Böyle teşekkür olmasa daha iyi
Bilmem dikkatinizi çekiyor mu, benim çekiyor, hem de çok.
ABD Başkanı Trump, Türkiye ile ilgili konuşmalarında sıklıkla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı övüyor, Erdoğan’ın kendisi ve Amerikalılar için yaptıklarından övgü ile söz ediyor.
Yaptıkları için teşekkür ediyor.
Ancak bu övgüler ne kadar övgü ya da doğru bir övgü mü?
Çünkü Trump’ın bu teşekkürleri Batı’da Türkiye için çok da olumlu duygular uyandıracak türden değil.
Mesela sıklıkla Rahip Brunson’ın salıverilmesi için teşekkür ediyor. “Bu iyi insan, bu iyi Hristiyan Türkiye’de tutukluydu. Başkan Erdoğan’a telefon ettim, rica ettim. Pastor Brunson’u hemen serbest bıraktırdı” diyor.
Bir değil, iki değil, üç değil!
Her seferinde bunu gündeme getiriyor.
Brunson yetmezmiş gibi şimdi bir de Serkan Gölge çıktı.
Bu köşede daha önce yazmıştım ABD’nin Serkan Gölge’nin tutukluluğunu da takip ettiğini.
Hatırlamayanlar için hatırlatayım Serkan Gölge, NASA çalışanı bir ABD vatandaşı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ üyesi olmakla suçlanarak tutuklandı ve yargılandı.
Önce “terör örgütü üyeliğinden” 7,5 yıla mahkum oldu.
Sonra suçlama “terör örgütüne yardım”a çevrildi ve cezası 5 yıla düşürüldü.
Bir süre önce serbest bırakılmış olmalı ki, Trump şimdi de Serkan Gölge için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etmeye başladı.
Trump’ın bu teşekkürleri Türkiye’yi hukukun olmadığı, adaletin bir kişinin dudaklarının arasında olduğu, yargının doğru düzgün çalışmadığı, yargı yetkisinin Cumhurbaşkanı’nın elinde olduğu, demokrasi ile alakası olmayan bir Ortadoğu ülkesi gibi göstermekten başka bir işe yaramıyor.
Oysa Serkan Gölge’nin serbest kalması çok normal. 5 yıl ceza aldıysa, infaz yasası gereği yattığı süre zaten cezasını karşılıyor.
Bu durumdaki herkes serbest kalıyor.
Ayrı bir çabaya gerek yok. Tam aksine bu durumdakileri tahliye etmemek için çaba gerek.
Hal bu iken Trump’ın sürekli Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etmesi, doğru bir teşekkür yöntemi değil.
Bu aslında bir teşekkür bile değil.
Tam aksine bu Türkiye’ye olumsuz bir imaj yükleme girişimi.
ABD Başkanı’nın bunu yanlışlıkla yaptığını hiç ama hiç zannetmiyorum.
Bence Türkiye’ye bu imajı Başkan’ın ağzından Türkiye’ye yapıştırmak istiyorlar.
Bir daha böyle bir teşekkür gelirse, Cumhurbaşkanlığı cevaben “Türk yargısına teşekkür edin” demeli.
*
Bu izin kime verildi?
Buzul çağından kalma 12 bin yıllık “Dipsiz Göl” define avcılarının kurbanı olmuş.
Define aramak için gölü boşaltmışlar, bulamamışlar, sonra da gölü toprakla doldurmuşlar.
Bildiğin “öküzlük”.
Öküzlüğü katmerli yapan ise bunun “resmi izinle” yapılmış olması.
İzin isteyenler “Burada Roma lejyonunun hazinesi var” demişler, devletin ildeki en üst otoritesi de “Arayın bakalım ne bulacaksınız” demiş ve izin vermiş. Belli ki heyecanlanmış.
Ulan bari tüple dalıp arayın değil mi!
Öyle yapsalar “tam öküzlük” olmayacağı için yapmamışlar.
Gölü boşaltmışlar.
Daha da öküzlük olsun diye sonra da toprakla doldurmuşlar.
Birileri konuya uyanmış haber olmuş.
Ve izni verenlere soruşturma açılmış.
Ancak benim daha çok merak ettiğim bir şey var.
İzni veren belli de, bu izni isteyen kim?
Asıl önemli olan orası?
Böyle bir izni sen ben istesek, biraz mürekkep yalamış hatta yalamasına gerek yok mürekkebi uzaktan görmüş bir kamu görevlisi bile “Hadi gidin işinize, manyak mısınız nesiniz!” der, kovalar.
Ama bu izni isteyen her kim ise, hemen verivermişler!
Sayın Bakan'dan ve Sayın Bakanlık'tan rica ediyorum.
Lütfen açıklayın bu iznin kime verildiğini.
Yoksa çatlayacağım.
*
Influencer ekonomisi
Geçen hafta Lizbon’daki Web Summit’e katıldığımı ve Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt gibi ülkelerin bile hem kamu olarak hem de kendi start uplarını desteklemek adına orada yer aldıklarını, Türkiye’nin ise esamisinin okunmadığını yazdım.
İnternetin bu en büyük buluşmasında pek çok tartışma, pek çok yenilik vardı.
Buraya bireysel çabaları ile katılan az sayıdaki Türk gençlerden ve yatırımcılardan bazıları ile konuştuk ve onlarla Habertürk’te bir Teke Teke Bilim yapacağız.
İlginç işler yapanlar vardı aralarında.
Web Summit’te çok konuşulan konulardan biri de sosyal medya ağları aracılığı ile para kazanan ve adına “fenomen” ya da daha evrensel biçimde “influencer” denilen kişilerin durumu ve geleceği idi.
Üzerinde genel bir mutabakat sağlanan konu, influencer’ların giderek güç kaybedeceği, sayılarının azalacağı, aralarından kurumsal olmayı başaran sınırlı sayıda influencer’ın kalacağıydı.
Trendlerin çok hızlı değişmesi nedeniyle, bu kişilerin uzun soluklu bir kalıcılık yakalaması kolay olmayacak.
Ve ilginç bir bilgi.
Dünyada şu anda sosyal ağlar vasıtasıyla etkin olmaya çalışan influencer sayısı 9 milyon civarındaymış.
Bunların geçen yıl elde ettikleri toplam kayıtlı gelir ise 6 ila 8 milyar dolar arasında gerçekleşmiş.
*
Testi kırılmadan
Doğa Koleji mağdurlarından çok sayıda mail, mektup ve telefon geliyor.
Öğretmenlerin maaşları ödenmiyormuş.
Öğrenciler zor durumdaymış.
Falanmış, filanmış.
Destek olmalıymışım, seslerini duyurmalıymışım!
I-ıh!
Ben daha okullar açılmadan, testi kırılmadan bu konuda bir sürü yazı yazdım.
Tınmadınız bile!
Ne siz ne de Milli Eğitim.
Testi kırılacak dedim, kimse umursamadı.
Şimdi diyorsunuz ki, “Testi kırıldı”.
Ben yapayım.
Yapıştırayım mı?
Ben yazarsam ödenmeyen maaşlar ödenecek mi?
*
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Uzun sürmekle kalıcı olmayı karıştırmadığımız zaman.