Alın size yerli ve milli
Yerli otomobil konusunda 80 milyonluk bir milletin kandırılmasını engellemeye çalışıyorum ya, hakaretin bini bir para.
Bu işlerin uzağından yakınından geçmemiş bir sürü zırzop “İyi şey olacak diye hırsından çatlıyorsun” diye mesaj atıyorlar.
Bu da bu ülkede yaşamanın zorluğu.
İyi yapılan şeyleri de söylediğim için toplumun bir yarısı, büyük yanlışları da söylediğim için toplumun diğer yarısı bana sallıyor.
Ama hiçbirini ciddiye almadığım ve hepsinin ne mal olduğunu bildiğim için bildiğim yolda yürümeye devam ediyorum.
İnatla.
Çok sıkılırsam, çok canımı sıkarlarsa bırakıp giderim o da ayrı ama bu ülkeyi o kadar çok seviyorum ki, bu ülkeyi yoktan var edenlere o kadar borçluyum ki, direniyorum.
Benim gibi direnen başkaları da var ve alkışı hak ediyorlar.
Geçen haftalarda böyle birilerinden söz etmiştim.
Türkiye’yi İHA ve SİHA üretiminde ve teknolojisinde dünyanın en önemli 6 ülkesinden biri haline getiren Baykar’dan.
Bugün de bir başkasını anlatmak istiyorum.
Ortalıkta fırdöndü gibi dolaşmadan, adını duyurmak için ortalıkta gezinmeden, ona buna sırnaşıp yalakalanmadan işini evrensel düzeyde iyi yapan bir başka savunma sanayi firmamızdan.
Yonca Onuk’tan.
Aslında çok daha önceden anlatmam gerekirdi onları.
Ama o kadar sessiz ve derinden gidiyorlar, işlerini o kadar kasılmadan yapıyorlar ki bazen unutuyoruz varlıklarını ve ne önemli işler başardıklarını.
Emin olun dün yeni ürünleri MRTP 24U/SOC ile ilgili bir habere rastlamasam unutacaktım.
Yonca Onuk, daha önce otomotiv endüstrisinde ilkleri yapmış bir şahane mühendis ve onun çok yakın bir dostunun 33 yıl önce birlikte kurduğu bir tersane.
Ve yıllardır kendi alanlarında dünyanın hiç kuşkusuz en iyisi olarak yollarına devam ediyorlar.
Bugün denizlerimizde gördüğünüz Sahil Koruma botlarının hemen hemen tamamı onların üretimi.
Sadece Türkiye’de değil dünyanın 9 ülkesinde, ki aralarında savunma sanayinde dünyanın en önemli ülkeleri de yer alıyor, onların MRTP (Multi Role Tactical Platform) dedikleri bu müthiş deniz araçları kullanılıyor.
Çok gelişmiş kompozit malzemeden üretilen, müthiş yüksek kapasiteli ve hızlı askeri deniz araçları.
Ve şimdi bunların en yenisi yukarıda adını andığım “MRTP 24U”yu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim etmeye başladılar.
SAT komandolarının görev alanlarına en hızlı şekilde intikalini sağlamak için dizayn edilen MRTP 24 tamamen Türk malı bir dizayna sahip.
İki adet 2600 beygirlik motoruyla ulaştığı 55 knotluk hızı ile alanında dünyanın en iyisi.
Görev tipine göre çok amaçlı değerlendirilebilen platformun üzerinde Aselsan tarafından geliştirilmiş 25 mm çapındaki Stop Stabilize silah taşıyor.
Hem teknenin hem üzerindeki silahların ve bunlara kumanda eden bilgisayar yazılımlarının tamamı “hakiki” yerli ve milli.
İlk bot birkaç hafta önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na teslim edildi, bir ikincisi pek yakında teslim edilecek.
Yabancı silahlı kuvvetlerden de alınan siparişler de üretimde.
Anlayacağınız, bir şeyleri dünya çapında iyi yapabilmek için babayiğit falan olmaya gerek yok.
Bilgili, donanımlı, aklı başında olmak yetiyor.
Yonca Onuk da böyle, Baykar da.
*
Yalan başka şeydir, hayal kurdurmak başka şey
Cehalet iyi bir şey.
Böyle öz güven veriyor insanlara.
Dünyadan haberi olmayanlar, bir otomobil nasıl geliştirilir, nasıl üretilir haberi olmayanlar “Kıskanıyorsun” derken, konuya hakim olanlar “Elinize sağlık. Tam da doğruları söylüyorsun” diye teşekkür ediyorlar.
Dün bu endüstriye önemli katkı sağlamış bir isim “Sevgili Altaylı, kamuda görevim olduğu için açık açık sana destek veremiyorum, kusura bakma ama yerli otomobil konusunda yazdıklarını okuyunca odamda parmağımı kaldırıp ‘Ben de aynı şeyi söylüyorum’ diye haykırıyorum. Çok doğru yazıyorsun” mesajı yollamış.
Sağ olsun da doğruları yazmak için kimsenin desteğine zaten ihtiyacım yok.
Bakın bir kez daha ifade edeyim doğruları söyleseler hiç itirazım olmaz, itirazım halkın kandırılmasına.
2015 yılında bir Q5 platformu üzerine oturtulan önce Vietnamlılara, onlar “Yemeyiz” deyince 3 yıl önce Çinlilere satılmak istenen, sağda solda sergilendikten sonra elde kalan ve son olarak “yerli ve milli” diye bizlere gösterilen aracı herkes yutsa ben yutmam.
Deyin ki, “Ya zaten bizim yapacağımız araç bu değil. Biz çalışıyoruz. Size biraz heyecan vermek için bunu gösterdik ama asıl araç daha çizilmedi” eyvallah.
Bize 5 yıllık konsepti göstermeseniz de olurdu.
Bize pil teknolojisinde neler yapmaya çalıştığımızı gösterin, bize yaratılan mobilite ortamını anlatın, nesnelerin interneti nasıl çalışacak onu izah edin, 5G teknolojisi ile bu otomobili nasıl uyumlu hale getireceksiniz onun öyküsünü yazın, kentlerin elektrik altyapılarında elektrikli araçlara yönelik yenileme ve güçlendirme çalışmaları ile 5 yıllık, 10 yıllık planları anlatın.
Eyvallah.
Ama ne bize ne size destek veren siyasetçilere 5 yıl önce üretilmiş konsepti yerli ve milli dizayn diye yutturmaya kalkışmayın.
Bir otomobilin bu kadar kısa sürede geliştirilmesi mümkün değil.
2 seneye bile çok zor.
Palavra atmayın.
Hayal kurdurmak başka şeydir, palavra atmak başka şey.
Bizi saf zannetmeyin.
*
İlaç için
Bazı ilaçların bulunmadığından söz ettim.
Türkiye’de hâlâ iyiliğin ölmediğini gördüm.
Yurt dışından arayan ya da yurt dışından dönen pek çok kişiden “Söyleyin o ilaçları hemen getirelim” teklifleri geldi.
Sağ olun.
Bireysel sorun çözüldü ama mesele o değil.
Bana utanmadan “O ilaçları yurt dışından da alabilirsin internet üzerinden de nasıl ısmarlanacağını biliyorsun ama maksat muhalefet olsun, karalama olsun diye yazıyorsun” diyen ahlaksızın da anlamadığı gibi “Fakir fukara, garip gureba” ne yapacak!
Reçetesine bu ilaçlar yazılıp eczanede olmadığı için bu ilaçlar artık ithal edilmediği ya da üretilmediği için alamayan vatandaş ne yapsın.
Bilmem kaç dolar verip yurt dışından mı getirsin.
Zaten delik deşik bütçesini bir de öyle mi delsin.
Ama zaten mesele bu.
Zenginleşenler artık fakirin halinden anlamıyor.
Hatta umursamıyor bile.
Sonra bu gerçeği yazınca da “Muhalefet olsun” diye yaftayı yapıştırıyor.
Doğruyu aramak, doğruyu söylemek muhalefet olmaksa muhalefetim kardeş.
Kusura bakma.
Tavsiyem sen de ol.
Muhalif değil, doğrudan yana.
*
Darısı
Wikipedia sonunda erişime açıldı.
Defalarca yazdım.
“Orada Türkiye’ye hakaret var” dediler.
“Yahu” dedim “Türkiye’de erişime kapatınca Türkiye’ye hakareti bir tek biz okuyamıyoruz. Yalan olduğunu bilen bizler. Ama bütün dünya okuyor yine. Hakareti, yanlış bilgiyi değiştirmek için uğraşalım. Ama kapatmak komik oluyor.”
Defalarca yazdım.
Kimsenin umuru olmadı.
Benden başka yazan da olmadı.
Herhalde benden başka herkesin VPN’i vardı ve umursamıyorlardı.
Sonunda bir mahkeme bu saçma yasağı kaldırdı.
Ben de kendilerini kutluyorum.
Darısı diğer yasakların başına.
*
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Cehaletin konforuna sığınmadığımız zaman.