Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ömrü hayatımda siyasetin beni bu kadar şaşırttığı bir başka günü hatırlamıyorum desem yeridir.

        Bir grup termik santralin bacalarının filtre takılmadan bir süre daha çalışabilmesine olanaktanıyan bir yasa tasarısı TBMM’ye geldi bir süre önce.

        Çevreciler, çevre örgütleri, bilim insanları “Aman bu erteleme çok zararlı. Ertelemeyin. Bu bacalara bir an önce filtre takılsın” diye uyardılar.

        Bu uyarılar üzerine hükümeti destekleyen medya hemen tam tersi bir kampanya başlattı.

        Söz konusu termik santrallerin bacalarını çevreci hale vaktinde getiremedikleri için kapanmaları halinde ülke ekonomisinin ne kadar zarar göreceğini anlatmaya başladılar.

        Hatta CNN Türk’ün bu konuda yaptığı bir haber, bir miktar çarpıtılarak da olsa medyanın bir yanlışa nasıl destek verebileceğinin tarihsel örneği haline geldi.

        Sonuç olarak yaklaşık 1 yıllık bu yasa tasarısı, ikinci denemesinde TBMM’ye geldi, Genel Kurul'da kabul edildi.

        Kabul edilirken 203 AK Parti ve 14 MHP milletvekili “kabul” oyu kullandı.

        25 CHP, 7 İYİ Parti ve 4 HDP milletvekili ise ret.

        Yani yasayı TBMM’den geçiren AK Parti oldu. MHP de genelde olduğu gibi “inandığı” bir konuda iktidarı destekledi.

        Haliyle hükümet yanlısı medya da mutlu oldu.

        Savundukları tez, destekledikleri tasarı TBMM’den geçip yasalaşma yolunda en önemli adımı atmıştı.

        Bundan sonra bir sıkıntı çıkması mümkün değildi.

        Sonuçta yasa imza için yasayı geçiren AK Parti’nin Genel Başkanı'nın önüne gidecek. O da Cumhurbaşkanı sıfatı ve yetkisiyle partisinin oyları ile geçen yasayı onaylayacaktı.

        Tersi düşünülemezdi, düşünmesi bile komik olurdu.

        Gelin görün ki, komik olan oldu.

        Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, genel başkanı olduğu partinin oyları ile TBMM’den gecen yasayı “veto” etti.

        Gerekçesi ise “Halkın bunu istememesi”

        AK Parti halkın istemediği bir iş yaptı.

        Cumhurbaşkanı bunu durdurdu.

        Bakalım bu gözler daha neler görecek, kulaklar daha neler duyacak.

        Artık hiçbir şeye şaşırmayacağım diyen beni bile şaşırtacak daha kim bilir neler olacak!

        *

        Ülke ne kazandı, ne kaybetti

        Hasan Cemal gazeteciliğe yanında başladığım bir ağabeyimdir.

        Meslek büyüğümdür.

        Galatasaraylılık dışında hiçbir fikrimiz birbirine benzemez.

        Hatta pek çok konuda tam ters, neredeyse 180 derece zıt düşünürüz.

        Sadece “Özgürce düşünme özgürlüğü” konusunda aynı fikirdeyizdir belki de!

        Ama Hasan Cemal dostumdur.

        Dostum olması için aynı fikirleri de paylaşmamız gerekmez zaten.

        Geçen Cuma bir grup ortak dostumuzla birlikte yemek yedik, iki gün sonra Berlin’e gideceğini söyledi, ayrıldık.

        Pazar öğlen haber geldi.

        Havalimanında yurt dışına çıkışı engellenmiş ve pasaportuna el konulmuş.

        Hakkındaki bir dava nedeniyle.

        İşin garibi bu dava süresince Hasan Cemal en az 20 kere yurt dışına çıktı.

        Gitti ve geri geldi.

        Gitti ve geri geldi.

        Gitti ve geri geldi.

        Bu sefer de çıkabilseydi üç dört gün sonra geri gelecekti.

        Çünkü 76 yaşını bitirip, 77’ye basmak üzere olduğu şu günlerde gideceği bir yer yok onun.

        Karakteri de müsait değil.

        Gitmez. Kovsan gitmez.

        "Gelme içeri atacaklar" desen gelir.

        Ayrıca gitse ne olur!

        77 yaşında.

        Uluslararası saygınlığı olan, bu ülkeyi seven bir adam o.

        Onun pasaportunu elinden almakla bu ülke ne kazandı?

        O pasaporta el koyanlar koyduranlar ne kazandı?

        Çok merak ediyorum.

        Bu ülke bu hareketle ne kazandı!

        Ya da ne kaybetti!

        Bir zamanlar kaçmayıp geri gelenleri içeri atanların, ibre kendilerine döndüğü zaman nerelere kaçtığını da unutmadık.

        *

        Ha Yılmaz, ha Cengiz

        Önceki akşam Spor Saati programında Emin Çağlar, Beşiktaşlı futbolcu Burak Yılmaz’ın otomobilinde zaten yasak olan ama yasakken bir kez daha yasaklanan çakarlı lambalar kullandığını gördüğünü anlattı.

        Ben de “Ben de gördüm hatta kim olduğunu bilmiyordum, Beşiktaşlı olan şoförüm o otomobilin Burak Yılmaz’a ait olduğunu söyledi” diye teyit ettim.

        Ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya da bu sözlerimizi ihbar olarak kabul etmesini rica ettim.

        Bir grup Beşiktaşlı gerek mail gerekse sosyal medya yoluyla “Burak Yılmaz kim sen kim, takar takar sana ne?” gibi mesajlar iletmeye başladılar.

        Program sonrasında bu mesajlara şöyle bir baktım.

        Güldüm.

        Aynı tipler, daha önce “Sahtekar Burak Yılmaz Beşiktaş’ın kapısından giremez” paylaşımı yaparlarmış meğer.

        Ben ise o günlerde “Bunlara bakmayın. Burak gelir iki gol atar Beşiktaş için bunlar en sıkı Burak Yılmazcı olurlar” diyordum.

        Bazı izleyiciler ise “Haklısınız ama bu da var” diyerek Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’inMercedes marka makam otomobilinin çakarları yaka yaka stattan çıkarken görüntülerini yollamışlar.

        Burak Yılmaz’ın ne kadar çakar kullanma hakkı var ise Mustafa Cengiz’in de o kadardır.

        Yani böyle bir hakları yoktur.

        İstanbul Emniyeti gerekeni hızla yapmalıdır.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Ciddiye alınmaması gerekenleri ciddiye almadığımız zaman.

        Diğer Yazılar