A TA TÜRK
Bugün bu ülkenin kurucusunun, bağımsız bir ülke olarak kalmamızı sağlayan, soyumuzu, sopumuzu koruyan, medeniyete kucak açmamız için gayret gösteren, kadınlarımıza sahip çıkan ve benim için her şeyden daha üstün, daha değerli olan adamın ölüm günü.
Atatürk’ün.
Pekçok kuruluş bugüne özel filmler hazırlamışlar.
Duygu yüklü.
Senede bir gün ne kolay değil mi!
Bir film yap.
Tamam.
Öyle değil arkadaşlar.
Bir reklam ajansının metnini yazdığı filmle olmuyor bu işler.
Sahip çıkmakla oluyor.
Peşinden gitmekle oluyor.
Teslim olmamakla oluyor.
Öyle olmayınca olmuyor.
Ve son bir söz de Ekrem İmamoğlu’na.
Sevgili Başkan, Atatürk için 1 dakika saygı duruşuna davet eden tanıtım filminizi izledim sosyal medyada.
Size bir hatırlatma yapayım.
Onun adı Mustafa Kemal olabilir.
Ama biz ona Atatürk diyoruz.
Sizin de öyle demenizi isterdik.
Emin olun kulağa kötü gelmiyor.
Çok kolay ve insana kendini iyi hissettiren bir kelime.
A-TA-TÜRK
İnşallah seneye onu bu isimle anarsınız.
***
Kartal Oxford
Ahmet Hakan’a önce hayırlı olsun diyerek başlayayım.
Geçen cumartesi günü Ertuğrul Özkök’le birlikte “Ayşe Arman bıraktı biz de bıraksak iyi olacak galiba” diye “istifa etsek mi” diye konuşurken, pazar günü gelen bir telefonla Hürriyet’in genel yayın yönetmenliği koltuğuna oturdu.
Hayırlı olsun.
Doktorun, “Artık ne yerse yesin” diye eve gönderdiği hastaya bakma görevi kolay bir iş değil.
Hele hele acemi bir hasta bakıcı için.
Kolay gelsin.
Bunu söyledikten sonra gelelim Ahmet Bey’in yeni göreviyle birlikte köşesinde ele aldığı bir konudaki "Saçmalamasına"...
Ahmet Hakan kardeşimiz, yeni görevi ve eski geçmişi icabı Kartal İmam Hatip Lisesi’ni savunmak istemiş. Çünkü bir başka gazete THY’de 80’e yakın Kartal İmam Hatip Lisesi mezunu yönetici olduğunu yazmış. Ahmet Bey de, “Ne var bunda. Kartal İmam Hatip süper bir okuldur. Bunu herkes bilir" demiş ve “Bu yöneticiler Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuş olsalardı, böyle konuşmazdınız” diye eklemiş.
Niye Galatasaray Lisesi’ni örnek vermiş anlamadım ama “Cehaletini” ve “Komplekslerini” sergilediği gibi, Kartal İmam Hatip’e de haksızlık yapmış. Bir anekdot aktararak başlayayım:
Bundan birkaç yıl önce, Fransa’daki Avrupa Şampiyonası Finalleri'ne giderken THY uçağında genç, kibar bir arkadaş yanıma geldi. Kendini tanıttı. THY’nin yeni Halkla İlişkiler Müdürü'ydü.
Daha önce birinden genç adamın Kartal İmam Hatip mezunu olduğunu duymuştum.
“Kartal Oxford mezunu olan sen misin?” diye takıldım. Okuldan mezun olanların popülaritesine vurgu yapmak için.
Gülüştük.
Bana göre çok garip bir durum yoktu.
Bir işin başına geçen kişinin, kendince sağlam referansa sahip olan yerlerden eleman seçmesi çok garip, görülmedik bir durum değil.
Bu bazen bir okul olabilir, bazen eskiden çalışılmış bir şirket.
Yeter ki, işlerini iyi yapsınlar, ehil olsunlar.
THY iyi gittiğine göre, yöneticilerini nereden aldığı beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor.
Başında Kartal İmam Hatipli biri var ise ve elemanlarını da uygun kriterlerde olduğu sürece oradan seçiyorsa olabilir.
Yeter ki, liyakat olsun.
Ancak Ahmet Hakan’ın yaptığı gibi bir başka okuldan örnek vermek, tamamen bir rahatsızlık meselesi.
Kartal İmam Hatip 1985’te Beykoz İmam Hatip olarak kurulmuş, 2000 yılında Kartal’a taşınınca Kartal İmam Hatip olmuş. 19 yaşında bir okul.
Galatasaray Lisesi ise 1868 yılında Abdülaziz tarafından devlete eleman yetiştirmek üzere kurulmuş ve 151 yaşında.
Galatasaray Lisesi, Türkiye’nin en elit kesiminden öğrenci alıyor. Elit derken zeka, akıl ve bilgi elitinden bahsediyorum. Bu okula girmek için 500 tam puan almak gerekiyor.
Tam puan alanların en iyileri girebiliyor.
İlk yüzde 0.01’lik dilimden öğrenci alıyor.
Kartal İmam Hatip ise ilk 1.17’den.
Kartal İmam Hatip’ten mezun Türkiye tarihine geçmiş kaç kişi var bilmiyorum ama Galatasaray Lisesi’nden mezun olan ve bu coğrafyaya damga vurmuş insanları saymaya kalksak sayfalar yetmez.
Bürokraside, güzel sanatlarda, gazetecilikte, edebiyatta, bilimde...
Tevfik Fikret’le başlasak, Reşat Nuri ile devam etsek, Cahit Sıtkı desek, Cemal Reşit Rey’e geçsek, Fikret Mualla’yı unutmasak, Abdi İpekçi’ye ansak, Barış Manço’ya kulak versek, Haldun Dormen’i ayakta alkışlasak ve son olarak da Daron Acemoğlu’nun yakında bir Nobel kaldırdığını görsek. Ve daha binlercesini yazamadığımız için hepsinden özür dilesek. Kötü mü olur Ahmet Hakan...
O yüzden kiminle kimi karşılaştırdığına dikkat et.
Bu işler Twitter’den konu bulup yazı kotarmaya benzemez.
Had gerektirir Ahmet Hakan.
Haddini bilmeyi gerektirir!
***
Benim otistik dostum var!
Yazı yazamadığım birkaç günde, gündem olan çirkinliklerden biri de, bir okulda rezil bir veli grubunun otizmli öğrencileri yuhalaması ve okullarında istememesiydi.
Size bir sır vereyim.
Bu Türkiye’de ilk kez olan bir şey değil.
Sosyal medyada ve lafta son derece vicdanlı ve hakkaniyetli olan halkımız, ne yazık ki gerçek hayatta karşılaştıkları meselelerde bu kadar hakkaniyetli olamıyorlar.
Milli eğitimden kime sorarsanız sorun, velilerin büyük bölümü, çocuklarının sınıfında engelli bir öğrenci olmasından memnuniyet duymuyorlar ve bunu okul idaresine bildirmekten de geri kalmıyorlar.
Genel durum bu.
Gelelim otizmli çocuklara.
Benim pazar akşamları yaptığım "Teke Tek Bilim" programında ve her fırsatta vurguladığım bir şey var.
“Otizmin bazılarının zannettiği gibi bir rahatsızlık, bir hastalık, bir engel olmadığını” söylüyorum sık sık.
Niye mi?
Çünkü o programı birlikte yaptığım dostum, Prof. Celal Şengör de bir otistik.
Şaka yapmıyorum.
Fikirlerine katılıp katılmamanız bir yana zekasına, bilgisine, hafızasına şapka çıkarmaktan imtina edemeyeceğiniz bilim adamı A.M. Celal Şengör, bir otizm türü olan Asperger Sendromu’na sahip bir çocuktu.
Yani diyeceğim o ki, eğer okulunuzda bir otizmli çocuk var ise onunla dost olun.
İlerde Celal Şengör gibi şahane bir dostunuz olabilir!
***
Dersin kızar, yaparsın aldırmaz
Anlamadığım bir şey var...
AK Partililer Bülent Arınç’a niye kızıyor bu kadar?
Gerçekten anlamıyorum.
Arınç’ı 'Cemaat'çileri korumaya yönelik sözler söylemekle suçluyorlar.
Yani FETÖ’cüleri aklamaya çalıştığı iddia ediliyor.
İyi de, zaten FETÖ’cülere bir şey yapıldığı yok ki!
Sporda, bürokraside, ekonomide, iş dünyasında FETÖ’cülerin işleri tıkır tıkır yürüyor.
Yeter ki, yeterince yüksek pozisyonda olsunlar, yeter ki paraları olsun.
Üstelik bunları koruyan, kollayan, atayan da Arınç değil. Çünkü öyle bir yetkisi ve gücü yok.
Bu FETÖ’cüleri ayakta tutan sihirle değnek sahiplerine kızan yok.
Ama Arınç’a kızan çok.
Tam Türk işi aslında.
Diyene kızarlar, yapana aldırmazlar!
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
"Canımızı sıkan şeyler bezginliğe değil; hırsa neden olduğu zaman."