Geçmişten bir yanıt arıyorum
Belediyeleri ya da mahalli idareleri “Devletin dışına çıkarmak” ilginç bir yaklaşım oldu. Anayasa’yı okuduğum zaman bana sanki belediyeler de “Devletin organlarından biri imiş” gibi geliyor.
Belediyelerin veya yerel yönetimlerin yardım toplamasını engellemeye çalışan Hükümet tarafı ise farklı argümanlar öne sürüyor.
Her şeyde olduğu gibi burada da bölünme söz konusu.
Kimse hukuku, mantığı, doğruyu arama peşinde değil.
Herkes kendi tuttuğu tarafın haklı olduğunu söylüyor.
Diğer taraf ise sert eleştiriler ve hatta hakaretler yöneltiyor.
Ben hukukçu değilim.
Bununla ilgili net bir şey söylemem, “Şu taraf haklı” demem mümkün değil.
Ama bir soru sormam mümkün.
Diyelim ki, bu corona krizi veya benzeri bir kriz 1996 senesinde olsaydı...
O günkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi yardım toplamak için bir hesap açsalardı...
Ve başka bir partiden olan iktidar tarafı bu hesaptaki paraları bloke ettirip, belediyelerin böyle bir hakkı olmadığını ilan etse ve belediyelerin devlet içinde ikilik yarattığını söyleseydi...
O günkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ne derdi?
Bu sorunun “samimi” yanıtı doğrunun ne olduğunu gösterecektir.
*
Arpalıklardan ses yok!
Cumhurbaşkanı, hükümet üyeleri maaşlarını başlattıkları kampanyaya bağışladılar.
Kamu kurumlarının yöneticileri ya da kanunla kurulmuş birtakım kamu dışı tüzel kişilikler de el kesesinden bağış yapıyorlar.
Ayrıca yargı bürokrasisi dahil kamu kurumlarında çalışanlardan da hafif metazori bağışlar ya alınıyor ya isteniyor.
Bu paraların büyük derde deva olmayacağını hepimiz biliyoruz.
Ama dayanışma duygusu, yardımlaşma duygusu, millet olma duygusu açısından yararlı olduğuna inandığım için aleyhinde konuşmak mümkün değil.
Suriyeli misafirlerine 40 milyar dolar harcayan, gerekirse bir 40 daha harcayacağını ilan eden bir devletin, kendi vatandaşının yaralarını sarmak için yardıma ihtiyacı olmasa gerek.
Bu yapılan sadece semboliktir diye düşünüyorum.
Ama yine de bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim.
Biliyoruz ki, pek çok eski bakan, pek çok danışman kamuya ait şirketlerin ya da Turkcell gibi, Telekom gibi kamu kontrolüne geçmiş şirketlerin yönetim kurullarında.
Hatta bazıları birden fazla şirketin yönetiminde.
Bu arkadaşlardan şimdiye kadar maaşını bağışlayanı pek duymadık.
Kurumlar adına bağışlar havada uçuşuyor ama kabine hariç kimsenin cebinden verdiğini görmedik.
*
Amerika’da güven krizi
Corona krizinin en kötü yönetildiği ülke Amerika hiç kuşkusuz.
Artan hastalık ve artan ölüm sayıları da bunu gösteriyor.
Ancak ABD’de yönetime karşı öyle bir inançsızlık gelişmiş ve bir zamanlar her yere demokrasi ihracı iddiasındaki ülkede şeffaflık öylesine kaybolmuş ki, herkes durumun anlatılandan çok daha kötü olduğuna inanıyor.
Amerikan medyasının önemli isimlerinden, Oprah Winnfrey Digital Medya'nın ve Oprah Winfrey Network’ün eski başkanı Sony Digital Medya’nın eski başkan yardımıcısı, MTV’nin eski yaratıcı direktörü ve şimdinin yazarı fütürist Robert Tercek eleştirilerini şöyle sıralamış:
- Sayılar güvendiricilikten çok uzak. Gerçek şu ki Amerikan hastaneleri gerçek vakaları saymıyor
- Ülkedeki corona vakalarının büyük bölümü test edilmiyor ve teşhis konmuyor. Bu yüzden de coronadan ölüm sayıları içinde bunları göremiyoruz.
- Ben şahsen bir düzineden fazla C19 vakası biliyorum ama bunlara ne test yapılıyor ne de hastanelere kabul ediliyorlar.
- Test edilenler sadece en uç vakalar ve hızlı bir biçimde yoğun bakıma alınması gerekenler. Gerisi göz ardı ediliyor.
- Ölüm sayısı her şeye rağmen eksponansiyel bir eğri ile artıyor ve her üç buçuk günde bir iki katına çıkıyor. Ancak ABD’de ölüm oranı yüzde 2. Bu hastalığın etkin olduğu diğer sıcak bölgelerden çok düşük. Hemşire ve doktorların kahramanca çabalarına rağmen bu oran artacak. Biz daha krizin başındayız.
- Bütün büyük şehirlerde hastaneler daha şimdiden rutin ameliyatları durdurdular. Elektif ameliyatlar ertelendi. Başta New York olmak üzere büyük şehirlerin tamamında hastanelerin neredeyse tamamı C19 hastanesine dönüştü.
- Her şeye rağmen ölümler ve ölüm oranı artacak. Çünkü sayılar verilenden çok farklı. Sağlık çalışanları da iyi korunamadıkça hastanelerdeki verimlilik düşecek. Muhtemelen İtalya’daki ölüm oranını bulacağız.
- Henüz zirve noktaya ulaşmadık ama ulaştığımız zaman ne olacağını kimse bilmiyor. Sağlık personeli şu anda haftada yüz saat çalışıyor ve bu tempoda uzun süre dayanmaları mümkün değil. Bütün bir Nisan ayını bu tempoda geçiremezler.
- Nisan ayının ortasında ve sonrasında zirveyi vuracağız ama sonrası için de iyi bir tablo sergilemiyoruz. Muazzam sayıda insan hasta ve bunlar ortalıkta serbestçe geziniyorlar. Çin’deki gibi bir izolasyonu beceremedik. Bu da hastalığın çok daha uzun sürede etkili olmasına neden olacak.
- Başkan bu işi başından beri o kadar ciddiyetsizce yönetti ki, bugün ciddiyeti anlamış olması bir işe yaramıyor. Seyahat yasağı getirmemesi ve hâlâ serbestçe seyahat edilebiliyor olması da cabası. Binlerce insan bu nedenle önümüzdeki 6 hafta içinde ölecek.
- Son birkaç hafta içinde bunları söylediğim için Demokratlardan nefret edenlerden ya da Trump’a hayranlık duyanlardan çok olumsuz sözler işittim. Gerçeği duymak politik görüşlerine ve inançlarına uymuyorsa inkarı ve gerçeği duymamayı tercih ediyorlar.
- Tavsiyem hükümet yasaklamamış olsa da kurallara uymanız. ABD'nin gördüğü en büyük salgın geliyor ve Nisan, Mayıs aylarında bunu yaşayacağız. Hazırlıklı olun.