Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Futbol Federasyonu’nun açıklamasının “Türkiye liglerinin iptalini istemek...” şeklinde başlayan ilk cümlesini okuyunca “Yandık” dedim.

        Arkası mutlaka “Vatana ihanettir bölücülüktür” diye gelecek ve böyle bir isteğim olmadığı halde hemen hain ilan edileceğim.

        Meğer öyle değilmiş.

        Şuur yoksunu Federasyon yönetimi ufak ufak çark etmeye çalışırmış.

        Çünkü ligleri oynatma kararı verdikleri gün takımlarda ortaya çıkan Covid vakaları onlar gibi “emir kullarının” değil, bizim gibi “akıl kullarının” haklılığını ortaya koydu.

        Bu arada anlamadığım bir şeyi de paylaşmak istiyorum.

        Beşiktaş maçından sonra ortalığı yıkan, Fatih Terim şimdi pek sessiz.

        Bu sessizliği yönetiminin maçlar oynansın düşüncesinde olmasına bağlayanlar var.

        Ancak şurası bir gerçek ki eğer maçlar oynanır ise Terim takımının başında olamayacak ve Galatasaray kendine sahaya çıkacak yeni bir teknik direktör bulmak zorunda.

        Çünkü 65 yaş kısıtlaması sürdüğü müddetçe Terim ne maçlara gidebilir ne antrenmanlara.

        Pazar günü yaşlılara verilen izin sırasında bile evinden uzaklaşmasına izin verilmediği için takımı ile beraber olamaz, takım antrenmanı gelip onun bahçesinde yapmadıkça!

        Erken normalleşme ekonomileri kurtaracak mı?

        Zannetmeyin ki, meseleyi sadece biz tartışıyoruz, bütün dünyada Covid salgını ile başlatılan kısıtlamaları kaldırıp kaldırmama konusu kamuoyunun en büyük tartışma meselesi.

        Ortada çok ciddi bir açmaz var.

        Ya sınırlamaları sürdürüp, hayatları kurtaracağız ama ekonomilerimiz yerle yeksan olacak.

        Ya sınırlamaları kaldırıp hayatı normalleştireceğiz ve 100 milyon insanın ölümüne tanık olacağız.

        İyi de sınırlamaları kaldırmak ekonomileri gerçekten kurtaracak mı?

        Bazıları bunu Protagoras Paradoksu’na benzetiyor.

        Ekonomi söz konusu olunca Türkiye’den örnek vermek tehlikeli hale geldiği için Amerika’dan örnek verelim.

        ABD’nin perakende devleri Jc Penny, J Crew, lüks perakende devi Barneys, Bergdorf Goodman gibi zincirler peş peşe iflas açıklıyorlar.

        Yasakların kalkması bunları kurtaracak mı?

        Herkes yeniden koşa koşa bu mağazalara mı gidecek?

        Kimse böyle bir beklenti içinde değil doğrusu.

        Sokak mağazalarının bile yeni bir iş modeline geçmedikçe iflastan kurtulmalarının çok zor olduğunu yazıyor tüm ekonomi medyası.

        En kötü durumda olan ise lokanta, eğlence yeri sektörü.

        Öngörüler ABD’deki lokanta ve eğlence yerlerinin en az iyimser tahminle yüzde otuz, büyük bir olasılıkla yüzde 50’sinin kapanacağını söylüyor.

        Geri kalanların ise müşterinin ister istemez talep edeceği sosyal mesafe kurallarına uygun organize olmaları halinde ya aşırı pahalı yerler haline geleceği ya da yine batacağı iddia ediliyor.

        Okulların güvenle yeniden açılmasının da kolay olmadığı ve eğitim alanında yepyeni modellere gidilmesinin şart olduğu da ortada.

        Havayolu şirketleri uçacaklar.

        Peki havayolu yolcuları o uçaklara binecekler mi?

        Oteller ne olacak, turizm ne olacak?

        Herkesin çok zorlanacağı, kötü yönetilen ekonomilerin daha çok zorlanacağı ve çökeceği bir döneme giriyoruz.

        Servis sektörüne dayalı ekonomilerin en fazla sorun yaşayacak ekonomiler olduğu da aşikar.

        Corona sonrası gereken dönüşümü yapabilecek cesarette yönetimlere ve küçük ya da büyük sermayedarlara sahip olanlar bu işten en hızlı çıkanlar olur.

        Akla ve bilgiye en fazla ihtiyaç duyulacak bir döneme giriyoruz.

        Kimde varsa o kazanır!

        Kesin olan ise herkesin elinde iki ucu pis bir değnekle beklediğidir.

        Protagoras açmazı

        Şimdi bazı okurlar haklı olarak soracak Protagoras Paradoksu nedir diye.

        2000 yıldır çözülememiş bir açmazdır.

        2000 yıl önce Yunanistan’da Protagoras adında bir avukat vardır.

        Genç Euthalos mesleği öğrenmek için Protagoras’ın yanına öğrenci olarak girmek ister.

        Ancak bunun için Protagoras’a para ödeyecek gücü yoktur.

        Bir anlaşma önerir. “Size olan borcumu ilk davamı kazandığım gün ödeyeceğim.”

        Eğitim biter, Euthalos mesleğe atılır aradan yıllar geçer, Protagoras’a olan borcunu ödemez.

        Çünkü dava kazanamadığını söyler hep.

        Bunun üzerine Protagoras, Euthalos’u dava eder.

        Düşüncesine göre her halükarda parasını alacaktır.

        Davayı kaybederse Euthalos davayı kazandığı için anlaşma gereği borcunu ödemek zorundadır.

        Davayı kazanırsa Euthalos davayı kaybettiği için yasal olarak borcunu ödemek zorundadır.

        Euthalos ise tam aksini düşünür.

        Davaya kazanırsa, yasa gereği borcunu ödemesine gerek kalmayacaktır.

        Davayı kaybederse anlaşma gereği borcunu ödemesine gerek yoktur.

        Bu açmaz bugün de yanıtsızdır.

        Kadına şiddettin daniskası

        Ortada çok açık bir kadına karşı şiddet durumu var ve bunu bu konuda “sözde en duyarlı” geçinenler bile yapıyor.

        Habertürk’teki meslektaşımız Kübra Par’a yapılanlardan, kendisi ile ilgili son günlerde yapılan tüm haberlerde kendisinden “Ahmet Hakan’ın yengesi” olarak söz edilmesinden bahsediyorum.

        Ayıptır, rezilliktir, vandallıktır ve kadına karşı açık bir şiddettir.

        Kübra uzun yıllardır Habertürk çatısı altında.

        Önce internet sitemizde röportajlar yapıyordu.

        Yanlış hatırlamıyorsam 2012 yılında, Habertürk gazetesinin röportajlarını yapan arkadaşımızdan yeterli verimi alamadığımız için yeni bir röportajcı arayışına girmiştik.

        O günkü Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Doğan Satmış, “Kübra Par internette çok iyi işler yapıyor” deyince hiç tanımadığım bu genç kadının yazdıklarını okudum iki gece boyunca. Ve kendisine gazetenin röportajcılığını teklif ettik.

        Çok başarılı oldu.

        O başarı onu televizyonda aynı işi yapmaya götürdü.

        Ahmet Hakan Coşkun’la akrabalığını ise çook uzun süre, belki bir iki yıl sonra öğrendim.

        Şimdi Kübra Par’ın yaptığı işi, fikirlerini, söylemlerini eleştirirken kariyerine hiçbir katkısı olmamış biri ile ilişkilendirmek, “Ahmet Hakan’ın gelini” demek ayıptır.

        Haksızlıktır.

        Çok ciddi bir ayrımcılıktır.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Her şeyi bilenler en bildikleri konuda susmadığı zaman.

        Diğer Yazılar