Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Duymuşsunuzdur, sosyal medyada bir akım var.

        Adı İfşa.

        Bazı kadınlar ve erkekler, sosyal medya hesapları üzerinden kendilerine ahlaksız teklifler yapan, edepsiz tavırlar sergileyen kişileri açıklıyorlar.

        Bunun adına da “İfşa” diyorlar.

        İyi de yapıyorlar.

        Tabii ahlaksız teklif dediğin şey sadece sosyal medyada, sadece cinsel amaçlı olmuyor.

        İş dünyasında da yaygın bir metot ve kriz dönemlerinde iyiden iyiye yaygın hale gelebiliyor.

        Son günlerde ihracatçılarımızın başı bu ahlaksız tekliflerle dertte.

        Kalitesinden dolayı, özellikle tekstil ve konfeksiyonda Türkiye’yi seçen dünya markalarının pek çoğu, marka derken öyle sıradan markaları değil gerçek dünya devlerini ya da moda endüstrisinin en önemli markalarını kastediyorum, corona krizini gerçek bir fırsatçılığa çevirmiş durumdalar.

        Nasıl mı?

        Anlatayım.

        Bu markalar zaten yıllardır Türkiye’de üretim yaptırdıkları için piyasayı, fiyatları, koşulları gayet iyi bilirler.

        Türkiye’de sipariş verecekleri zaman fiyatı titiz bir şekilde hesaplarlar.

        İşçilik, enerji, malzeme, genel gider fiyatlarını koyar maliyeti tam olarak belirler ve onun üzerine cüzi bir kâr ilave ederek Türkiye’deki üretici firmaya fiyatı neredeyse dikte ederler.

        Gizli hiçbir şey yoktur, hesabı iki taraf baştan bilir.

        Ancak şimdi corona fırsatçısı bu firmalar, daha önce verilmiş, bitmiş, kamyona yüklenmek üzere olan siparişlerde fiyat indirimi istiyorlar.

        Yıllardır iş yaptıkları firmalara “Koşullar zor daha indirim yap” diye dayatıyorlar.

        Oysa maliyeti biliyorlar.

        Bu indirimin üretici firmayı zarara sokacağını, zaten cüziden de cüzi kârlarla çalıştırılan bu iş ortaklarını bir süre batıracağını biliyorlar.

        Yaptıklarının argoda şahane bir tanımı var ama burada yazmak istemiyorum.

        Ama tam anlamıyla bunu yapıyorlar.

        Koca koca markalar.

        Sözde işçi hakları, çocuk işçi, çevreci üretim gibi konularda duyarlılık gösterdiğini iddia eden bu moda devlerinin aslında hiçbir duyarlığı falan yok.

        Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne bir görev düşüyor.

        Bu fırsatçı rezilleri “İfşa” edin.

        Siz etmezseniz, ben burada edeceğim.

        Bütün ihracatçı firmalara sesleniyorum.

        Bildirin bana bu rezilleri, TİM ifşa etmezse ben edeceğim.

        Etmezsem şerefsizim.

        İğrenç bir medya

        Türkiye’ye karşı alçakça tutum, ihracat siparişleri ile sınırlı kalsa yine iyi.

        Medyanın tavrı da ayrı bir alçaklık öyküsü.

        Avrupa’da ve dünyada normalleşme yavaş yavaş başlar, hayat yeni normale göre de olsa daha kabul edilebilir bir akışa kavuşmaya hazırlanırken, Batılı medyada Türkiye’nin corona ile mücadelesindeki başarısından, ülkemizin sağlık sisteminin bu hastalıkla mücadeledeki ciddi anlamda doğru tavrından ve Türkiye’deki ölüm sayılarındaki hızlı düşüşten tek kelime ile söz etmiyorlar.

        Diyeceksiniz ki, “Niye etsinler.”

        Doğru.

        İlgi alanlarının dışında kalıyor olabiliriz diyeceğim ama öyle değil.

        İlk günlerde hasta sayıları artarken ve henüz ölümler başlamamışken her gün Türkiye grafikleri verip “Türkiye en hızlı yükselişi yapan ülke. Yakında bir felaket ile karşı karşıya kalacaklar” diye yazmıyor olsalardı ve felaketi mutlulukla bekliyor görüntüsü vermeselerdi “Haklısınız” derdim.

        Ancak beklentileri karşılanmayınca hayal kırıklığına uğradılar ve bunu gizleyemiyorlar.

        Turizm sezonu gelirken, belki Türkiye’ye birileri gider diye ödleri kopuyor olmalı ki tek satır bahis yok Türkiye’den.

        Ona buna ders veren. Ayar çeken sözde Batı medyası.

        Türkiye’deki siyasetten nefret ediyor olabilirsiniz.

        Ama bu koca ülke siyasetten ibaret değil.

        Siyasetçiler gelir gider, siyaset değişir.

        Ama bu ülke ve bu ülkenin çağdaş medeni insanları hep burada olacak.

        İsteseniz de, istemeseniz de!

        Kendinize gelin.

        Kaşıkçı'nın katillerine af geldi

        Suudi Arabistan’ın “resmi katilleri” İstanbul’da bir vatandaşlarını öldürdüler.

        Cemal Kaşıkçı’yı.

        Hem de ne öldürmek.

        Konsolosluk binasında testerelerle doğrayarak cesedini yok ettiler.

        Türkiye haklı bir biçimde dünyayı ayağa kaldırdı, kıyamet koptu.

        Sonra yavaş yavaş konu kapandı.

        Suudi Arabistan kimine silah sipariş ederek, kimine doğrudan para vererek konuyu kapattı.

        Tabii asıl desteği İsrail’den gördü.

        İsrail, dünya medyasındaki gücünü kullanarak meseleyi gündemden düşürttü, büyütülmesini engelledi ve iş bitti.

        Ve şimdi son açıklama Kaşıkçı’nın ailesinden geldi.

        “Katilleri affettik.”

        Muhtemelen rejimin korkusundan belki biraz da maddi imkan sağlayarak Kaşıkçı ailesi katilleri bağışlıyor.

        Yani kısas hakkından vazgeçiyor.

        Suudi yasalarına göre bunun bedelini almış olmalı.

        Bu durumda katillerin cezalandırılmasına gerek kalmıyor.

        Ölen öldüğü ile Türkiye kıyameti kopardığı ile kaldı.

        Böyle bir Federasyon

        Önceki gün Futbol Federasyonu’nda kulüpler ile Federasyon yönetimi arasında bir toplantı yapıldı.

        Federasyon Yönetim Kurulu, kulüplere 222 maddelik bir “Yapılması gerekenler, alınması gereken önlemler” planı sundu.

        Ve kulüpler sormaya başladı:

        1. Bu plana uyulup uyulmadığını kim denetleyecek?

        Yanıt: Hiç kimse denetlemeyecek

        2. Bu plana uymayan kulüplere bir yaptırım olacak mı?

        Yanıt: Denetim yok ki, yaptırımı olsun. Size kalmış. Uyarsanız hepimize, uymazsanız...

        Bu manasız yanıtlardan sonra kulüpler, Federasyon’u soru yağmuruna tuttular:

        3. Bu plandan Sağlık Bakanlığı’nın haberi ve onayı var mı?

        Yanıt: Hayır yok. Sağlık Bakanlığı bu konuyla ilgilenmiyor.

        4. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’ndan onay ve görüş alındı mı?

        Yanıt: Hayır alınmadı

        5. Futbol Federasyonu, corona ile ilgili bir bilim kurulu oluşturdu mu?

        Yanıt: Hayır. Bizim eski bir sağlık kurulumuz zaten vardı.

        HAKEMLER 45 GÜN KAMPTA

        Bu saçma soru cevaptan sonra Federasyon yönetimi “Biz hakemleri 45 gün kampa alacağız. Siz de futbolcularınızı bu aynı sürede kampa alın ki, sorun olmasın” önerisi geldi.

        Bu öneriye Ali Koç itiraz etti:

        “Sayın Başkan siz de bilirsiniz bu işi. Nasıl olur. Futbolcular zaten tedirgin. Özellikle yabancılar. Ailelerini merak ediyorlar. 45 gün kampta olacaklar ve eşlerini, çocuklarını 45 gün yalnız bırakacaklar. Bunu teklif dahi edemeyiz. İnsanlığa aykırı.”

        REKLAM

        Sonrasında yine Ali Koç futbolcuları korumakla işin bitmediğini, yolculuğun bile risk olduğunu, THY’nin uçuşlarını yeniden durdurduğunu hatırlatarak “Biz özel uçak kiralıyoruz ama Anadolu kulüpleri bunu yapamıyor. En azından çoğu yapamıyor. Tarifeli seferle uçuyorlar. Seyahat riski de var. En azından THY bu kulüplere özel uçak tahsis etse, biz de seyircisiz oynanan maçlarda tribünlere THY logosu koysak” diye bir öneri getirdi.

        Sonunda 7 Anadolu Kulübü maçları oynamak istemediklerini açıkça söylediler.

        “Ya oynamayalım ya da küme düşme kaldırılsın. Seneye lig 21 takımla oynansın” teklifi geldi.

        Bu teklife Kulüpler Birliği Başkanı Mehmet Sepil destek verirken, İstanbul kulüplerinden Fenerbahçe, Beşiktaş ve Kasımpaşa “Arkadaşların tedirginliğini anlıyoruz ve bu durumda onları yalnız bırakamayız” diyerek destek verdi.

        VA YAYINCI KURULUŞ REZALETİ

        Toplantıda benim daha önce yazdığım ve Federasyon’un yalandan yalanladığı yayıncı kuruluş rezaleti de gündemdeydi.

        Kulüplere 550 milyon TL borcu olan Bein Sports-Digitürk’ün bunun yerine, benim daha önce yazdığım gibi, 35 milyon TL önerdiği kesin olarak ortaya çıktı.

        Bein, bunun karşılığında da Federasyon’dan garanti ve “teminat mektubu” istedi.

        Yani oynanan ve yayınlanan maçların parasını bile ödemek istemiyor.

        Federasyon ise çaresizce boyun eğmekten yana.

        Oysa benim daha önce yazdığım gibi TRT elektrik faturalarında zaten var olan TRT payını kullanarak kulüplere ödeme yapabilir ve maçları yayınlayabilir.

        Hatta kulüpler alınacak reklamlardan da ayrıca yüksek bir pay alabilirler.

        Ama Federasyon’un derdi kendi maaşları.

        İçerdeki ballı maaş sisteminin sürmesini istiyorlar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yönetebilenleri yönetici yaptığımız zaman.

        Ya manyak ya provokatör

        Bazı okurlar soruyor, “Cami hoparlöründen şarkı çalanlara diyecek iki kelamın yok mu?”

        Buna ne diyeyim ki!

        Ahmak her yerde ahmak.

        Manyak her yerde manyak.

        Rezil her yerde rezil.

        Bu ahmaklığın, bu rezilliğin, bu manyaklığın nesine ne diyeceksin.

        Eğer provokasyon için yapmıyorsa, eğer memleketi daha da karıştırmak için yapmıyorsa ciddi bir ruh hastalığının işaretidir.

        Yok eğer amaç provokasyonsa…

        Hapiste suçsuz yere yatan gazetecileri çıkarıp, bunları tıkacaksın oraya.

        Diğer Yazılar