Umre ruleti
Bugün Türkiye’nin corona virüsü ile mücadelesi açısından muhtemelen en riskli gün olacak.
Çünkü “yüksek riskli” 21 bin kişi bugün büyük gruplar halinde Türkiye’ye geliyor.
21 bin kişi umre ziyaretinden dönüyor.
Suudi Arabistan bugünden itibaren ülkeye tüm giriş çıkışları donduruyor ve tüm uluslararası uçuşları askıya alıyor.
Ama 21 bin Türk vatandaşının umre ziyaretinden dönmesine izin veriliyor.
Bu vatandaşlarımızın dönüşlerine nezaret etmek üzere uçaklarla sağlık ekipleri Mekke’ye gönderilmiş.
Ateşi olanları, riskli görünenleri tespit ederek uçaklarda arkada ayrı bir bölüme oturtacaklarmış.
Uçağın havalandırma sistemi içinde öndeki yolcular ne kadar garantide olacak belli değil.
Türkiye’ye varınca hasta olanlar karantinaya alınacakmış.
Hastalık belirtisi göstermeyenler ise “Evden çıkmayın sakın ha!” diye tembihlenerek evlerine yollanacakmış.
Umreden bir önceki seferde gelenlerden birinin coronalı çıktığı, kaçında virüsün henüz kuluçka evresinde olduğu belirsiz.
Yani Mekke’de corona olduğu kesin.
Bir tür Rus ruleti oynuyoruz ülke olarak.
Orada revolverin içinde tek kurşun var.
Burada da benzer bir şekilde corona.
Bu kararı verenlere, umreden dönen yurttaşları böyle bloklar halinde ülkeye sokanlara sormak lazım, “Rus ruleti oynar mısınız” diye.
Oynamazlar ise namluyu niye bir milletin başına dayıyorlar onu da bir açıklarlar herhalde.
Suudi Arabistan, İran gibi din devletlerinin bile yasakladığı cuma namazlarını muhteşem bir kararla devam ettiren Diyanet İşleri Başkanı sayesinde umreden dönen vatandaşlarımız bir de cumaya giderlerse bu iş tadından yenmez hale gelecektir.
İtalya’ya benzer bir tabloyu yaşamamız Diyanetimiz sayesinde giderek daha mümkün görünüyor...
Din diye diye en büyük kötülüğü dindarlara yapmanın son noktası bu olsa gerek.
NOT: Bu yazıdan sonraki gelişmeye göre umreden dönenler, yurtlara yerleştirilerek karantinaya alındı.Toplumsal duyarlılığa anında pozitif tepki veren Sağlık Bakanı'na teşekkürler.
*
Kafanız rahat olsun
Yukarıdaki yazıyı okuyup sakın tedirgin olmayın.
Şeyma Subaşı ile İtalya’dan gelen İtalyan sevgilisi Guido geldikten sonra İstanbul’un gece hayatını turladıktan sonra yakalanmışlar ve evlerinde karantinaya alınmışlar.
Yani rahat edebilirsiniz.
Şeyda ile Guido karantinada.
*
Kolera günlerinden korona günlerine
Kimse hatırlamıyor ama bu ilk salgın hastalık tedirginliği değil.
Türkiye’ye uğramayan Sars’tan söz etmiyorum.
Corona kadar etkili olmayan kuş gribi ve domuz gribinden de.
Ben biraz daha eskiden bahsediyorum.
1970’lerde İstanbul merkezli bir kolera salgını yaşamıştık.
Salgının kaynağı İstanbul’un cezaevi ile de ünlü Sağmalcılar semtiydi.
O dönemde Zeytinburnu ile birlikte gecekondulaşmanın en önemli merkezlerinden biri olan Sağmalcılar’da pis su kanallarının yanlışlıkla eski bir temiz su şebekesine bağlanması sonucu kolera salgını başlamıştı.
Kentte büyük bir tedirginlik hakim olmuş, okullarda önlemler alınmış, kent neredeyse fiili karantina durumuna geçmişti.
Dönemin Sağlık Bakanı bunun kolera değil koleraya benzer başka bir şey olduğunu söyleyerek durumu küçümsemeye çalışmıştı.
Hükümete göre bir salgın değil, takdiri ilahiydi.
Ama yine de o yıl Hac yasaklanmıştı.
Herhalde o günün Diyanet İşleri Başkanı daha iyi bir Müslümandı.
NOT: Sağmalcılar’ın adının Bayrampaşa olarak değiştirilmesinin nedeni bu salgının semtin adında yaptığı tahribattır.
*
Bakan Ersoy: Hem turizme hem tiyatrolara destek geliyor
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy aradı verdiğim notlar üzerine.
“Fatih Bey, beni tanıyorsunuz iş yapma biçimimi biliyorsunuz. Sektörümün coronadan gördüğü zararı benden daha iyi hiç kimse bilemez” dedi.
Maliye Bakanlığı ile bu konuyu oturup konuşmuşlar.
Çok kapsamlı bir destek paketi hazırlamak üzere mutabık kalmışlar.
“Perşembe günü turizmcilerden bir hafta istedim. Yani demek ki önümüzdeki Perşembe günü herkesi tatmin edeceğini umduğum kapsamlı bir destek programı açıklayacağız. Kimse merak etmesin” dedi.
Ben de “Sayın Bakan iptaller çığ gibi büyüyor. Mayıs ayında corona hadiseleri bıçak gibi kesilmezse tüm dünyayı berbat bir turizm sezonu bekliyor. Ben bunu iki hafta önce aman tedbir alın diye yazdım. Sektörden beni arayanlar oldu. Emin olun elektrik faturasını ödeyemeyecek durumda olanlar var” dedi.
“Elektrik melektrik gibi detaylarla girdik mi işin içinde boğuluruz. Ama gerekeni yapacağız. Kimse merak etmesin” dedi ve ekledi:
“Turizm kadar sanat faaliyetleri de sekteye uğradı. Onu kimse yazmıyor söylemiyor. Sinemalar boş. Daha beteri tiyatrolar boş. Devlet tiyatroları idare eder. Kamu onlara zaten destek. Ama özel tiyatrolar batar. Özellikle özel tiyatrolar için de bir destek paketi hazırlıyoruz. Onu da söyleyeyim” dedi.
*
Yarangoz Ahmet
Bir ara Aydın Doğan’la yemeğe oturup önüne şarabı çektikten sonra “laiklik tacirlerinin” sesi olmaya soyunan Ahmet Hakan, şimdi bir kez daha dönerek “din tacirlerinin” sesi olmaya soyunmuş olmalı ki, Ece Üner’in dindarlarla hiç alakası olmayan sözlerini yere yakın mabadından anlayarak ya da “Müslümanlığı” kendi Müslümanlığı gibi zannederek Ece’ye saydırdı.
Orantısız kuvvet ile Hürriyet’in manşetinden.
Yanlış anlamayın orantısız kuvvet derken Ahmet Hakan ve amiral kayığının daha güçlü olduğunu söylemiyorum.
Tam aksine Hürriyet’in bugünkü tirajı ile sokakta biraz kuvvetle bağırsa daha çok insan duyar.
Oysa Ece Üner bugün Fatih Portakallı Fox Haber’den sonra en çok izlenen haberci.
Bu Ahmet Hakan’ın ille de birine yaranma gayretini anlamakta zorlanıyorum.
Niye kendini birilerine yaranmak zorunda hissediyor sürekli?
Dün birine, bugün başka birine yarın Allah bilir kime!
Celal Şengör’le oturmuş sohbet ederken normalde vakit kaybı olarak gördüğü için pek okumadığı Ahmet Hakan’ın bir öğrencisinin maili ile haberdar olduğu yazısından söz açıldı.
Ben bu çocuğun ciddiye alınır tarafı kalmadığını söyleyince, “Öyle deme. Kendinin değilse de oturduğu koltuğun bir değeri yok ama önemi var. Bu terbiyesizliğe bir yanıt vermek lazım” dedi.
Ben de kendisini klavyenin başına oturttum.
Ve Ahmet Hakan’a anlayacağı kalibrenin çok üzerinde bir yanıt verdi.
Ben de bu yanıtı buraya almaya karar verdim.
Geçelim alttaki yazıya o halde.
*
Ahmet Hakan’a anlamayacağı dilden
“Bugünkü Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan Bey’in, Ece Üner Hanım hakkında pek çirkin bir yazısının olduğunu bir öğrencim haber verdi. Bakınca gerçekten midem bulandı. Bir gazetecinin, birilerine yaranmak için, bir meslektaşına böyle çirkin bir iftira atması ne yazık ki günümüzün modası haline geldi. Ama bu bilhassa pek sıkılmazca.
Diyor ki ‘Bir sahtekarlık gördüğünde aklına neden Müslümanlık geliyor?’ Tabiî Ece Hanım öyle bir şey söylemiyor, ama son yıllarda ülkemizde Müslümanlık kisvesine bürünerek etmediği haltı bırakmayanlar o kadar çoğaldı ki, o kadar öne çıktılar ki, o kadar egemen vaziyete geçtiler ki, Ece Hanım’ın sözlerine hak vermemek artık mümkün değil.
FETÖ’den, Müslümanlık satan vakıfların yürüttüğü paralardan, Müslümanlık adı altında açılan yurtlarda çocukların başına gelenlerden, Cennet’te tapu satanlardan, kız göbeğine muska yazanlardan hepimize fenalık gelmedi mi? Denebilir ki, canım bunu sırf Müslümanlar mı yapıyor? Elbette ki hayır, ancak onlar kutsal bilinen bir maske altında bu işleri çok daha kolayca yapıyor, inançlı insanları aldatıyorlar. Bu nedenle onlarınki bilhassa yaygın oluyor ve göze batıyor.
Ancak bu bütün dinlerde böyledir. Tevrat’ın Samuel kitaplarında okuduğumuz üzere Zebur sahibi diye bilinen peygamber Davud, Batşeba ile zina yapabilmek için onun kocasını öldürtmemiş midir? Hristiyanlıktaki ahlâksızlık reform hareketini doğurmuştur. Buna rağmen Katolik kılisesinin yediği naneler nice çocuğun başını yakmaya devam ediyor. Katolik papazlar tüm Orta Amerika kültürünün yazılı eserlerini yok etmişler, protestanlar Cenevre’de adam yakmışlardır. Papa Borgia’nın kendi kızıyla ettikleri biraz tarih bilen herkesin malûmudur. Venedikli Shylock, ahlâksız Musevi tefecinin Avrupa’daki yansımasıdır (gerçi Hristiyanlığa dönmesi ahlâkını ne kadar tamir edecektir, o belirsizdir).
Tüm bunların sebebi basittir: Eleştirilmesi yasak olan fikir ve söylemlerin arkasına gizlenmek tarih boyunca en büyük felâketlerin kaynağı olmuştur. Bu en modern din olan marksizmde de böyle olmuştur. Ahmet Hakan Bey, Ece Hanım’a lâf yetiştireceğine biraz dinler tarihi öğrense o yazdığı zırvalıkları yazmaz, bil’akis üstüne düşünürdü.”
*
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bu ülkenin ortalaması ne kadar adamsa medyasının da o kadar adam olduğunu unutmadığımız zaman.