da onların yakınlarından çokça yanıt geldi.
Çok bilgi verici bulduğum birini sizlerle paylaşmak istedim:
"Selamlar Fatih Ağabey... Bugünkü yazınızda polisin etkisiz hale getirme yetkisinden ve eğitiminden bahsettiniz. Eğitimi konusunda bir polis olarak size belki katılabilirim. Ama bu eğitim yasalara dayalı. Bizlerin zor kullanma yetkisi, kanunla belirlenmiş ve kademeli olarak orantılı bir şekilde zor kullanılır ifadeleri ile kanunda yer almıştır.
Peki bu kademeli, orantılı, bedeni güç maddi kuvvet gibi muğlak tanımlamalarla bizler nasıl müdahale ederiz?
Aynen yazınızda belirttiğiniz gibi genelde müdahale etmeyip beklemeyi tercih ederiz.
Günün sonunda ettiğimiz müdahalede taraflardan biri yaralandığı takdirde kendimizi ağır ceza mahkemesinde buluruz. Burada da bu muğlak tanımlamaların her hakimin anlayışına göre yorumlanmasına bırakılan kaderimiz bize birden bire polisken sanık ve mahkum olmanın yolunu açar.
Bu nedenle mesleki bir deyime göre hareket edilir; yani 'kalana zabıt ölene tabut'. Çünkü birçok savcı ve hakim hemen bizim kastı aşar şekilde orantısız güç kullandığımıza hükmeder.
Bir ekip otosunda 2 polisin hangi bedeni güç ya da maddi kuvvetle 60-70 kişilik mahalle kavgasını yazınızda anlattığınız şekilde profesyonelce yere yatırıp kelepçeleyebileceğini tahayyül edecek bir yasa, yargı ve basınımız yoktur.
Bu nedenle yaptıklarımız ve yapmadıklarımız yüzünden hep biz polisler yargılanırız. Unutulmamalıdır ki bizler RoboCoplar değiliz. Kanun koyucu bu muğlak ifadeleri inisiyatife bırakmadan açık bir şekilde yasalaştırdığı takdirde eksik eğitimli biz polisler o zaman hapse düşme korkusu olmadan eksiksizce görevimizi yerine getirebiliriz. Selamlar..."
***
Ter-bi-ye
Ne yalan söyleyeyim, bugün pek yazı yazasım yoktu.
Nedenini bilmediğim bir keyifsizlik.
Kim bilir belki de, dün Diyanet İşleri ile ilgili yazımdan sonra Mustafa Kemal Atatürk’e ve onu savunduğum için bana, bazılarının yolladığı “Nankörlük” dolu, “cehalet” dolu ve hatta “Kin dolu” mailler kaçırdı tadımı.
Yahu arkadaşlar; biz size Atatürk’ü sevin demiyoruz.
İstemiyorsanız sevmeyin.
Yemin ederim ki, onun pek umurunda olmaz.
Söylediğimiz tek şey var, "Nankörlük etmeyin" bir, "Terbiyesizlik etmeyin" iki.
Meselâ ben de bir sürü kişiyi sevmiyorum.
Üstelik bunlar benim vatanımın kurtarılmasına önderlik etmiş, kurulmasına sebep olmuş insanlar falan değil.
Dünyanın saygısını kazanmış kişiler de değiller bunlar.
Hatta bazıları başlarında oldukları kurumları bile yönetmekten aciz, beceriksiz, cahil kişiler.
Ben bunlara bile hakaret etmiyorum.
Bir borcum, minnettar olmamı gerektirecek bir icraatları olmadığı için nankörlük etmediğimi söyleyecek bir durum yok.
Ama yine terbiyesizlik etmiyorum.
Sizden de tek istediğim bu.
Mümkünse bir nebze terbiye.
Belki size yabancı bir kelime.
Ama hâlâ öğrenebilirsiniz.
Zor değil.
İsterseniz heceleyeyim!
***
Başkanların notu!
Tanıyan tanımayan herkes, yeni seçilen belediye başkanlarının performansları ile ilgili ne düşündüğümü soruyor.
Açık konuşmak gerekirse:
- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun siyasi performansını yüksek buluyorum. Bir siyasi lider gibi davranıyor.
Belediye Başkanlığı performansı ile ilgili ise bir şey söylemem için henüz erken. Bazı hataları oldu belki ama tüm gözler üzerindeyken, bunu normal buluyorum. Ama en azından 100 günlük bir süre verilmesi gerek ilk eleştirileri yapma hakkını elde etmek için.
- Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı ise çok başarılı buluyorum. Hadi daha açık söyleyeyim. Umduğumdan çok çok daha başarılı olduğunu görüyorum. Çok iyi bir başlangıç yaptı ama tabii önemli olan nasıl başladığın değil, nasıl bitirdiğindir. Şimdilik çok çok iyi gidiyor.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
"İnsanları önyargılarımızla değil; ne yaptıkları ile değerlendirdiğimiz zaman."