Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Medyamız kızmış.

        “Bilinçsiz vatandaşlar AVM’lerin önünde niye kuyruk olmuş.”

        Bir laf vardır sevdiğim, “Eşeğini dövemeyen semerini döver” diye.

        Medyamızın tavrı da o hesap.

        AVM’yi açtırana bir şey söylemeye paçan sıkmayınca, açılan AVM’ye gidene söversin.

        Yahu vatandaşa kızmak neyin nesi?

        Her şeyi bilen, her şeyden üstün, hemen hemen her şeye gücü yeten kutsal devletimiz tüm o bilgi, yetenek, akıl ve bunlara dayalı gücü ile “AVM’ler açılaaa” dediyse vatandaş niye gitmesin.

        Yüce ve kutsal devletimiz AVM’leri “Biz açıyoruz ama siz gitmeyin” diyerek mi açtırdı.

        Sen açtırırsan, millet de gider.

        Gidene kızamazsın.

        Kızacaksan açtırana kız.

        Yemiyor mu?

        Hep yaptığın gibi sus otur o zaman.

        Sözde güç gösterisi için semeri dövme.

        Öğrenci kutsaldır

        Akademiyanın yazılmamış birinci kuralıdır herhalde.

        Değilse bile olmalıdır.

        “Öğrenci kutsal bir emanettir, öğrenci namustur.”

        Bir öğretmen, bir eğitmen kendisine emanet edilmiş öğrenciye kötü gözü bırakın, yan gözle bile bakamaz, bakmamalıdır.

        Aksi örnekler olsa bile, zaman zaman öğretmen öğrenci aşklarına tanık olsak bile bu istisnadır ve “ayıptır”.

        Emanete ihanettir.

        Göreve ihanettir.

        Bu yüzden de Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı’nın yaptığı ayıptır.

        Eylem değil söylem olsa bile latif değildir.

        Binlerce öğrencinin eğitim beklentisinin sarsılmasıdır.

        On binlerce ailenin eğitime bakışını bozan bir edep dışılıktır.

        “Haydi kızlar okula”nın önüne dikilmiş bir engeldir.

        Bu bakış açısının eğitim içinde kalması kabul edilemez.

        Hızla o görevden alınmalı, hızla eğitim camiasından uzaklaştırılmalıdır.

        Kız öğrencilerin kendisine dava açması ise bana göre farzdır.

        Post corona dönemin avantajları

        Hadi size iyi bir haber vereyim.

        Corona sonrası ne olacak sorularına verdiğim yanıtlardan biri de şu: “Ölmez sağ kalırsak bir süre sonra işler iyiye gidecek.”

        Bunu söylememin çok basit bir nedeni var.

        Gerçekten güçlü ya da gerçekten büyük ekonomiler salgın dolayısıyla darbe yiyen sistemlerini kurtarmak için, şirketlerini ve vatandaşlarını korumak, yaraları onarmak için büyük miktarda destek paketleri açıklıyorlar.

        Hakiki destek paketleri.

        Avrupa’da daha net miktarla açıklanmamış olmakla birlikte farklı dönemlerde farklı açıklamalara bakarak AB ülkelerinin post corona dönemde ülke ekonomilerini yoğun bakımdan çıkarmak için büyük bölümü Almanya’da olmak üzere yaklaşık 2 trilyon Avroluk bir paket hazırladıklarını öngörmek mümkün.

        (Sadece havayolu şirketlerini yaşatabilmek için 50-70 milyar Avroluk destekler konuşuluyor.)

        ABD’nin de 3 trilyon dolarlık bir paketi hemen devreye alacağı açıklandı.

        Bu miktar artabilir de...

        Ekonomi üzerinde devlet etkisi, kamu yatırımları, kamu hisse oranları ve devlet denetimi artacak ama dünyada bir kez daha çok bol paralı bir döneme de girilecek.

        Zaten yüksek olan para arzı daha da artacak, hukuku güvenilir ülkelere çok ucuza, neredeyse sıfır faizle giden paraların maliyeti daha da ucuzlayacak.

        Bu ülkelerde büyük bir parasal bolluk, parasal genişleme olması kesin.

        Bu paranın kısa bir süre sonra gelişmekte olan ülkelere doğru gitmesi genelde olduğu gibi kaçınılmaz bir sonuç.

        Yani orta vadede Türkiye çok ciddi dış kaynak ve yabancı sermaye çekebilir.

        Yeter ki, bu parayı çekecek güvenilir bir yönetim, güvenilir bir hukuk sistemimiz olsun.

        D vitamini

        ABD’de yayınlanan bir araştırma Covid-19’a bağlı ölüm oranları ile D vitamini eksikliği arasında bir bağlantı olduğunu iddia etti.

        Araştırma geniş yankı bulmakla beraber basit bir yaklaşımla bile çok da doğru olmadığını söylemek mümkün mü acaba?

        Bunu Türkiye örneğine bakarak söylüyorum.

        Açıklanan ölüm rakamlarına göre Türkiye Covid-19 hastaları arasında oldukça düşük bir ölüm oranına sahip.

        Türkiye’de 141 bin onaylanmış vakaya 3900 civarı ölüm.

        İspanya’da ise 228 bin vakaya 29 bin ölüm.

        Ya da ABD’de 1,4 milyon vakaya 85 bin ölüm.

        Buna mukabil D vitamini açısından bakınca Türk vatandaşları D vitamini eksikliğinden mustarip ve bu yıllardır bilinen bir gerçek.

        Türkiye’de yapılan araştırmalar 1-17 yaş grubunda D vitamini eksikliği oranının yüzde 61 olduğunu gösteriyor. Bu eksikliğin oransal olarak zirve yaptığı çocuk grubu ise 13-17. (Üstelik bu araştırma Ege ağırlıklı.)

        Yaş ilerledikçe durum vahamet kesbetmeye başlıyor.

        Nüfusun genelinde D vitamini yeterli düzeyde olanların oranı yüzde 11,3.

        Yani nüfusun 88,7’sinde D vitamini eksikliği var.

        Bu aran ABD’de yüzde 41.

        Bu yazdıklarım yeni keşfedilmiş bir şey de değil.

        Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın D vitamini eksikliği bilinen, üzerine pek çok makale yazılmış bir gerçektir.

        Beslenme ve yaşam tarzı nedeniyle biz de bu vitamin genelde eksiktir denir.

        Balık ve başta mantarlar olmak üzere bazı bitkisel gıdalarda bulunsa da asıl olarak D vitamini kaynağı güneş.

        Türkiye yaşam tarzı ve giyim tercihleri nedeniyle güneşten az yararlandığı için D vitamini düşük dense de genetik nedenler olduğu da hep söyleniyor.

        Sonuç olarak elbette ki bilimsel olarak araştırılmaya muhtaç olsa da basit bir mantıkla bakıldığında bile Türkiye, ABD kaynaklı araştırmayı tek başına yalanlıyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sonuçları değil nedenleri gördüğümüz zaman.

        Diğer Yazılar