Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Madem bu hafta herkesin spor konuştuğu bir hafta olarak başladı spordan devam edelim.

        Sporun mali ve maddi tarafından.

        Spor kamuoyu ve özellikle de Beşiktaş taraftarı ve haliyle Beşiktaş Kongresi ve tabii ki yönetimi Kara Kartal’ın “kayıp parası”nı konuşuyor.

        Kulüp hesaplarında bir tutarsızlık ve bu az buz bir miktar değil.

        Fikret Orman yönetimi bu nedenle ibra edilmedi ve şimdi bu paranın nerede olduğu ile ilgili bir inceleme yapılıyor.

        Bildiğim kadarı ile KPMG’ye bu parayı araştırma görevi verilmiş.

        Beşiktaş’ın maliyesine çok hakim değilim.

        Ancak yine de KPMG’ye bir tavsiyem var.

        Beşiktaş’ın müthiş stadı Vodafone Arena’daki koltukların altına bakıversinler.

        Kayıp para koltukların altından çıkabilir.

        Diyeceksiniz ki, “Ne saçmalıyorsun”.

        Saçmalamıyorum.

        Hesap yapıyorum.

        Bilirsiniz stadyumlar, koltuk başı maliyet hesabı ile yapılır.

        Yani her bir koltuğun bir maliyeti vardır.

        Bunu seyirci kapasitesi ile çarptığınız zaman stadın maliyetini bulursunuz.

        Ya da tam dersine stadın maliyetini seyirci koltuğu sayısına böldüğünüz zaman her bir koltuğun kaça mal olduğunu.

        Mesela birkaç örnek verelim.

        Fenerbahçe’nin Ülker Arena’sının koltuk başı maliyeti 1914 dolardır.

        Galatasaray’ın Türk Telekom Arena’sının koltuk başı maliyeti ise 2250 dolar.

        Bu maliyetler Bursa Stadı’nda 3129, Antalya Stadı’nda 1387, Trabzon Şenol Güneş Stadı’nda 2537, Malatya Stadı’nda 880, Kayseri Stadı’nda 1530, Konya Stadı’nda 2000, Eskişehir Stadı’nda ise 1818 dolar olarak çıkar karşımıza.

        Yani ortalama yaklaşık 2000 bilemedin 2500 dolar.

        Peki Beşiktaş’ın yeni stadında bu maliyet ne kadar biliyor musunuz?

        Muhtemelen bilmiyorsunuzdur, ben söyleyeyim.

        4463 dolar.

        Galatasaray’ın TT Arena’sının yaklaşık 2 misli bir koltuk başı maliyet.

        Koltuk başına iyimser bir miktarla 1500 dolar fazla bir maliyet olduğu varsayılırsa, 41 bin 900 kapasiteli stadyumda Beşiktaş’ın “fazladan” ödediği maliyet 62 milyon 850 bin dolar ediyor.

        Beşiktaş’ın aradığı miktar ne bilmiyorum.

        Ama en azından bir bölümü koltukların altında belli ki!

        *

        Başkanlar ders almalı

        Fenerbahçe taraftarı Başkan olarak Ali Koç’u görmek istedi.

        Ali Koç seçimi açık farkla kazanıp, 20 yıllık Aziz Yıldırım iktidarına son verdi.

        Taraftarın istediği olmuştu.

        Ali Koç Cocu-Comolli ikilisi ile kötü bir başlangıç yaptı.

        Taraftar Cocu’nun yerine Ersun Yanal’ın teknik direktör olmasını talep etti.

        Ali Koç hiç istemediği halde taraftarın bu isteğini benimsedi ve Ersun Yanal’ı getirdi.

        Yanal da başarısız oldu.

        Ve şimdi taraftar hem Yanal’ın hem de Ali Koç’un istifasını istiyor.

        Oysa her ikisinin de görevde olmasının sorumlusu taraftar.

        Kendileri istediler, şimdi ikisinin de ipini kendileri çekmeye çalışıyorlar.

        Peki Ali Koç gitti, taraftar ne olacağını düşünüyor mu?

        Tekrar Aziz Yıldırım mı gelecek zannediyorlar!

        Bence yok öyle bir ihtimal.

        Taraftar hafızası zayıftır.

        Hatırlamaz.

        Ama Aziz Yıldırım da geldiği ilk yıllarda ciddi başarısızlıklara imza attı.

        Sonrasında toparladı.

        Gerçi en fazla Galatasaray şampiyonluğu gören başkan oldu, onun döneminde Galatasaray şampiyonluk sayısında çok geriden gelip Fenerbahçe’yi geçti ama taraftarda yine de bir Aziz Yıldırım efsanesi yaratmış belli ki!

        Kim bilir belki biraz sabrederlerse bir Ali Koç efsanesi de çıkabilir.

        Ama Ali Koç’un durumundan tüm başkanların ders alması gerekiyor.

        Taraftara güvenerek iş yapmayın.

        Taraftar anında satar.

        Başında olduğunuz kulübün ilkelerine güvenin.

        İlkeler asla satmaz.

        *

        Seni seçmeyiz seni seveni de!

        Gelelim Galatasaray’a.

        Galatasaray, Dursun Özbek belasından kurtulmak isterken tarihinde zor göreceği bir başkan tipi ile karşı karşıya kaldı.

        Ağzından çıkanı kulağı duymayan ve kendini Galatasaray’daki herkesten ve her şeyden üstün gören garip bir tipoloji.

        Fatih Terim’in sportif, Abdurrahim Albayrak’ın mali ve idari başarıları üzerinde dikildikten sonra şimdi kendini “Galatasaray” zannediyor ve “En El Galatasaray” diyor.

        Genel Kurul’a, Divan Kurulu’na hakaretler ediyor, 4 şampiyonluk, 1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa alarak Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş bir başarı elde etmiş bir eski Başkan’a küfür ediyor.

        Sonra o küfür ettiği Başkan’ın elini sıkmak istiyor.

        El uzatılmayınca eski Başkan hakkında ileri geri konuşuyor.

        Seçimlerde kendisine destek olanların çoğunlukta olduğu bir derneğin açılışında orada bulunanlara “kuru kalabalık” yakıştırması yapıyor.

        Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Galatasaray’ın 20 yıl aradan sonra kazandığı bir Fenerbahçe deplasmanı sonrası Fenerbahçelilere “Bana çok iyi davrandılar” diyerek teşekkür ediyor.

        Teknik direktörüne ve futbolcularına ve hatta ailelerine edilmedik küfür, tribünlerden atılmadık malzeme kalmamışken bunu hiç umursamıyor.

        Hadi onlar umurunda değil.

        Tam karşısında “Seni de seni seveni de sevmiyoruz” gibi spor tarihinin gördüğü en çirkin, en aşağılık pankartlardan birinin açılmış olmasını da umursamıyor.

        Muhtemelen kendini Galatasaray’ı sevenlerden görmüyor.

        Bak Mustafa Cengiz Bey Efendi...

        Fatih Terim hâlâ o koltukta oturup, bu takımı şampiyonluğa götürmek için inatla çalışıyorsa sana kör kuruş kadar kıymet verdiği için değil.

        Sen bilmem neredeki bilmem ne kampında iken o Galatasaray forması ile büyüdüğü için.

        Bilesin ve boş laftan başka bir şey üretmeyen çeneni en azından bir süre için kapayasın.

        *

        Dezenformasyonun ilacı enformasyondur

        Bugünü spordaki çirkinliklerden bahsederek tamamlamak isterdim ama memlekette içimizi acıtan bir başka mesele var.

        Türkiye, sınırları ötesinde birtakım operasyonlar yapıyor.

        Bu operasyonların gerekliliği, yerindeliği, Türkiye’nin bunlarda varoluş biçimi tartışılsa da, sonuç olarak evlatlarımız orada ise bizim de kalbimiz orada demektir.

        Onlarla yatıyoruz. Onlarla kalkıyoruz.

        Ve bir süreden beri bu harekatlarda ve operasyonlarda olan bitenlerle ilgili bir sürü bilgi dolaşıyor ortalıkta.

        Aslında kiminle vuruştuğumuzdan ya da bizi aslında kimin vurduğundan tutun da, şehit sayılarımıza kadar bir sürü doğru olup olmadığından emin olmadığımız dedikodu.

        Bunların bazıları daha sonra doğrulanıyor veya kabul ediliyor ama zannederim Kıbrıs Savaşı’ndan bu yana ilk kez Türkiye verdiği kayıplar konusunda bilgisiz.

        Bundan yararlanan ise bir grup FETÖ’cü alçak oluyor ve sosyal medya üzerinden müthiş bir dezenformasyon yapıyor, akıl dışı iddialar ortaya atıyorlar.

        Dün Türk askeri olması mümkün görünmeyen elinde AK 47 ile birtakım yaralı veya ölü asker fotoğrafları yayanlar bu FETÖ artıkları.

        Sosyal medyadan bana ulaşıp “Bu doğru mu” diye soranlara “Bu alçak FETÖ’cü Allah bir derse ben ikinciyi ararım. Bunlara asla güvenmeyin” diye yanıt verdim hep.

        Ama devletin de bunlara imkan sağlamayacak bir şeffaflıkta olduğunu hissetmemiz gerek.

        FETÖ’cülere onlar güvenirken bile biz güvenmedik.

        Ama biz devletin en azından bu konuda güvenilir olduğuna inandık hep.

        Bunu boşa çıkarmayın.

        Elimizde bir bu kaldı.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Geç alınmış önlemin önlem olmadığı anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar