Dün Uğur Dündar’ın ABD’de Halil Bezmen’in evine girip, çalışanını dövmesinin suç olduğunu ve doğru bir iş olmadığını yazdım ya...
Bazıları “Ne Uğur Dündar’ı suçluyorsun, sen de Roma’da PKK’lılarla kavga edip dövmedin mi!” diye saldırıya geçmiş.
Ben Uğur Dündar’ı suçlamadım.
Yasalar suçladı. Onu peşinen söyleyeyim de, sonra PKK’lı dövme meselesine bakalım.
Doğru, 1999 yılında Apo krizi sırasında bir grup PKK’lı ile kavga ettik.
Daha doğrusu etmek zorunda kaldık.
Ama kendimizi korumak için.
Öcalan İtalya’ya kaçtığı zaman, bir grup gazeteci Roma’ya gittik.
Roma’da ERNK Bürosunun bulunduğu sokağın karşısındaki meydanda PKK’lılar gösteri yapıyordu.
Biz de izliyorduk.
PKK yanlıları bizim oradan gitmemizi istediler.
İtalyan polisi de onlara destek verdi ve biz meydandan uzaklaştırıldık.
Ben polisle tartışınca polis beni, yanımdaki Metehan Demir ve Hayrettin Karateke’yi tutuklamakla tehdit etti.
Biz de mecburen uzaklaştık.
Meydanın başka bir yerinde beklemeye başladık.
O sırada 5-6 PKK yanlısı bize doğru gelmeye başladılar.
Özür dileyeceklerini ve işimizi yapmamıza karışmayacaklarını tahmin ettik büyük bir iyi niyetle.
Ancak tam aksine bize saldırdılar.
Ben birini itince yere düştü.
Bunun üzerine daha kalabalık bir grup bize doğru koşmaya başladı.
Biz de kaçmak istedik.
Hayrettin bir dükkana sağınmış, Metehan otele doğru koşmuş.
Ben de diğer yöne doğru gittim.
PKK’lılardan birkaçı benim peşime takıldı.
Sonunda bir yerde ikisi ile karşı karşıya kaldık ve birinin dizine tekme attım, diğerinin de suratına elimdeki takoz gibi Ericsson 388 telefonla patlattım.
Tamamen meşru müdafaa idi.
PKK’lılar ise bir hafta önce kalp ameliyatı olmuş babaları yaşındaki Faruk Zabcı’yı döverek hastanelik ettiler.
Tüm bunlara o gün Roma’da görev yapan onlarca gazeteci tanıktır.
Bu ikisine aynı şey diyorsanız, aklınıza şaşarım.