Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türk Eğitim Vakfı şahane bir iş yapıyor.

        Yıllardan beri Türk eğitimine, Türk gençlerine büyük imkanlar sağlayan Türk Eğitim Vakfı şimdi yeni bir fon kuruyor.

        Adı “Korona Kahramanlarına Vefa Fonu”.

        Bu fona yapılacak bağışlarla oluşturulacak fon, corona ile mücadelede hayatını yitiren sağlık çalışanlarının çocuklarının eğitimlerinde kullanılacak.

        Hayat boyu.

        İlköğretimden başlayıp, üniversite ve gerekirse mastır ve doktoraya kadar.

        Eğer fonda toplanan para belirli bir seviyeye ulaşırsa, Fon hizmet alanını daha da genişletmek ve corona salgını süresince kamu hizmeti gördüğü sırada kaptığı virüsle hayatını kaybetmiş çalışanların çocuklarına eğitim imkanları sağlayacak.

        TEV’e bir kez daha teşekkür ediyorum.

        Böyle bir öncülük için.

        İnanç vergisi 3: Yemyeşil kart

        “İnanç vergisi” diye yazınca kimi destek verdi kimi hop oturup hop kalktı.

        Ama en azından önemli bir mevzuyu gündeme sokmuş olduk.

        Sığ düşünce sahipleri hemen “Camiye gitmiyorsun o yüzden böyle bir vergi istiyorsun” demeye başladılar.

        Konunun benim camiye gidip gitmememle alakası olmadığını anlamayacak kadar cahil olana ben ne anlatayım.

        Kütahya Zafer Havalimanı’na da gitmiyorum ama orası için benim vergilerimden çatır çatır milyonlarca dolar garanti para ödeniyor, ben gitmiyorum benden vergi almayın diyor muyum?

        Benim söylediğim başka bir şey.

        Mesela ibadetlerini camiler yerine cem evlerinde yerine getiren milyonlarca Alevi yurttaşımız var.

        Onların vergileri ile Diyanet bünyesindeki 130 bin kişiye maaş veriyor.

        Ama vergisini aldığı o milyonlara zerre hizmet vermiyor.

        Ya da sayıları giderek azalmış olsa da Hristiyan vatandaşlarımıza da.

        Onlar da ibadetlerini yerine getirdikleri kiliseleri için ayrıca bağış yapıyorlar cepten.

        Benim söylediğim işte bu.

        Herkes kendi ibadetini, kendi mabedini kendi finanse etsin.

        Ben kendi mahallemde gittiğim bir cami varsa onu finanse edeyim.

        Mahallenin beğendiği, sevdiği, saygı duyduğu bir imam olsun, mahalleli de ona göre finanse etsin.

        İyi imam, sevilen imam daha çok para toplasın, daha geniş katılım sağlasın Diyanet bütçesine daha fazla katkıda bulunsun.

        Benim paramla, bana Diyanet’in uygun gördüğü propagandayı da yapmasın, bize Diyanet’i değil, Diyanet’te bizi temsil etsin.

        Bunlar vatandaştan aldıkları “inanç vergisi”ni Diyanet ile paylaşsınlar.

        Cemaatin sevdiği iyi imam, iyi başkan Mercedes S500’e binsin, siyasete iyi hizmet eden değil!

        İbadethanelerine katkıda bulunup, inanç vergisini ödeyene de “Yemyeşil Kart” verilsin.

        Gerekli hallerde başka camilerde “misafir” olarak ibadet edebilsin.

        “Denetimden çıkar” diyecek bazıları.

        Niye çıksın.

        Bu ülkede kanun, kitap yok mu?

        Suç işleyen, kurallara aykırı hareket edene savcı var, kanun var.

        Bugün Diyanet denetiminde de yasalara, Anayasa’ya, kurucu ilkelere aykırı işler olmuyor mu Diyanet’te.

        Merak etmeyin, bugün ne kadar oluyorsa, o gün bundan daha fazla olmaz.

        Diyeceksiniz ki, “İnanç vergisi veremeyecek kadar fakir olan vatandaş ne yapsın?”

        Çok basit.

        Versinler ona da bir “Meccani Yemyeşil Kart”.

        Onu da diğer inananlar finanse etsin.

        NOT: Meccani’nin ne olduğunu bilmeyen okurlarımız var ise sözlüğe baksınlar lütfen.

        O iş belediyede

        Bazı nezaket sahipleri mail atarak şöyle demişler: “Diyanet olmasa senin gibilerin leşi ortalıkta kalır. Vergiyi onun için ödediğini farz et”

        İyi de benim gibilerin leşini Diyanet değil belediyeler kaldırıyor ve belediyelere bağlı mezarlıklara belediyeler gömüyor.

        Üstelik mezarın parasını da alıyor.

        Ve belediyelere olan vergimi bir gün aksatmadan, tıkır tıkır ödüyorum.

        Geçmişi silmek

        Ayşe Özyılmazel son çalıştığı gazeteden ayrıldığından beri, yazdıklarını sosyal medyadan takip ettiğim genç bir kadın yazar.

        Çok da hoşuma gidiyor tepkileri.

        Bunu da yine sosyal medya üzerinden kendisi ile paylaşıyorum zaman zaman.

        Ancak bugün o kadar sinirlenmiş ki bana doğrudan yazdı.

        Birlikte okuyalım:

        “Fatih Abi,

        Şu haberi gördüm ve çok üzüldüm. Hürriyet gibi bir gazetede böyle bir dil olabilir mi? Kadına şiddetin dikalası bu. Geçmişinden kurtulamazsın ne demek?

        Yine erkeği koruyan bir dil. Çok çirkin.

        Üstelik Mustafa Sandal’ın da Cem Yılmaz’ın da Defne Samyeli’ye yaptıkları centilmenliğe, erkekliğe... neydi bayıldıkları o laf ‘adamlığa’ sığmazken.

        Haberi doğru sayarsak;

        Madem 2017’de Mustafa Sandal dedikodusunu duydun, neden sormadın diye sormazlar mı Cem Yılmaz’a?

        25 sene önce ‘ilişki yaşayamadığın’ kadının dedikodusunu sette niye yapıyorsun, neyin havasını atıyorsun ey Mustafa Sandal diye sormazlar mı?

        Pardon Serenay Sarıkaya, Cem Yılmaz’ın ortağının eski sevgilisi değil miydi? Şimdi kim kimi yargılıyor, neden?

        Geçmişinden kurtulamayan o...pu muamelesi gören ve her haltı hak eden Defne Samyeli mi?

        Söz konusu aşksa ben her ihtimale ve anlayışa, empatiye açığım. Aşktan sevgiden bahsediyoruz. Dünyanın en güzel şeyi olmalı ama onu da leşe çeviriyoruz. Ben bu önce kadını duvara çakan, ezen ve iç rahatlatan zihniyete dayanamıyorum. Hürriyet manşetinde görmeye hiç dayanamıyorum.

        Sabah sabah iç dökmesi gibi oldu ama işte tam da bu kafa kadınların sonu oluyor.”

        Ayşe'ye yanıtım

        Ben de Ayşe Özyılmazel’e çok kısa bir yanıt vereyim dedim.

        “Sevgili Ayşe,

        Hürriyet gibi bir gazete demişsin.

        Güldüm.

        Hürriyet artık tam da böyle bir gazete.

        Sahibine göre kişneyen bir gazete.

        İşten kovduğu çalışanlarına, kendisine yıllarca emek vermiş kişilere olan tazminatlarını bile ödemeyen, insanları beş parasız sokağa atan bir gazeteden başkalarına saygı nasıl beklersin.

        Keşke Ahmet Hakan’a da sorsaydın o zaman “Geçmişini silme” meselesini.

        Rahmetli Necmettin Erbakan’ın kızına talip olmakla başlayan, sonra magazin unsurları ile devam eden aşk hayatını her gün bir yerde görsen hoşuna gider mi diye!

        Ama Ayşe beni en çok şaşırtan ne oldu biliyor musun?

        Senin hâlâ Hürriyet okuyor olman.

        O Hürriyet artık senin çocukluğunun, annenin, babanın gazetesi olan Hürriyet değil.

        O artık Hürriyet değil.

        İyi bayramlar

        Bugün 1 Mayıs.

        Çalışan, çalışamayan, iş bulamayan, işinden kovulmuş, iş arayan, iş bulmaktan ümidini kesmiş tüm işçi, emekçi, amele kardeşlerimin Bayramını kutluyorum.

        Kendilerine insan onuruna yakışır işler diliyorum.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        25 yıllık malumu sanki bir sırmış gibi ilam etmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar